Sevgili Bülent,
Sana ulaşmayacağını bile bile yazıyorum bu mektubu. O halde kime, ne için yazıyorum? Seni tanımayan, onlar için bedel ödediğini bilmeyen ‘dışarıdaki’lere veya tanıyıp da bu hayhuy içinde unutanlara, en başta kendime. Hatırlamak ve hatırlatmak, bu aralar elimizde kalan sayılı direniş biçimlerinden biri.
Yeni Yaşam’ın sadık bir okuru olduğunu biliyorum, son yazışmamızda yazılarım hakkında yüreklendirici, beni mutlu eden sözler söylemiştin. Şu işe bak, şimdi sana yazdığım şeyi -en azından vaktinde- okuma olanağın olmayacak. Gazetemizin basılı hali, çalışanların sağlığını riske atmamak için bir süredir çıkmıyor. Eh bizim gibi iki tıkla istediğin yazıya ulaşma şansın da yok. Çünkü 5.5 aydır dört duvar arasında tutuyorlar seni. Bunu öyle keyfi biçimde ve o kadar çok insana yapıyorlar ki, değil isyan etmek çetelesini tutmak için bile takat bırakmıyorlar.
Kasım 2019 sonlarında Kocaeli’nde HDP’ye yönelik ev baskınlarında, Parti İl Başkanı dahil 20’den fazla kişiyle birlikte gözaltına alındın ve jet hızıyla tutuklanarak Kandıra’ya gönderildin. Aynı operasyonda 14 partili yoldaşın daha tutuklandı, ama nedense senin dosyanı ayırdılar. 170 gündür hâkim karşısına çıkmayı bekliyorsun. Neymiş Bülent Uyguner’e isnat edilen büyük suç diye, hakkında hazırlanan iddianameyi okudum. Abartmıyorum, dehşete düştüm: 19 sayfalık bir utanç vesikası! Senin değil elbette, hukuk denen şeyi ayaklarına paspas edenlerin olmayan utancının vesikası.
İsnat edilen bütün ‘suç’ unsurları, HDP’nin yasal bir parti değil de yasa dışı bir örgüt olduğu temeli üzerine inşa edilmiş. Meclis’teki en büyük 3’üncü siyasi partinin her tür faaliyet ve toplantısı iddianamede ‘terör suçu’ sayılınca, aktif bir partili olarak sen de suç makinesine dönüşmüşsün haliyle. En affedilmez suçun, HDP’nin seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanmasını eleştirmek! Yani mensubu ve PM üyesi bulunduğun partinin büyük farkla kazandığı belediyelerin düzmece iddialarla gasp edilmesine tepki gösterip bunu miting ve toplantılarda dillendirmişsin. Çok kibar olmamış tabi, hırsızlığı hırsızın yüzüne vurmak; lâkin hırsız da pek yavuz çıktı, seni hapse atıp yargılamaya çalışıyor.
İbretlik iddianamede, kürsüde yaptığın bütün konuşmalar, en sıradan telefon görüşmeleri, partililerle mesajlaşmaların, dedektif maharetiyle büyük balık yakalamış gibi sunulduktan sonra aynen şöyle bir cümle kaçmış savcının klavyesinden: “İkametinde yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanılmamakla birlikte dijital materyaller ele geçirilmiştir.” Hemen devamında suç unsuru bulamamanın sıkıntısıyla, aslında göründüğün kadar masum olmadığını gösterme gayretiyle bir dizi ‘dijital delil’ sıralanmış. İnternete girip okuduğun yazılar, bilgisayarına kaydettiğin makaleler, sosyal medyada paylaştığın haberler, yorumlar vs.
Savcıyı ‘terör örgütü üyesi’ olduğuna kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ikna eden bir başka delil (yazım hatalarına dokunmadan): “Whatsapp programı üzerinden Kocaeli HDP İl Eş Başkanı Leyla Aygün isimli şahıs ile yaptığı yazışmalarda; ilimizde yapılan olan eylem faaliyetler ile ilgili olarak istişare ve organizeler yaptıkları, diğer illerde yapılan konferans ve faaliyetlerle ilgili olarak bu şahısların yaptığı görevlendirmelere ilişkin görüşmeler olduğunun tespit edildiği” belirlenmiş. Daha ne olsun!
Sevgili dostum,
Seni tanımam, örgütlü solla tanışmamla aşağı yukarı aynı yıllara denk gelir; nereden baksan 30 yıldan fazladır tanışıyoruz. Bazı dönemlerde “sosyal mesafe”miz biraz açıldıysa da, daha iyi bir dünya kavgasında her zaman görünür olduğun için izini takip etmem hiç zor olmadı. Senin kadar siyasi haysiyet sahibi, örgütlü mücadeleyi kesintisiz biçimde sürdüren ve bunu tevazuyla yapan az insan tanıdım sol cenahta. İşte bu kararlılığın bedelini ödetmek istiyorlar sana. Aleyhinde somut bir şey bulamayınca, en iyi yapabildikleri işe meyledip yoktan suç icat etmeye çalışıyorlar.
Senin içeride yattığın süre içinde dünyada bambaşka bir tarih sayfası açıldı. İnsanlık en kritik dönemlerden birini yaşıyor ve sen birçok yoldaşın gibi bu süreci demir kapıların ardında geçiriyorsun. Mutlak bir değişimin eşiğindeyiz, fakat bunun iyiye mi yoksa kötüye mi doğru olacağını senin gibilerin dişiyle tırnağıyla verdiği mücadele belirleyecek. Devleti sizi içeride tutarak şunu haykırmak istiyor: İsterse dünyanın altı üstüne gelsin, ben değişmeyeceğim!
Normal bir ülkede bir siyasetçinin evinin basılıp gözaltına alınması hukuk skandalı sayılır. Kendi kıytırık yasalarını bile çiğnemekte beis görmeyen bu ülkede ise içeride olmamanın garantisi, muhalif bir partiye değil mafyaya mensup olmak. PM üyesi yerine hüküm giymiş bir çete reisi olsaydın yeni infaz yasası ile dışarıda olacaktın şimdi.
Ellerindeki teknolojik donanımla uçan kuşu bile izleme imkânına, elektronik kelepçeden adli kontrole kadar, daha az işkence demek olan bir dizi uygulamaya sahip olanlar, salgın tehdidine rağmen “tedbir” kisvesi altında seni ve binlerce masum insanı zindanda ölüm tehlikesiyle burun buruna yaşatıyor. Sırf muhalif oldukları için onları virüse karşı olabilecek en savunmasız yere kapatmaktan çekinmiyor, hak arayışı için açlık grevine, ölüm orucuna mahkum edip üç maymunu oynuyor. Deprem olduğunda bile koğuş kapısını kilitli tutan bir düşman politikasından bahsediyoruz.
Sizi içeri tıkan savcılar ve hâkimler ellerini sabunlu suyla iyice yıkıyorlar mıdır acaba? Dışarı çıktıklarında maske takıyorlar mı? Hukuğun üstüne beton dökerek üzerinde rahatça tepinenler, bir gün bir tutam adalete ihtiyaç duyabileceklerini düşünüyorlar mı? “Gerçek yürüyor ve onu hiçbir şey durduramayacak” diyordu Emile Zola, ‘Dreyfus Olayı’nda. “Gerçeği gömmeniz boşuna, toprağın altında yol alıyor; bir gün her yandan fışkıracak, öç bitkileri olarak fışkıracak.”
Işıl ışıl gözlerinden, “daha iyi yenilmek için de olsa mücadeleye devam” diyen iradenden öpüyorum.
Not: Bülent Uyguner’in duruşması 13 Mayıs Çarşamba saat 11:30’da Çağlayan Adliyesi’nde görülecek.