Wan Barosu ve ÖHD Wan Şubesi üyesi avukatlar, deprem kentlerinde hazırladıkları raporu açıkladı. Raporda, birçok kişinin enkaz altında kalarak donduğu vurgulandı ve kimlik tespiti çalışmalarının da yetersiz olduğu belirtildi
Resmi rakamlara göre en az 45 bin 968 kişinin hayatını kaybetti 6 Şubat depremleri için Wan Barosu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi, deprem kentlerinde yaptıkları gözlem ve tespitlere dair hazırladıkları raporu açıkladılar.
Wan Barosu Tahir Elçi Salonu’nda yapılan toplantıda arama kurtarma faaliyetlerinin yetersiz olduğu, enkaz altında kalan birçok kişinin donarak öldüğü ve ölü sayısının 46 bin 104 olduğu ifade edildi.
Kimlik tespiti yetersiz yapılıyor
Ölü sayısının resmi rakamlardan fazla olduğu ifade edilerek , hayatını kaybedenlerin toplu gömüldüğü belirtilerek, “Yaşamını yitirenlerin toplu olarak gömüldüğü, Cumhuriyet Başsavcılıklarınca yeterli olabildiği ölçekte diş, tırnak, saç örneği alma ve fotoğraflama yapmak suretiyle gömülme işlemlerini yapmaya çalışıldığı, bu yönde savcı sayısının yetersiz olduğu” vurgulandı.
Raporda yer verilen tespitler şunlar;
*Acil sağlık hizmetlerinin sağlanmasında aksama olduğu,
*Bazı bölgelere etnik yapı, siyasi ve mezhepsel görüş ayrılıklarından dolayı devlet kurumlarınca yardımların götürülmediği veya çok geç götürüldüğü yönünde yurttaşların yakındığı,
*Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından 150 gönüllüyle kurulan Hasan Koca Cemevi Dayanışma Koordinasyonuna ‘Kayyım’ atandığı ve yardım malzemelerine el konulduğu,
*Seyyar tuvalet ile banyo yokluğundan hijyenik bir ortam sağlanmaması nedeniyle salgın hastalık riskinin artabileceği kanısı oluşmuş, gönüllülerin hijyen malzemeleri dağıtımlarının salgın riskini önlemeye yetmediği,
*Deprem felaketinin yaşandığı illerde elektrik, su ve doğalgaz verilmediği gibi güvenlik, sağlık, ulaşım, alt yapı ve belediye hizmetleri gibi kamusal faaliyetlerin sağlanamadığı aktarılmış gözlemlenmiş ve tespit edilmiştir.”
Hak ihlallerine de yer verildi
Raporda yaşanan hak ihlallerine de değinilerek ve şu tespitlere yer verildi;
*Avrupa İnsan Hakları Sözleşme’nin 2’nci maddesi bakımından devletlerin pozitif yükümlüğü, insan yaşamını korumak amacıyla bütün uygun tedbirleri ve önlemleri almak, özellikle insan yaşamına karşı oluşan potansiyel riskin düzeyi hesaba katılarak gerekli düzenlemeleri yapmaktır. Bu sebeple Deprem nedeniyle meydana gelen ölümlerden ve zararlardan bir bütün halinde devletin sorumluluğunun olduğu tartışılmaz bir sonuçtur.
*Konutlar için ruhsat verme, yaşanabilir bir çevre kurma, tesisleri risklerden arındırarak işletme, yapıların ve çevrenin güvenliğini sağlama ve çevreyi gözetim altında tutma, imara aykırı yapıları yıkma ve depreme dayanıklı yapıların yapılması gibi çevreyi mutlaka koruma gibi düzenlemeler ihmal edilemez.
*Genel imar sorunları karşısında güçsüz olan halkın ve ortaya çıkan yasal tedbirlerin uygulanmasında belirsizlik yaratan uygulamalar sebebiyle daha da kötüleşen durum ve ruhsatsız yapıların yıkılmaması/yıkılamaması, bilimsel gerçeklikten uzak imar programları, imar aflarından dolayı devlet görevlilerinin insanların maruz kaldıkları acil ve bilinen risklerden korumak için hiçbir önlem almamaları yaşam hakkının ihlali neticesini doğurmuştur.”
Açıklamada son olarak gerekli tedbirlerin alınması çağrısında bulunuldu.
WAN