‘Biz motivasyonumuzu yükselttikçe, ihlaller de artarak devam ediyor. Üç ayı aşkın bir süredir revir doktoru yok. Belli günlerde farklı cezaevlerinden getirilen doktorlar ise bu kadar dolu kapasitede olan bir cezaevinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor’
Hüseyin Aykol
Sincan Kadın Cezaevi’nde tutulmakta olan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanı olan gazeteci arkadaşımız Dicle Müftüoğlu, son mektubunda şöyle diyor: “Sizler sürekli olarak her duruşma öncesi dışarıda görüşme temenninizi iletiyorsunuz ama temenniniz bir türlü gerçekleşmiyor. Artık hukuksuzluğun geldiği boyutu ben de pek tarif edemiyorum. Tek bildiğim nerede olursa olsun ben gazeteciyim, mesleğimi yapmaya devam edeceğim, gazeteciliği her durum ve ortamda savunacağım. Özgür basın geleneğinin çok da yabancısı olmadığı bir durumu yaşamaya devam ediyorum. Haklı olduğumuzu bilmek, onurlu bir mücadelenin içinde yer almak, genel yaşam motivasyonum. Dışarıdan gelen her bir dayanışma mesajı ve selam da bu motivasyonu arttırıyor.
Biz motivasyonumuzu yükselttikçe, ihlaller de artarak devam ediyor. Üç ayı aşkın bir süredir revir doktoru yok. Belli günlerde farklı cezaevlerinden getirilen doktorlar ise bu kadar dolu kapasitede olan bir cezaevinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor. Ay içerisinde revire çıktıysanız, daha sonra rahatsızlandığınızda çıkmak isterseniz bu talebiniz karşılanmıyor. Doktorların yazdığı ilaçlar aynı gün getirilmesi gerekirken günler sonraya sarkabiliyor. Hele yazılan ilaç kişinin parasıyla alınacak ise haftalar ya da ayları bulan bir zamanda bile ihtiyaç karşılanmıyor.
Diş eti çekilmesi gibi bir sağlık sorunu yaşıyorum. Tabi burada başlayan bir durum değil. Dışarıda Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Hastanesi’nde tedavi görüyordum. Tutuklanınca tedavime devam etmek istedim ama Diş revirindeki doktor sevkimi yapmadı. Defalarca revire çıktım ancak ‘sevk etsem bile gecikir’ diyerek kabul etmedi ve kendisi küçük bir işlem yaptı. Geçen süre içinde çekilme oranı arttı ve dilekçe yazmama rağmen üç hafta gecikmeli olarak diş revirine çıkartıldım.
Üzülerek belirtiyorum ki, doktor çekilmenin ileri boyuta ulaştığını söyledi ve 9 ay sonra ‘seni hastaneye sevk edeceğim’ dedi. Artık bu durumda tahliye olmazsam muhtemelen aylar sonra hastaneye götürüleceğim; ama o vakte kadar dişlerimi de kaybetmiş olabilirim.
Kendi yaşadıklarım üzerinden de anlatsam, burada tüm tutsakların yaşadığı sağlık sorunları benzer durumda. Sağlıklı insanı hasta eden bir sistem inşa edilmiş ve tedavi hakkı da engellenerek günden güne hasta ediliyoruz. Bu durumun görülmesi ve buna karşı ortak mücadele edilmesi gerekiyor.”
***
Tarsus T Tipi Cezaevi’nden yeni açılan Konya-Ereğli Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne sürgün edilen kadim mahpuslardan Dr. Ayhan Kavak, 29 Ocak 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Yeni bir zindandan, Ereğli Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden merhaba! 26 Ocak günü buraya getirildim. Tarsus’tayken bir aylık mektup cezam vardı. 25 Ocak’ta gelen kartınızla birlikte birikmiş mektuplarımı getirdiler, ertesinde de beni buraya paketledilerJ
Tekli odaya verdiler. Peş peşe dizilen 6 oda -eğer doluysa- birlikte günde bir buçuk saat havalandırmaya çıkarılıyoruz. Benim bulunduğum koridorda-katta benden başka iki kişi daha var; bu yüzden havalandırmaya üç kişi birlikte çıkarılıyoruz. Başkaca da iletişim yok. Gün boyu havalandırma burada yok. Tamamen ağırlaştırılmış müebbetlere uygulanan prosedür uygulanıyor. Aslında o prosedür, artık herkese genelleştirilmiş vaziyette.
Hukuki bir dayanağı olmasa da bir şekilde kılıfına uyduruyorlar. Geçmişte hukuki başvurular yapılmışsa da hep ret cevabı alınmış. Geçmiş yıllarda F tipi cezaevlerinde de kalmıştım. Burası da bir başka şekli. Sonuçta hangi mekân ve koşul olursa olsun, ‘kararmasın yeter ki, sol memenin altındaki cevahir’ diyerek ayakta kalmaya devam edeceğiz!”
***
Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Yusuf Kenan Dinçer, 4 Şubat 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “2016 yılının Aralık ayından bu yana tutulduğumuz bu hapishanede temel hakların ve hukukun tanınmaması, lehe olan açık yasa hükümlerine ve mahkeme kararlarına uyulmaması ve verilmiş olan sözlerin tutulmaması nedeniyle yaşadığımız sorunlar halen sürüyor. Bu sorunlar ve taleplerimiz şöyle:
Altı arkadaşımız buraya geldiğimizden bu yana tek kişilik hücrelerde tutuluyor. Talat Şanlı, Taner Korkmaz, Akil Nergüz, Mecit Şahinkaya, Murat Kaymaz ve Yusuf Kenan Dinçer ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlüsü değil. Tek kişilik hücrelerde kalma talepleri de yok. Kendileriyle aynı statüde olan tutsaklar burada ve diğer infaz kurumlarının tamamında üç veya daha fazla kişilik hücre ve koğuşlarda tutuluyor. Onlar ise burada getirildikleri günden bu yana tek kişilik hücrede tutularak cezalandırılıyor. Bu keyfiliğe son verilerek arkadaşlarımızın üç kişilik hücrelere alınmasını istiyoruz.
Kitap-yayın hakkımız gasp ediliyor. Kitap, dergi, gazete gibi süreli ve süresiz yayınlardan yararlanma hakkı 5275 sayılı yasada yer alan temel haklarından biridir. 62. Madde ile düzenlenmiştir. Yayınlardan yararlanılması bu yayınların mahkemelerce yasaklanmamış olması amir hükmüne bağlanmıştır. Bu yayınların abone olunarak, idarece satın alınarak, ziyaretçiye getirtilerek, posta ve koli ile getirtilerek temin edilmiş olması yararlanmaya engel olarak görülmemiştir. Bugüne kadar defalarca çözülecek denilmesine rağmen posta ile gelen dergilerin zarflarına bile el konularak yıllardır sürdürülen bu yasa tanımazlık halen devam ediyor. Hakkında toplatma kararı olmayan kitap, dergi ve yayınların verilmesini, kitaplar için getirilmiş olan keyfi sayı sınırlamasının kaldırılmasını istiyoruz.
Sohbet hakkı tam olarak uygulanmıyor. Haftada 10 saat sohbet hakkı uygulanan tecridi kaldırmanın bir adımıydı. Adalet Bakanlığı’nın 457 sayılı genelgesiyle 2007 yılında mevzuattaki yerini almasına rağmen uzun yıllar tam uygulanmadı. 2017 yılından sonra arkadaşlarımızın tutulduğu çoğu hapishanede 10 saat ya da 10 saate yakın uygulanırken, burada üç haftada sadece 3 saat olarak uygulandı. Bu sürenin 10 saate çıkarılması için hiçbir adım atılmadığı gibi salgından sonra da haftada 2.5 saat olarak uygulanmaya başladı. Haftada 10 saat sohbet hakkının tam olarak uygulanmasını istiyoruz.
Halk TV ve Tele 1 televizyon kanallarının merkezi yayına verilmesini istiyoruz. Bu konudaki başvurularımız bunca zamandır yerine getirilmiyor. Hakkımızda sık sık verilen disiplin cezaları, bilahare yürürlüğe sokuluyor. Bulunduğumuz hapishanede tutsaklara su kotası uygulanıyor. Günde 200 litre soğuk su, 70 litre sıcak su verilmektedir. Özellikle sıcak su son derece yetersizdir. Zaten verilen sıcak suyun çoğu soğuk olarak akmaktadır. Hapishane idaresince tamir ve değişim yapması gereken musluk, musluk başı, batarya borusu, duş başlığı gibi malzemeler bozulduğunda değiştirilmiyor. Bizim kantinden parayla satın almamız isteniyor. Revire çıkma, oradan hastaneye sevk işlemlerindeki zorluklar ve engeller halen sürüyor. 19 Ekim 2022 günü tahliye edilmesi gereken Yusuf Kenan Dinçer’in tahliye olabilmesi için bağımsızlar koğuşuna geçmesi şartı, idarece halen dayatılıyor.”
***
Dumlu 2 nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulmakta olan kadim mahpuslardan Erdal Laçin 8 Şubat 2024 tarihli kartında şöyle diyor: “Durumum iyidir. Lokman Laçin arkadaşın da tahliye olmasına sevindim. Benim, herhangi bir uzatma veya aksilik olmazsa, 2 Temmuz 2024 günü 30 yılı tamamlıyorum ve tahliye oluyorum. Bakalım ne olacak?”
***
Kobanê davasında tutuklu olarak yargılanmakta olan HDP eski MYK üyesi Bülent Parmaksız’a kardeşi tarafından kargo ile gönderilen -iki bin lira değerindeki- mont halen bulunup, kendisine verilmedi. Bülent Parmaksız, montu ve son dönemde iyice yoğunlaşan kaybedilmekte olan mektuplarının akıbetini -haklı olarak- sormaya devam ediyor. Bizler de bu kayıp vakalarının takipçisiyiz.
MEKTUBU GELENLER:
Dicle Müftüoğlu – Sincan Kadın Kapalı Cezaevi
Erdal Laçin – Dumlu 2 nolu Yüksek Güvenlikli CİK
Ayhan Kavak – Ereğli Yüksek Güvenlikli Cezaevi
Bülent Parmaksız – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi
Kenan Dinçer – Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi