Türkiye’de bir sistem krizi yaşanmaktadır. Yaşanan kriz salt hükümet krizi değildir, aynı zamanda da ciddi bir rejim krizi yaşanmaktadır. AKP-MHP iktidarı çöktürme siyaseti uygularken, tüm Türkiye toplumlarını çöküşün eşiğine getirmiş, ahlaki, siyasi, ekonomik, sağlık vs. her konuda sorunlar zirve yapmış ve toplum neredeyse bitme düzeyine getirilmiştir. Şüphesiz direnenler ve sistemi kabullenmeyenler de vardır ancak Kürtlerin direnişi olmasaydı tümden çöküşün yaşanması kaçınılmaz olabilirdi.
Türkiye’yi önümüzdeki süreçte Batı blokunda tutmaya dönük yaklaşımlar artabilir. ABD seçimlerinin sonuçları bir şekilde Türkiye’ye yansıyacaktır. Erdoğan ile yürünmeyeceğini herkes değerlendirmekte ve alternatif arayışlara girmektedir. Varolan haliyle CHP beklentilere cevap vermemekte, hem içerde hem de dışarda alternatif bir iktidar bloğu olarak değerlendirilmemektedir.
Türkiye’de iktidar çatışmasının daha da artacağı görülmektedir. Muhalif sesler biraz daha yükselmiştir, CHP’liler, yine AKP’den kopanların biraz daha konuşması, “Bu iktidarla olmaz” ortak noktasında buluşulduğunu gösteriyor.
Ancak ABD ve Batı Türkiye’yi kullanmaktan tümden vazgeçmiş değildir. Türkiye’ye dönük en ciddi rahatsızlık Doğu Akdeniz politikasında ortaya çıkmıştır. Fakat Irak, Suriye, Libya, Dağlık Karabağ’da atılan adımlar bu güçlerden bağımsız değildir. Türkiye’nin sahada varlık göstermesi bu güçlerden aldığı az ya da çok destekle alakalıdır. Belli oranda Rusya’yı güçlendirmeme adına Türkiye’ye göz yumulmaktadır. Libya’da Türkiye eliyle ciddi hesaplar yapılmaktadır. Zira Türkiye sahaya sürülmezse, sahada Rusya etkinlik kazanacaktır. Suriye’de El Nusra gerçekliğine rağmen İdlib’in bu kadar uzun süre gündemde tutulması, bir nevi korunması bundandır.
Tüm bunlara rağmen Türkiye’nin radikal İslamcıları kullanması, bunları ihraç etmesi ve tehdit amaçlı harekete geçirmesinin de büyük rahatsızlık yarattığını görmek gerekir. ABD ve Avrupa’nın Türkiye’nin bu siyasetini sınırlamak, ortadan kaldırmak istedikleri de açıktır. Rusya’yı dengelemek adına verdikleri desteğin kendilerine verdiği zarardan kurtulmak istemektedirler. Bu nedenle önümüzdeki dönemin bu güçler açısından çatışma-uzlaşı çerçevesinde süreceği, birbirini kullanma temelinde atılan adımların devam edeceği söylenebilir.
Şüphesiz, bu durumun demokrasi ve özgürlük güçleri açısından da yarattığı fırsatlar vardır. Antifaşist bir zemin gelişmektedir ve bu konudaki somutlaşmalar tüm bölgeyi etkileyecektir. CHP’nin AKP’ye alternatif olamamasının da demokrasi güçleri açısından olumlu bir rol oynadığı görülebilir. Antifaşist kesimler, sistem karşıtı sol ve demokratik kesimler birleşerek bir güç oluşturabilirler. AKP hala Kürt karşıtlığı üzerinden yürüttüğü politikayla ayakta durmaktadır. CHP’nin dahi yer yer AKP karşısındaki suskunluğu, kritik zamanlardaki desteği, Kürt sorunundan kaynaklıdır.
Bu durum Türkiye siyasetinde HDP gibi güçlere ve demokratik mücadele yürüten yapılara daha fazla fırsat yaratmaktadır. HDP’nin tüm Türkiye’ye hitap etmesi, yaşanan sistemsel krizin çözüm adresi olarak sunulması büyük önem kazanmaktadır.
Türkiye toplumu ciddi bir arayış içindedir. İktidardan umudunu kesmiş fakat muhalefet gibi görünen partilerden de beklentilerine cevap oluşturacak yanıtları alamamaktadır. Bu nedenle HDP’yi daraltmamak, tüm Türkiye ve Kürdistan halklarına hitap eden çözüm gücü olarak sunmak önemlidir. Şüphesiz daha spesifik olarak AKP’ye destek vermiş muhafazakâr Kürtlere hitap eden özel bir politikanın da gerekli olduğu görülmektedir. Muhafazakâr Kürtler AKP’ye oy vermekten vazgeçiyor ve yerine çıkan AKP türevlerine de oy vermeyecek düzeye getirilebilir. Kaldı ki iktidar türevi partiler de ilk çalışmalarını Kuzey’de yaparak bu kesimi etkilemeye çalışıyorlar. Bunun için AKP’nin MHP’lileşen yanı öne çıkarılabilir, Kürt hassasiyetlerini önemsemeyen iktidar izole edilebilir.
HDP’nin sol muhalif yansıması önemlidir, ancak tüm Kürtleri kapsayan bir dilin geliştirilmesi önemsenebilir. Er ya da geç yapılacak seçimler Kürt halkının tarihte hiç olmadığı kadar ezici bir çoğunlukla; Kürt yurtsever-demokratik siyaseti etrafında bir araya gelmesine tanıklık edecek, devlet partileri büyük bir yenilgi alabilir.
Toplamda 2020 yılı iktidar açısından umudun kırılmaya başladığı bir yıl oldu. Direnenler açısından da direnişin yükseltildiği, umudun diri tutulduğu bir yıl olarak tarihte yerini aldı. 2021 yılının da daha yaratıcı etkinliklere tanık olacağı ve başarıyı getireceğini, halkın ve demokrasi güçlerinin mücadelesinden görülebilir. Gençlik, kadın başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin her türlü tecridi, baskıyı, iktidarın sınırlandırma girişimini ustalıkla boşa çıkararak kendi demokrasi eylemini pratikleştireceği bir döneme girilebilir.