İstanbul Kürt Film Festivali, 3. gününde de devam etti. Festivale katılımın en yoğun olduğu Cumartesi günü Haşim Aydemir’in ‘14 Temmuz’ , Kaveh Moeinfar’ın ‘Jîna bê jiyan’ , Sahim Omer Kalîfa’nın ‘Zagros’ filmleri öne çıktı.
Neğşirvan Güner/İstanbul
Mezopotamya Sinema Kolektifi tarafından ilk kez düzenlenen İstanbu lKürt Film Festivali, 3. gününde de devam etti. Festivale katılımın en yoğun olduğu Cumartesi günü, Haşim Aydemir’in ‘14 Temmuz’, Kaveh Moeinfar’ın ‘Jîna bê jiyan’, Sahim OmerKalîfa’nın ‘Zagros’ uzun metrajlı filmleri ile Hebun Polat’ın ‘Bir Ülke Vardır’, Düzgün Akdeniz’in ‘Madun’, Rojava Sinema Komünü’nün ‘12×1 film’, Amir Gholami’nin ‘12 Buıldıng no’ isimli kısa filmleri izleyiciyle buluştu. Festival, Haşim Aydemir’in ‘14 Temmuz’ filmi ile açıldı. Film, 12 Eylül döneminde Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde yaşanılanları ve Kemal Pir ile M. Hayri Durmuş’un öncülüğünde başlayan ölüm orucunu konu alıyor. Hazırlık ve yapım aşaması 3 yıl süren film, aynı zamanda bir belgesel niteliğinde aktarılıyor.
Saat 15.00’da ise Hebun Polat’ın savaştan sonra yaşama tutunmaya çalışan yaşlı bir kadın ve torunun hikayesine odaklaklandı ‘Welatek Hebû’(Bir Ülke Vardı), Düzgün Akdeniz’in toplumun dayatmalarıyla yaşamını sürdürmekte olan bir trans kadının hikayesini anlatığı ‘Madun’, Rojava Sinema Komünü’nünKuzey Doğu Suriye’de, savaştan sonra çekilen 12 filmin kamera arkası görüntülerinden ortaya çıkan bir belgesel olan ‘12×1 film’ ve Amir Gholami’nin ‘12 Buıldıng no’ isimli kısa filmleri gösterildi.
‘Bu benim kendi meselem’
Saat 17.00’da İranlı Kürt yönetmen Kaveh Moeinfar’in ‘Jîna bê jiyan’ isimli uzun metraj filmi izleyiciyle buluştu. Gösterimden sonra gazetemize konuşan Moeinfar, asıl anlatmak isteği hikayenin insanların hayallerini ve isteklerini ötelemeden harekete geçmeleri, yaşamın ne kadar uzun ya da kısa olduğunu hiç birimizin bilmediğini dile getirdi. Filmde ölen oğlu Satyar’ı doğduğu topraklara gömeye götüren baba karekteri içinde konuşan Moeinfar, “Aslında hepimizin umudu bir an önce Kürdistan’a gitmek. Kürdistan’a gidiyoruz bir de bakmışız ölmüşüz, cenazemizi götürüyorlar” dedi.
Kendi babası ile yaşadığı gerçek bir hikayeden yola çıktığını söyleyen Moeinfar, “Bu esas benimle babamın hikayesi, Satyar ile de anlatmak isteğim şey, zamanın olmadığı, ötelemenin faydasız olduğu bir çağda yaşadığımızın farkına varmamız gerektiği. Benim ve babamın hikayesi, doktorlar 6 ay ömrü kaldı dediler. Götürmediğimiz doktor kalmadı, uygulamadığımız tedavi kalmadı. Sonuçta da öldü. Tek isteğim şuydu: babamın kanser olduğu öğrendikten sonra 6 ayı kalmıştı, onu alıp uzun bir yolcuğa çıkmaktı. Çünkü babam benim yanımda daha mutluydu. O benim içime oturmuştu, onun için de filmini çekmek istedim. Mesela başka bir filmim daha var. Filmin genel havası ölüm üzerine ama asıl anlatmak istediğim şey ise yaşam ve yaşamak” dedi. İstanbul Kürt Film Festivali’nde bulunmaktan çok mutlu olduğunu söyleyen Moeinfar, “Çok güzel bir duygu, her şeyden önce ben mutlu oldum. Bir kadının ya da filmime bir erkeğin gelmesi ya da bir Kürdün, Arap’ın değil. Benim için asıl önemli olan şey herkesimden insanın gelip filmimi bu festivalde görmesi beni mutlu etti.” İki yeni senaryo çalışması da olduğunu söyleyen Moeinfar, bütçe bulabirse en kısa zamanda ikisini de çekmek istediğini dile getirdi.
Kürt bir çobanın hikayesi: Zagros
Festivalde gösterilen bir diğer film de, Sehîm Omer Xelîfe’nin ‘Zagros’ isimli yapımı. Gösterimden sonra gazetemize konuşan Xelîfe, “Bu film eğer 5 yıl önce yapılsaydı, muhtemelen Türkiye’deki bütün festivallerde gösterilirdi. Türkiye’deki güncel politik durumdan kaynaklı Zagros’u festivallere almıyorlar. Ama beni mutlu eden ikinci güzel şey iseKürt yazar, çizer ve yönetmenlerinin, oyuncularının, müzisyenlerinin en yoğun yaşadığı yer İstanbul ve Zagros filmi bu festivalde gösterildi, bu beni çok mutlu etti. Umut ediyorum kiKürt Film Festivali’nin devamı gelsin sürekliliği olsun” dedi.
‘Hiçbir sınıfa dahil olmayan’
Filminin gösteriminden sonra gazetemize konuşan yönetmen Düzgün Akdeniz, ‘Madun’ kavramını ilk duyduğunda bir araştırma süreci içerisine girdiğini ve bu kavram üzerine yoğunlaştığını dile getirdi. Gayatri Chakravorty Spivak’ın bu kuramı da derinleştiridiği aktaran Akdeniz, “Madun; ‘hiçbir sınıfa dahil olmayan, en alt sınıfın bile altında olan’ anlamına geliyor. Filmimiz toplumda gerçekten hiçbir sınıfa dahil olmayan, hiçbir yerde iş bulamayan bir transın hikayesi. Daha doğrusu bir işi var aslında ama toplumun istediği forma girdiği zaman bunu yapabiliyor. Ama kendi özgür iradesi ve biyolojik isteğiyle girdiği zaman yaşamdan dışlanıyor” dedi.
‘Bir elin parmak sayısı’
Türkiye kendi eceli ile ölen translara dikkat çeken Akdeniz , “Türkiye toplumunun yüzyılık tarihinde eceliyle ölen trans bir elin parmak sayısını geçmiyor, çok acı bir şey. Katlediliyorlar, baskıya ve şiddete maruz kaldıkları için intihar ediyorlar. Bu çok bariz görünen bir gerçek, tek bir cümle ile anlatılabilecek bir durum da değil” dedi.