En basit olayları ve konjonktürel gelişmeleri bile ve büyük tarihsel olaylara büyük bir neden üzerinden bağlamak…
Her olayın arkasında büyük güçler aramak, her olayı uluslararası aktörler üzerinden anlatmak, kimsenin göremediğini görmek, bütün toplumsal ilişkileri, bilhassa ezilenlerin iradesinin dışında şifrelere bağlamak… Ezilenlerin eylemini, alet olma ya da daha büyük bir oyunun vesilesi olarak değerlendirmek… Dış mihrakların kadir-i mutlak eylemliğini bozmak için, sınıf mücadelesine değil, milli birliğe, kaynaşmış zümreye davet etmek… Ve sürekli olarak ‘birlik beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan’ bir başka güne daha uyanmak… Komplo teorisyenliği en genel anlamıyla böyle bir sosyo-tarihsel-siyasal arka plana konuşuyor ve popülist otokratik rejimlerin yükselişi dönemlerinde ortaya çıkıyor… Böylesine pürüzsüz teoriler uydurmak için, kimi belgelerin tahrif edilmesi, bazı olayların görmezden gelinmesi, olayda pek de ağırlığı olmayan kişi ve yan meselelerin teoriyi destekleyecek şekilde merkeze taşınması, komplo teorisyenliğinin şanından…
Komplo teorileri ve tarih yazımı üzerine, Türkiye’de yayınlanmış en ciddi çalışma olan Tarihlenk’in yazarı Hakan Erdem’e göre, Soner Yalçın’ın yazıları baştan aşağı yanlış ve kasıtlı bilgilerle dolu, Yalçın’ın ustası Yalçın Küçük’ün metinleri ise eleştiriyi bile hak etmeyen gerçeküstü kurgu metinler… Bunların hepsinin eleştirisi yapıldı, yazıldı çizildi ama ucuz komplo teorisyenliği geçer akçe olmaya devam ediyor.
“Yenikapı koalisyonu” ilan edilmeden önce ulu-solcu olarak adlandırılan nasyonal-sosyalistlere bugünlerde “ulusağcı” adlandırmasını ısrarla yapıyorum. Geçmişte laiklik, modernizm üzerinden sol siyaseti lekeleyen bu ırkçı gruplar Kürtlere, devrimcilere karşı topyekûn savaş ortak paydasıyla AKP gericiliğinin emrine girerek ulu-sağcı adlandırmasını hak ettikleri fikrindeyim. İslamcıların Masonluk-Yahudilik üzerinden, ulu-solcuların “dış güçler, Rockefeller Ailesi”, milliyetçi/faşistlerin “terör-bölücülük” üzerinden geliştirdiği komplo teorisyenliği Saray rejimiyle uzlaşmayı, anlamlı kılmanın, takipçilere anlatmanın en ‘kullanışlı’ yolu.
Ciddiye almamaya gayret etsek de her taşın altından bunların saçmalıkları çıkıyor. Soner Yalçın, Nihat Genç, Mine Kırıkkanat, Banu Avar, Nedim Şener… Vb. birçok isim sayabiliriz. Saydığım isimler, eski düşmanları Şevki Yılmaz, A. Dilipak, Ş. Tayyar, Burhan Kuzu vb. isimlerle, aynı ucuzluk listesinde, aynı ‘patron çıldırdı dükkanı’nda hemen buluştular… Akit, Aydınlık, Oda TV, Sözcü, Takvim, Güneş… Vb. bulvar yayıncılığı yapan mecralar bunların serbest atış yaptığı poligonlar işlevini görüyor. Soner Yalçın’ı Şevki Yılmaz’a yoldaş yapan karanlığın “şifrelerini” çözmek çok da zor değil.
Şevki Yılmaz’ın zihniyetini oluşturan temel: Özel mülkiyet, mutlak iktidar, itaat, düşmanlaştırma, hurafe, erkek egemenlik, “Türk-İslam sentezi”, anti semitizm üzerine yükselir. Ş. Yılmaz’ın zihniyetini oluşturan temellerin ters yüz edilmiş biçimde S. Yalçın’da da olduğu tespitini yaptığımız anda “şifre” çözülmüş oluyor. Kemalist modernizm üzerindeki lafzi ayrılıklar iki taraf açısından da bir kenara bırakıldığında sınıfsal, ulusal ve cinsel meseleleri kavrayışta ne kadar aynı olduklarını şaşırarak müşahede ettiklerini, görmek zor değil.
Kürt meselesi, bunlara göre “İngiliz emperyalizmi başta olmak üzere, dış güçlerin bir oyunu”, emek mücadelesi hakeza öyle ki, teoriye komplo kurmanın memleketimizdeki üstadı Erol Mütercimler’e göre, “Ekim devrimi de Alman emperyalizminin, Romanovlar’a karşı bir darbesi…” Kadın haklarına düşmanlık etmek için İstanbul Sözleşmesi’ne bayrak açan Akit şürekasının yardımına “Ceren Özdemir cinayetinin arkasında ülkemizi bölmek isteyen dış güçler var” diyen M. Kırıkkanat, B. Avar, S. Yalçın komedi üçlüsü yetişiyor.
Her intiharda, her çocuk ölümü vakasında, her kadın cinayetinde, ülkenin vicdan sahibi insanları olarak dehşete düşüyoruz. Ulusağcı komplo teorisyenleri ise, bio-kapitalizm ve medikal endüstriye ilişkin haklı tepkilerin yerine tıp düşmanlığını, anti-emperyalizm yerine zenofobiyi, anti-kapitalizm yerine milliyetçiliği, İsrail karşıtlığının yerine anti-semitizmi koymayı marifet sayarak, gerçeğe karşı komplo düzenlemeye devam ediyorlar.
Adalet ve özgürlük mücadelesi verenler, gerçeği eğip bükmekle görevlendirilmiş jammerlar (sinyal bozucular) tarafından hep hedef alındı ve alınacak. Avlanmak için puslu hava yaratma peşinde koşan kurtçukların havasını itinayla söndürmekte bizim görevimiz olsun.