Bize ne demeyin.
Yaklaşık iki hafta önce Notre Dame Katedrali’nde çıkan yangının sebebi elektrik kontağıymış gibi görünüyor. Bu konuda içeriden birileri kayıt dışı olmak kaydıyla da konuşuyor. Yangının büyümesinde hepsinin açıklamasının ortak noktası, çatıda yangın alarmlarının, söndürme sistemlerinin olmayışında da buluşuyor. Notre Dame Kurulu’nun demesine göre çatıya bir yangın söndürme düzeninin konmamasının nedeni tavanın ahşap destek kirişlerini orijinal haliyle korumak… Şimdi tamamen yandılar. 850 yaşındaydılar.
Katedralin cephesi sanki içeriden dışarıya doğru yaratılmış gibi görünür. Esas ihtişam içindedir de dışarı taşanlar bu kadardır, dercesine… 1200’lerin Orta Çağ şehri Paris’i bu katedralin ön cephesinde yer alan objelerinin düzeniyle de günümüze kadar sürecek olan şehir hayatına dair sanki bir ipucu verir. Hacmi büyüktür, yüzeyler oyun oynar ta 850 yıl öncesinden. Ekonomi ile din arasındaki büyük gerilimin ilk işaretini temsil eder, Notre Dame Katedrali. Bir yanda pazarlar, panayırlar eliyle malların bolluğu, bireysel özgürlük adına gruplardan, cemaatlerden kurtulma arzusu, diğer yanda insanların birbirleriyle yardımlaştıkları, İsa’ya öykündükleri bir yer bulma arzusu. Düşünecek olursak, bugün de tüm gerilim ekonomik bireycilik ile cemaat bağlarını birleştirecek bir yol bulunamamasında yatıyor. Tanrı’nın satılık soğanla ilişkisi kapitalizmde bile kurulamadı. Orta Çağ’ın ekonomik ve dini gelişmeleri insanın duracağı yer hissini zıt yönlere itti. Hala da öyle.
Dönelim Notre Dame Katedraline…
Bina inşaatı 1163 yılında başlamış, devamındaki 200 yıl boyunca inşaat bütçe kısıtlamaları, politik koşullar, mimari zorluklar, yaşam zorlukları nedeniyle aksamış. Bittiği yıl 1345. 1250’lere gelindiğinde şehirde inşaat yapmak bahçe kurmaktan daha karlı bir hale gelmiştir. Ayrıca o dönemde yaşamış bir Parisli için şehrin gelişimi demek etrafında gördüğü taş yapı miktarının çoğalması demek, kaynaklar öyle söylüyor. Paris’te 1200’lerden itibaren bina yapımındaki patlama, Orta Çağ ekonomisinin gelişimi için bir fenomen olmuş. Taşa yatırım yeni değil! Notre Dame’ın inşaatında kullanılan taşların bir kısmı dönemin akıllı girişimcilerinden parayla alınmış. Katedralin yapımı ve bitirilmesindeki yoğun dönemde şehirdeki cam, kıymetli mücevher ve goblen ticareti çok genişlemiş.
Bu yüzyılda Katedralin ön kapılarının etrafında birebir insan modelinden azıcık daha büyük insan heykelleri var. Yangında onlar zarar görmemiş. Binanın muazzam boyutları yanında bu heykeller biraz küçülmüş gibi görünseler de hala büyüktürler ve böyle yapılmalarının sebebi bir inanç meselesidir. İnsan değerleri ile dünyaya içkin değerler arasındaki ilişkiyi göstermek için insan heykelleri gerçek insan boyutundadır ve bu bir ilktir. Bu figürler doğrudan doğruya kendilerine bakan kişiyi kendini kilisenin bir parçası olarak görmeye davet etsin diye böyledir.
Orta Çağ’da Katedralin önünde sergilenen çile tiyatroları vardı. Bu tiyatroda sergilenen oyunlarda Parisliler İsa’nın ölümünün aşırı bir gerçekçilikle betimlendiğini görmekteydiler. Bu oyunlarda İsa’yı canlandıran aktör sırtından kan gelene kadar kırbaçlanırdı. İzleyiciyi İsa’nın çektiği acıya daha da yakınlaştırma amacıylaydı ve bu davet de bir ilkti. Orta Çağda ölüm yerinin kamusal bir tören mekânı haline gelmesi Notre Dame Katedrali’nde gerçekleştirilen bu görsellikler sayesindeydi.
1300’lerde Katedral’in etrafında dini binalar yapıldı. Bu binalarda görevliler, temizlikçiler, fakirler, hizmet görenler, rahipler kalıyordu. Ayrıca gittikçe genişleyen bu büyük kompleksin içinde keşişlerin yaşadığı binalar, bir hastane, eşya ve yiyecek depoları ve bahçeler de vardı. Tüm ihtiyaçlar Katedrale ait özel rıhtıma yanaşan gemiler aracılığı ile karşılanıyordu. Notre Dame’ın Parisliye her daim açık tuttuğu kapısı yani kucaklayıcı bir kilise anlayışı yüzünden batı tarihinin ilk terk edilmiş bebekleri (ilk defa kayıt altına alınmış) bu katedralin bahçesindeydi.
Avrupa’nın ekonomik ve kültürel gen haritası Notre Dame Katedrali’dir.
Katedrali idi. Şimdi yeniden inşa edilecek -en azından bir kısmı-. Ateşe kurban gitmemiş kısımları da “ya yanarsa” diye çiviler, dübeller, tırnaklar aracılıyla delinerek erken uyarı sistemiyle ve yangın söndürme fıskiyeleriyle donatılacak. Belki de iyi olacak. Bilmiyorum.
Bildiğim bir şey var; girişte yer alan heykellerin uygun oyuklarına kim bilir kaç yüzyıldır kovan yapan yaklaşık 180 bin arıya yangında bir şey olmamış. Bildiğim ikinci şey; ya umut var ya da hiçbir şey yok. Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba!