Brunson bırakıldı. Ev hapsine alındı. Cumhuriyet’te Aslı Aydıntaşbaş şunları yazdı: “Diplomatik kulislere göre, varılan mutabakatta seçimden sonraki 18 Temmuz duruşmasında Brunson serbest kalacak, karşılığında da Hakan Atilla Türkiye’ye gönderilecekti. Bu mutabakatı duymayan kalmamıştı.
Halkbank’ın eski müdürü, New York’taki Zarrab davasında ceza almış olmasına karşın, Amerikan hükümetinin devreye girmesiyle cezasının kalanını Türkiye’de çekebilecekti.” Mideniz bulanmıyor mu? Bu gibi durumlar, “düşman kampta” olan devletler arasındaki “casus” değiş tokuşunda yaşanır. Türkiye NATO’da ABD’nin müttefiki. İttifakın geldiği nokta da bu: İktidar Brunson’u Atilla’ya karşı rehin alıyor. Ve iki devlet arasında “pazarlık” başlıyor. Yalnız bu değil. Türkiye Yunanistan’la da NATO içinde müttefik.
Ne oluyor? İki Yunan askeri rehin alınıyor; karşılığında da eğer Meriç’te boğulmadan Yunanistan’a iltica etmeyi başarmış iseler, Cemaatçi denilenler isteniyor. ABD Atilla’yı verirse Brunson, Yunanistan birkaç Cemaatçi’yi verirse iki Yunan askeri özgür olacak. Vay canına. İçerideki hukukun içine edildi de, uluslararası hukuk bile bundan yakasını kurtaramadı. “Haydut devlet” nedir? Anlayın işte.
‘Zülfünü tel tel taramıyor’: Dökülüyor
Zülfikar Doğan Ahval’de yazdı: “Tel tel dökülen muhalefetin hali, OHAL’in ikamesi yasasında, bedelli askerlikte, torba yasada görüldüğü gibi, Erdoğan’ın istediği bir yasa değişikliğinin AKP teklifi olarak TBMM’den süratle geçirilip yasalaştırılması önünde bir engel bulunmadığını kanıtladı.” Katılıyoruz. Katılıyoruz da, muhalefet katılıyor mu? CHP “kurultay” türbülansına girdi.
O güne kadar “katılıp katılmadığını” bile tartamayacak. İYİ Parti’nin ise, yine aynı yazarın dediği gibi “miadı doldu.” Doğan, Akşener’in Erdoğan tarafından “yardımcı”lığa getirilebileceğini iddia ediyor. Hatta İYİ Parti’nin kendini feshedeceği, MHP’yle birleşeceği, Koray Aydın’ın da Bahçeli’nin yerine geçebileceğini bile söylüyor. Geriye HDP kalıyor. Yine yalnız, tek başına…
HDP dışındaki partilerden “hayır” yok. Ama özellikle CHP tabanına dikkat. Bu taban “Erdoğan’ın önünde hiçbir engel kalmadığını” görüyor ve CHP’nin TBMM’de kalarak, sadece var olan rejime “meşruiyet” kazandırdığının da farkında. Hele bir kurultay olsun, siz seyredin bu tabanın ne yapacağını.
Sosyalistlerin tarihi sorumluluğu
Sosyalistlerin HDP’den aday olması, kimi çevrelerde bir “yanlışlık” olarak algılanıyor. “Bunların oyu neydi ki, aday yapıldılar?” diyen var. Eğer ülkedeki rejim “parlamenter” bir rejim olsaydı. Seçimler demokratik bir ortamda yapılsaydı, toplumda oy bakımından karşılığı olmayan partilerle “ittifak” belki şimdi olduğu kadar “hayati” olmayabilirdi.
Oysa şimdi hayati. Dedik ya, CHP yönetiminden hayır yok, ama bu partiyi destekleyen milyonlar tepkili. Asıl ittifak da bu milyonlarla HDP’yi destekleyen milyonların ittifakı. İşte HDP saflarında parlamentoya giren sosyalistlerin tarihi misyonu, bu kitleleri bir araya getirmede yatıyor. Çünkü onlar “Türkçe” konuşuyor ve tarihi tecrübe, CHP’nin bu kitleleri etki altına almasında sosyalist hareketin zayıflığının rol oynadığını gösteriyor.
Şimdi ise onlar “ittifak” kurdukları milyonlarca Kürdün ve demokrasi yanlısı gücün desteğine sahipler. Ve yine tarihi deneyin gösterdiği gibi, bu sosyalistler ile CHP’ye destek veren kitleler arasında aşılmaz Çin Seddi yok. Onlar kendi “küçük dükkanlarına” “oy” kazanmak için değil, milyonları milyonlarla buluşturmak gibi büyük bir tarihi sorumluluk altındalar. Bu görev yerine geldiği zaman, biz Batı’da sosyalizmin nasıl yeniden doğduğuna da şahit olacağız.
Ahmet Şık’a “iki oturuma katılmama” cezası verilmişti. Şimdi Şık bu cezadan hareketle TBMM “İç Tüzüğü”nü” AİHM’e götürme kararı aldı. Bu İç Tüzük nasıl bir şey? Okuyalım: “Meclis’in kendi Anayasası olarak da nitelendirilen İç Tüzük, 2017’de AKP ve MHP’nin teklifiyle değiştirildi.
TBMM İç Tüzüğü değil AKP tüzüğü
Yeni İç Tüzük’ün 161’inci maddesine göre, “Gorüşmeler sırasında Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Başkanına, Başkanlık Divanına, Başkanlık görevini yerine getiren Başkanvekiline, milletvekiline, Türk milletinin tarihine ve ortak geçmişine, Anayasanın ilk dört maddesinde çerçevesi çizilen Anayasal düzene hakaret etmek ve sövmek, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü esasında Anayasada düzenlenen idari yapısına aykırı tanımlamalar yapmak” ceza gerektiriyor. Bu kapsamda yapılan yeni düzenlemeyle, kınama ve oturumdan men cezalarının yanı sıra milletvekillerinin aylık ödeneklerinin üçte ikisine kadar kesinti yapılıyor.” Bunların yanısıra “Kürdistan” gibi kavramlar da yasak.
Ne demek bütün bunlar? Bunlar, seçilmiş vekillerin “söz özgürlüğü” yok anlamına geliyor. Vekiller bu “özgürlüğü” fiilen kullanmaya kalkınca ne oluyor? Ahmet Şık’a olan oluyor, hem ceza veriliyor, hem de “Osmanlı Ocakları” kürsüye saldırıyor. Yukarıda yaptığımız alıntıdan da görüleceği gibi, bir vekil bu “İç Tüzüğe” uyarsa, fiilen AKP’li olmuş oluyor.