Komplo ve tecride dair konuşan ÖHD’li Veysi Güneş, ‘Barışa, özgürlüğe ve demokrasiye inanan, toplumsal barışın gerçekleşmesini isteyen tüm kesimlerin Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kırılması ve komplonun bütünüyle boşa çıkarılarak fiziki özgürlüğünün sağlanması için ciddi bir emek çaba göstermesi gerektiğine inanıyorum’ dedi
Uluslararası komplo ile 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye’ye teslim edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 25 yılı aşkın bir süredir tecrit koşullarında tutuluyor. Ailesiyle en son 3 Mart 2020’de yüz yüze görüşme gerçekleştirebilen Abdullah Öcalan’dan, son olarak kardeşi Mehmet Öcalan ile 25 Mart 2021’de yaptığı kesintili telefon görüşmesinden (43 ay oldu) bu yana haber alınamıyor.
Adım atılmadı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise 2014 yılında Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkında sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesine (umut hakkı) dair “ihlal” kararı verdi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AB BK) de, 17-19 Eylül arasında yaptığı toplantıda, AİHM’in ihlal kararını görüşerek, Türkiye’ye gerekli önlemlerin geciktirilmeden alınmasını aksi halde Eylül 2025’teki toplantıda ara karar hazırlanacağı uyarısında bulundu. Ancak “ihlal” kararı ve uyarılara rağmen hala herhangi bir adım atılmış değil.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi üyesi Veysi Güneş, komplonun yıldönümü dolayısıyla değerlendirmelerde bulundu.
Komplo Ortadoğu halklarını ilgilendiriyor
“Sayın Öcalan ve üzerindeki tecrit neden bu kadar önemli? sorusunun yanıtının bulunması gerekiyor” diyen Güneş, 2006 yılında başlatılan “Abdullah Öcalan siyasi irademdir” kampanyasını hatırlattı. Güneş, devamında ise şunları ekledi: “Bu imza çalışması neticesinde 3 milyondan fazla insan Sayın Öcalan’ı Kurdistan’da siyasi irade olarak kabul etti ve bunu hem Türkiye Cumhuriyeti devletine hem de uluslararası kurumlara beyan etti. Dolayısıyla buradan yola çıkarak şunu rahat bir şekilde dile getirebiliriz; Sayın Öcalan ulusal bir lider, toplumsal bir önder ve siyasi irade olarak kabul edilmiştir. Konumu itibariyle üzerindeki tecrit politikası ve halen devam eden komplo sadece Kürtleri ve Türkiye’de yaşayan vatandaşları değil Ortadoğu halklarını ilgilendiren bir durum.”
Lozan’ı imzalayanlar komployu uyguladılar
Komplonun Kürtlere, Türkiye ve Ortadoğu halklarına dönük geliştirildiğine vurgu yapan Güneş, “1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması ile Kurdistan, bir parçası Irak’ta, bir parçası İran’da, bir parçası Suriye’de ve bir parçası Türkiye’de olmak üzere dörde bölündü. ABD, Fransa, İtalya ve Yunanistan gibi birçok devlet bu antlaşmada taraftı. Tesadüf olmaması gerekir ki; Lozan’ı imzalayan devletler komployu hayata geçirdiler. Bu da hegemon güçlerin Ortadoğu ve Kurdistan’a dönük politikalarının hala devam ettiğini göstermektedir” diye belirtti.
Abdullah Öcalan bütün halklar için çözüm istiyor
Abdullah Öcalan’ın tutum ve duruşuyla ilk günden komployu boşa çıkardığını dile getiren Güneş, “İmralı’da şekillenen direniş Sayın Öcalan’ın düşünsel ve felsefi yoğunlaşmasıdır. Sayın Öcalan’ın içerisine girdiği düşünsel yoğunlaşma, açığa çıkardığı anlayış ve felsefe aslında İmralı Adası’ndaki en güçlü direniştir. Bu anlamda Öcalan’ın demokratik ulus anlayışını geliştirmiş olması, bütün halkların bir arada yaşayabileceğine dair alternatif ve uygulanabilir bir çözüm geliştirmiş olması İmralı’daki direnişin en güçlü boyutlarından biridir. Eğer Sayın Öcalan sadece Kürtlere yönelik bir çözüm kabul etmiş olsaydı şu an tecritten bahsetmeyecektik” dedi.
Tecridi kırmak için emek vermek gerekiyor
Ancak toplumda İmralı’daki direnişe eş değer bir direniş olmadığını söyleyen Güneş, “Barışa, özgürlüğe ve demokrasiye inanan, toplumsal barışın gerçekleşmesini isteyen tüm kesimlerin Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kırılması ve komplonun bütünüyle boşa çıkarılarak fiziki özgürlüğünün sağlanması için ciddi bir emek çaba göstermesi gerektiğine inanıyorum” ifadelerini kullandı.
Herkes ‘umut hakkı’ için mücadele etmeli
“Umut hakkı” kararına dair Türkiye’nin hala bir adım atmamasına değinen Güneş, kesinleşmiş karara rağmen Türkiye ve uluslararası kurumlarının sessizliğini “hukuksuzluk” olarak nitelendirdi. Güneş, şöyle devam etti: “Umut hakkının verilmemesi toplumsal barışı engelleyen ve yaralayan bir durumdur. Avrupa Konseyi üyesi devletlerin birçoğunun uluslararası komplodaki rolü göz önüne alındığında kararın 10 yıl boyunca uygulanmamasını anlaşılır kılıyor. Türkiye’ye verilen süre oldukça önemlidir. Kararın uygulanmaması tek başına bir hukuksuzluğu ifade ediyor. Ancak bütün hukuksuzluk ve olumsuzluklara rağmen Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye verdiği süre umut verici. Hem Sayın Öcalan’ın direnişi, hem siyasal ve hukuksal mücadele sonucu böyle bir karar alındı. Hukuk devletine, barışa, demokrasiye ve özgürlüğe inanan herkes ‘umut hakkı’nın uygulanması noktasında cesaretli olmaları gerekiyor.”
Haber: Ruken Polat – Mazlum Engindeniz / MA