Devlet ile hükümet ayrı ayrı yapılar olarak görüldüğü ve devlete sınıflarüstülük, halklarüstülük, tarafsızlık, dahası kutsallık atfedildiği sürece muhalefetler her zaman en hayati meselelerde hükümetlere hizmet ederler.
‘Devletin devamlılığı’, ‘devletin bekası’ gibi çoğunlukla hiçbir maddi temeli olmayan kavramlar kullanılarak muhalefetler dümeni hükümetin elinde olan ve hükümetin çıkarlarını korumak için kullanılan devlete hizmete çağırılırlar ve onlar da iktidardan pay alma umuduyla bu hizmeti vermeye hazırdırlar.
Muhalefetler, hükümetin çizdiği sınırların dışına çıkamadıkları sürece iktidarlar için yol açma makineleridir. En zor dönemlerde iktidarların hizmetine koşar, iktidarın meşruiyetini kaybetme riskini ortadan kaldırmaya yardım eder, iktidara meşruiyet kazandırır. Bunun için fazla bir şey yapmasına da gerek yoktur. İktidarın çizdiği sınırlar içinde, iktidarın kurduğu oyuna katılması yeterlidir.
Devletlerin her zaman resmi tarihleri ve resmi ideolojileri vardır. Resmi tarih ve resmi ideolojiler, toplum, siyaset ve devlet için büyük müşterekler, ortak paydalar üretir. Toplum mühendisliği nüfusun çoğunluğunun bu büyük müştereklere katılmasını, bu ortak paydaları kabul etmesini sağlar. Bu müştereklerde uzlaşmayanların işini de yasalar, yargı görür.
Muhalefet için de bu durum, şu sonucu doğurur ki, kitle partileri siyasette kalabilmenin, kitlelerden kopmamanın yolunun bu müştereklere katılmak, dahası savunmak olduğuna inanır. Ve seçim kazanmanın yolunun iktidarın ayak izlerini takip etmek olduğunu sanır.
Bugün Türkiye’de AKP iktidarının en büyük şansı ana muhalefettir.
CHP ya da Millet İttifakı’nı burada sadece Meclis’te sahip olduğu koltuk sayısına göre ana muhalefet olarak adlandırıyorum. Yoksa işlevi açısından bakılırsa, AKP’nin MHP’den daha büyük destekçisi ana muhalefetin ta kendisidir. Esas ana muhalefet bu ülkede HDP’dir çünkü. Bunun altını çizmek gerekir.
CHP ise Türkiye’de her dönem iktidarların ve devlet üzerinden hükümetlerin en büyük destekçisi olmuş ve bugüne kadar da bundan nemalanmıştır. Kendisi iktidar olmadığı sürece.
Eğer kendisi iktidarsa da ülkenin ve toplumun en temel sorunlarına dokunmaya yanaşmaz.
Tam tersine bütün politikasını şu iddia üzerine kurar ki, hükümet o olduğu için devlet şimdi gerçek sahibinin ellerindedir.
Mesela Ekrem İmamoğlu, CHP’nin ideolojisinin ve siyasetinin kristalize olmuş hali gibidir.
Belediye başkanlığı koltuğuna oturduğundan beri, sert çıkışlar yapıyor, bir önceki başkanın dönemine dair iddialarda bulunuyor ama iş gerçek muhalefete geldiğinde tavrı hemen değişiyor ve hiç de üstüne vazife olmadığı halde devlet adamlığı rolüne soyunup hükümetin en tartışmalı kararlarına destek veriyor.
Çünkü CHP böyle işleyen bir mekanizmadır. Önce bir büyük müşterekte hükümetle uzlaşır. Böylece sonrasındaki her muhaletinin güvenliğini sağladığına inanır.
Bir de kurucu parti olma safsatası vardır ki CHP’nin, bununla rehavet içinde bir ömür geçirir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı döneminde bu durum iyice trajikomik bir hal aldı.
CHP Genel Başkanı, en mantıksız açıklamalarla en hayati meselelerde hükümete destek veriyor. Bakınız, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması, bakınız sınır ötesi operasyon tezkere oylamaları.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun diğer CHP genel başkanlarından farkı bu olmalı. Önce büyük bir müşterek adına her türlü mantıksızlıkla hükümetin yasalara ters düşen bütün politikalarına meşruiyet kazandırıyor. Sonra muhalefet edermiş gibi yapıp mangalda kül bırakmayan nutuklar atıyor.
Hükümetin de en fazla işine yarayan bu suni muhalefet işlevi olmalı CHP’nin.
Şu son birkaç hafta içinde, yani hükümetin Kuzey Suriye operasyonu sürer ve Kürt siyasetine yönelik siyasi soykırımı ivme kazanırken, görünen manzara şudur.
Hükümetin elinde sanki bir ilaç var. Bu ilaç aslında devletin hükümetlere sunduğu önemli bir imkan. İlacın adı Kürt düşmanlığı. Bu ilaçtan bir doz vermek muhalefeti hükümetin güdümüne sokmaya yetiyor.
Bu öyle bir ilaç ki, HDP dışında bütün partileri, hatta bazı sol partileri bile bir geçici körlük, geçici sağırlık durumuna sokuyor. Bir çeşit uyuşturucu yani. Bu nüfusun çoğunluğuna da sirayet ediyor. Yine böyle bir dönemden geçiyor Türkiye’de muhalefet.
Bu ilacı yuttukça da kendilerini güvende hissediyorlar.
Mesela şu kayyım politikasının kendilerine teğet geçeceğin sanıyorlar.
Oysa iktidar sessizce CHP’nin belediyelerini de bu politikasının kapsamına almak için gerekli hazırlıkları yapıyor.
Yaşayıp göreceğiz.
Bu arada Ekrem İmamoğlu da üzerinde kahraman yaftası ile kendisini o koltuğa taşıyan kitlelere yaslanmak yerine hükümete yaranmanın yollarını arayadursun.