Hastalıklarımızı söyleme biçimimizle dalga geçiyor! Bildiğin aşağılıyor! Görevi tedavi etmek olan kadın doktor Kürtlüğümüzü aşağılıyor. Sağlık Bakanlığı’na başvuruda bulundum. Uzun süredir zaten tedavilerimiz yapılmıyordu
Hüseyin Aykol
Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan kıdemli mahpuslardan Adnan Öztel, sağlığıyla ilgili sorunlarını dile getirdiği 10 Ekim 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor:
“Sürekli ve çok sayıda ilaç kullandığımdan sürekli gastrit, reflü yüzünden geçmeyen mide ağrıları yaşamı çekilmez kılıyor. Mide hapı yetmiyor. Üstüne 4×1 mide şurubu yine geçmiyor. Kombine tedavileri birçok kez oldum. Geçmemesinde kortizon kullanmanın etkisi var. Kortizon mide düşmanı. Her gün kortizon hapı alıyorum. Üstüne bir de serum tedavisine gittiğimde (6 haftada bir) serumun içinde enjekte ediliyor.
Kortizon ayrıca mide hapıyla birlikte kemik erimesi yapıyor. Dış eklemlerinde kemik erimesinden kireçlenme oldu. Geceleri ağrıdan uyuyamıyorum. Doktor MR çektirdi; fizik ekzersizleri yapıyorum.
Reflü için yastıkları “T” yapıyorum. Bu sefer de belim ağrıyor. Bel fıtığı da var çünkü. Boyun fıtığı var. Yatarak oturmaktan. Oturarak çalışsan bel fıtığı, yatarak okusan boyun fıtığı.
Behçet ve üveit temel hastalığım. Tedavisi yok. Ömür boyu bastırmak için ilaç almak zorundayım. Üç farklı ilaç + serum tedavisi. Yani kombine tedavi görüyorum. Diğer tedaviler işe yaramadığından duruşun da çok yan etkisi var.
Genelinde yüzde 60 görme kaybı oluştu. Kritik eşikte olduğumdan geceleri okumayı bıraktım. Gündüzleri de iki saatle sınırlandırdım çalışmayı. Bu da çok can sıkıyor. Oysa okunacak ve yazılacak o kadar çok şey var ki…
Mide, bağırsak ve kaslarda kramp oluşuyor. Bu nedenle de sürekli ilaç kullanıyorum. Safra kesesi ameliyatla alındığından sindirim sorunu yaşıyorum. Bu nedenle, sindirim enzimi için bir ilaç kullanıyorum. Sindirim enzimi de mide ağrısı yapıyor. Kullanmasam şişlik oluyor.
Folik asit, magnezyum ve iki ilaç daha kullanıyorum. Anlayacağın zor bir yaşamım var. Diyet uyguluyorum ama diyet listesindeki yemekler hiçbir zaman tam gelmiyor. Protein yönünden zengin beslenmem gerekiyor. Et pahalı. Yemeklerde her zaman olmuyor. Kantinde de pahalı. Diyet listesinde ceviz var. Her gün ama şimdiye kadar hiç verilmedi. Kantinden alıyorum. Sahi, ceviz yerine arada leblebi veriyorlar:)
Seruma gidince sabahtan akşama kadar mahkûm hücresinde tek başıma kalıyorum. Kaldığım yerde televizyon yok. Ama önceki devlet hastanesine göre, yeni şehir hastanesi daha temiz. Ama sabun, tuvalet kağıdı yok. Bu arada, serum tedavisi uzun sürecek.
Ev hapsine çıkarsalardı, devlet tasarruf tedbirleri çerçevesinde epey tasarruf ederdi:) 21.5 yıldır içerideyim. Yıllar uzadıkça hastalıklar da katlanarak artıyor. Dayanmak zorlaşıyor.
Hücre zemini beton. İnsanın ayakları çok üşüyor. Romatizma da var. Koridor ve görüş yerinin döşemesi fayans. Burası alttan ısıtıyor. Buradan betona geçince, hasta ediyor.
Yazın da çatı tabut kapağı gibi olduğundan bütün ısı, içeri giriyor. Çok bunalıyorum…”
* * *
Daha önce Bolu F Tipi Cezaevi’ndeyken şimdi Antalya S Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan Burhan Güneş, Adil Okay’a gönderdiği mektupta şöyle diyor:
“Burada her şey ülkem gibi. Bir haftada 3 kez hücremde arama yapıldı. Tuhaf olan şey her aramada buzdolabındaki (mini buzdolabı) tüm yiyecekleri çöpe atmak zorunda kalıyorum. Müdüre de söyledim “çaresi yok” dedi. Görevlilerin elinde ameliyat eldivenleri! Tuvalet ve lavabonun taşlarının kenarları o ellerle aranıyor! Sonra aynı ellerle buzdolabı ve yiyeceklerimizin içi aranıyor! Oysa tuvalet ile buzdolaplarını arayanlar ayrı kişiler olsa sorun olmayacak!
Evet kol saatim her ay kolumdan alınıp “inceleyeceğiz” deniliyor! Her seferinde 20 gün incelemede kalıyor! Sonra getiriyorlar! 10 gün takmadan yine aramaya gelip “inceleyeceğiz” diyorlar. Geçen hafta 4. kez incelemeye götürdüler. İncelemesi neden bu kadar uzun sürüyor anlamadım! Geceleri kalkıyorum, saat kaç bilmiyorum. TV’yi açıp saati öğreniyorum.
Bir de revirimiz var. Orada bir kadın doktor vardı. Ailemden 7 kişi sağlık çalışanı! (Doktor, hemşire, sağlık memuru ve eczacı). Sağlık personellerine karşı ayrı bir duyarlıyım. En son bu kadın doktor resmen çileden çıkardı. Uzun süredir benimle uğraşıyordu! Konuşunca bağırıp çağırıyor! Alay ediyor. Hastalıklarımızı söyleme biçimimizle dalga geçiyor! Bildiğin aşağılıyor! Görevi tedavi etmek olan kadın doktor Kürtlüğümüzü aşağılıyor. Sağlık Bakanlığı’na başvuruda bulundum. Uzun süredir zaten tedavilerimiz yapılmıyordu!
Üç yıl önce de implant yaptırmak için parasını ödedim. İmplantların demir kısımları takıldı. Üst kısımları kaldı. 21 aydır bu üst diş kısımlarının takılması için revire yazıyorum! Henüz cevap alamadım. Üç yıldır 3 ayrı demir parçasıyla yemekleri çiğnemeye çalışıyorum!
Hiçbir aktivitemiz yok. Günlük sadece 1,5 saat havalandırma var! Toplam iki insanı 1,5 saat görüyorum. Haftada 45 dakika spor! Burada ağırlaştırılmış müebbetlere kurs, sohbet vb. hiçbir hak tanınmıyor! Bir türlü bu başvurulara da cevap alamadık.
Hasılı içerdeki ahvalimiz de bu. Biz işimize bakıyoruz:) En bildiğimiz, en sevdiğimiz iş! Yaşam kaynağımız. Evet, direnmek… Çok pesimist bir yazı olarak gelmesin:) Hayatın bu dönemi biraz zifiri! Onu dağıtacağız. Biraz zaman alacak biliyorum; ama karanlıklar hep dağılmıştır.”
* * *
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulmakta olan Didem Akman, 30 Eylül 2024 günü Adil Okay’a gönderdiği mektubunda şöyle diyor:
“Hapishanelerde eskiden Eylül ayı yeni sezon gibi, hak gasplarının o yılki yeniliklerinin başladığı tarih oluyordu. Artık Eylül’ü beklemiyorlar. Her ay yeni bir şeyle karşılaşıyoruz. Bu ay da görüş saatlerimiz 1 saatten 45 dakikaya indirildi. Pandemi döneminde verilmeyen görüş hakları yerine ek görüş (isteyene telefon) hakkı verilmeye başlanacak, tam “devlet durduk yere bize hak vermez” dedik, görüş saatleri indirildi.
Dışarıda malum tasarruf diye diye yapmadıkları kalmadı. Çocukların servisleri kaldırıldı, okullarda temizlik işçileri çıkarıldı. Burada da hastane sevklerine götürmüyor asker. Son bir ayda acil durumda olan arkadaşlarımız dahil sürekli bir erteleme halindeler. Belli ki yıl içerisinde dışarısı açısından da zor geçecek… Tek yüzümüzü güldüren direnişler elbette. Her şeyin çaresi o… Maden işçilerinden diğer sektördeki işçilere, köylülere herkes sokakta… Hapishanelerde Y ve S tipi denilen kuyu tiplerine karşı iki arkadaşımız açlık grevinde. Her yerde dalga dalga yayılan bir direniş var. Elbette aynı şehirde toplanacak hepsi ve bu karanlıkla baş edecek.”
MEKTUBU GELENLER:
Didem Akman – Sincan Kadın Kapalı Cezaevi
Burhan Güneş – Antalya S Tipi Kapalı Cezaevi
Haydar Sönmez – Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi
Adnan Öztel – Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi