Zuhal Atlan
Halkların Demokratik Partisi, baskı ve zor şartlar altında kongreye gidiyor. İlk kongresini görkemli bir katılımla Ankara Arena’da düzenleyen HDP, bu yıl dördüncü kongresini gerçekleştirecek.
Belediyelerine kayyım atama, seçilmişlerin tutuklanması, neredeyse her gün bir yöneticisi ya da üyelerinin siyasi soykırım operasyonları sonucu evlerine yapılan baskınla gözaltına alınması ve tutuklanması koşullarında kongreye giden HDP, bölge konferanslarını da tamamladı. Konferansların en önemli ayağını da bölge kadın konferansları oluşturdu.
Kadınların siyasette yer almasının önündeki engelleri kaldırmak ve kadın örgütlülüğünün geliştirilmesi için mücadele etme iddiasında olan bir partinin gerçekleştirdiği Bölge Kadın Konferansları, bu yönüyle önem taşıyor. Kadın Konferansları, 20 Aralık’ta Van’da (Serhat) başladı ve 29 Aralık’ta Ankara (İç Anadolu) ve Adana’da (Çukurova) son buldu.
HDP Kadın Meclisi’nin “Örgütlülüğümüzü Büyütüyoruz, Mücadelede Israrlıyız” sloganıyla gerçekleştirdiği konferansların aslında temel tartışmasını, baskı ve huzursuzluk ortamında kadınların daha fazla nasıl birlik olabileceği oluşturdu.
Şüphesiz; Ortadoğu, Avrupa, Latin Amerika ve Türkiye’de ekonomik adaletsizliğe, cinsiyet eşitsizliğine, tecavüz ve tacize karşı en çok kadınların sesinin çıktığını görüyoruz. Kadınlar, haklı olarak sağcı erkek liderlerin; militarist, cinsiyetçi, sömürü politikalarına karşı isyanlarını haykırmaktan geri durmuyor. Çünkü dans etmedikleri, ‘Suçlu sensin!’ demedikleri, savaşa karşı barışı haykırmadıkları sürece daha fazla baskı altına alınacaklarının farkındalar. Bir nevi, kadınlar içlerindeki vahşi kadını çıkarmanın bilincindeler. Peki nedir ‘vahşi kadın’ tanımlaması.
Bilenler bilir belki; ama ben kısaca anlatayım size.
Kendisi bir kantadora (hikaye anlatıcısı) ve psikolog olan Clarisa P. Estes, ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ adlı kitabında vahşi kadını şöyle tanımlar: “Vahşi kadın bütün kadınların sağlığıdır. Bu yabanıl kadın, prototip kadındır. Hangi kültür, hangi çağ, hangi politika olursa olsun değişmez. O, kadınlar aracılığıyla kendine bir çıkış bulur. Baskı altına alınıp ezilirse, yukarıya çıkmak için didinir. Kadınlar özgürse o da özgürdür. Kaç kere yasaklanmış, ezilmiş, önü kesilmiş, sulandırılmış, eziyete uğramış; güvenilmez, tehlikeli, çılgın gibi sayısız aşağılamalarla yaftalanmış olursa olsun, kadınların içinde yukarıya doğru öyle bir çıkar ki en sakin, en çekingen kadın bile yüreğinde ona gizli bir yer ayırır.”
Demem o ki, dünya kadınları içlerindeki vahşi kadını harekete geçirmek için gaza basmış durumdalar; ancak tamamen frenlememek için debriyaja basmak zorundalar. Aksi takdirde debriyajı yanlış kullanmaları halinde, tamamını etkileyecek büyük çaplı sorunlara neden olabilirler. Yani, kadınların sadece ‘vahşi kadını’ açığa çıkarmanın bilincinde olması yetmiyor. Kendi örgütlülüğünü birleştirmedikleri sürece parçalı bir şekilde bu baskı politikaları içinde eriyebilirler.
Dolayısıyla; HDP’nin, tam da kadın bölge konferanslarında tartıştığı temel konu, siyasi kimlikleri bir tarafa koyarak daha çok nasıl ortaklaşabiliriz üzerineydi. Çünkü, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de saldırılar karşında yükselen kadın mücadelesi var. Bu mücadeleyi yükseltmenin yolu dayanışma ağları kurup birlikte olmaya özen gösterilmesi gerektiği bir gerçek.
Öyle görünüyor ki gelecek dönemde HDP’li kadınların ilk ele alacağı ve üzerinde kafa yoracakları mesele, kadın örgütlülüğünü daha çok nasıl güce dönüştürmek, dayanışmayı daha çok nasıl ve hangi yöntemlerle sağlamak üzerine olacak.
O zaman saldırılar karşısında örgütlenmeyi amaçlayan kadınlara, Estes’in deyimiyle şunu önerelim: Gidin kemik toplayın.*
*Bu söz yazarın La Loba (Kemik Kadın) hikayesinden alınmıştır. Kemik kadın, ormanda kurt ve çakal kemikleri toplar ve daha sonra bunları birleştirir. Birleştiren kemiklere şarkı söyler. Şarkıyı algılayan kemik, ete kemiğe bürünüp kurda dönüşür ve hızla yol alır.