Hrant Dink’i en son 2006 Aralık’ının ortalarında Agos ofisinde gördüm. Onun için endişeliydim. O sıralar ABD’de yaşıyordum kısmen. Bana “gitmelisin” dedi. New York’a dönüş biletim Londra’dandı 17 Aralık tarihli. “Sen ihmal edersin, biletin yanar” dedi. Dergideki asistanlarından birini çağırıp, “itiraz yok deyip” bana Londra’ya gidiş bileti aldırdı.
Ülkücü Orta Doğu gazetesi bir süre önce ikimize saldırmıştı, “Kovun Bunları, Alın Bunların Pasaportlarını” diye, 2006 yılı başlarında Los Angeles’de birlikte katıldığımız bir toplantı nedeniyle. Bizim haberin altında da, katıldığı bir panel nedeniyle Cengiz Çandar’ı hedef alan bir başka yazı vardı. Saatin tik takları 28 Şubat’a doğru ilerlemekteydi.
Aynı sırada “Yeni Şafak” gazetesi de Elif Şafak ve Taner Akçam’ı hedef göstermişti. ABD’de her ikisi de koruma altına alınmıştı. Orhan Pamuk New York’a yerleşmişti.
Hrant Dink’e Hollanda PEN’i ödül vermişti. Ardından Norveç Yazarlar Birliği. Herkes endişeliydi onun için. Ve ödüllerin hiçbir hükmü olmadı.
Hrant ve eşi Rakel ile birlikte aslında son seyahatini yapıyordu. Önce Hollanda’ya gittiler, ardından Norveç’e. İsveç’e geçtiler diye hatırlıyorum bu son kısa seyahatte.
Keşke daha uzun sürseydi bu seyahat. Ya da hiç geri dönmeselerdi. Şimdi bunu söylemenin hiçbir anlamı olmasa da…
19 Aralık günü Westport’ta oğlum Sinan’dan aldım Hrant’ın kalleşçe arkadan vurulma haberini. Ve şoka girdim. Anında bütün kanallar haberi geçmişti. İkiz Kuleler’e saldırı haberi gibi.
Ben Hrant’ı 12 Eylül dönemindeki solculuk yıllarında Fırat olarak tanıdım. Beyaz Adam’ın kuruluş yıllarıydı ve Kadıköy, Bakırköy ve Osmanbey olmak üzere üç şube faaliyetteydiler. Ayşe Nur Zarakolu (ANZ) o dönem Türkiye’nin tek ilerici dağıtım şirketi olan Cem-May Dağıtım’ı yönetiyordu ve Beyaz Adam, kuruluş döneminde hem ders kitabı ihtiyaçlarını, bütün yayınları buradan karşılıyordu.
12 Eylül Cuntası’nın ASALA saldırıları bahanesiyle bütün Ermenileri takibe alınması için karar aldığı bir dönemdi. Yaratılan korku ortamında, Ermenilerden yurt dışına çok göç olmuştu. Bu ortamda Ermeni olarak üç şubeli bir kitapevi açmak cesaret işiydi, çünkü 12 Eylül aynı zamanda kitap düşmanıydı. Evlerde kitapların yakıldığı, kitabevlerinin kitaplarını denize attıkları bir zamanda, Hrant’la ANZ cesarette ve dayanışmada birbirleriyle buluştular.
Sonra biz 1993’te Yves Ternon’un “Ermeni Tabusu”nu yayımladık. Türkiye’de ‘Ermeni Soykırımı’ndan bahseden ilk yayındı bu. Ve bu tarihten itibaren Hrant’la muhabbetimiz daha bir kardeşleşti. Bu kitabın hem diasporada hem de ülke içinde büyük bir etkisi oldu.
O kitabın dağıtımını bir günde yapıp ardından da yayınevi çalışanları olarak birbirimizle helalleştiğimizi hatırlarım, insanlar kitabı gelip almaktan korkarken, Hrant Dink 1000 adet kitabı alıp stokuna koyma cesaretini gösterdi. Bazı tehditlerden sonra, 1994 Aralık’ında Belge Yayınevi bombalanacaktı.
Ternon’un kitabından dolayı iki yıl hapis gibi çok ağır bir cezası verdiler ANZ’ye.
Bu davalar basında hiç yer almadı ama Hrant, o dönem yayımlamaya başladığı Agos’unda bunların takipçisi oldu.
Yıllar sonra, 2005 yılında Sabiha Gökçen olayının yol açtığı baskı ortamında İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı arkadaşımız Eren Keskin’in girişimiyle, kendisiyle dayanışma adına verilen ANZ Düşünce ve İfade Ödülü’nü aldı. Sevan Nişanyan gibi.
Hrant Dink, Sabiha Gökçen’e ilişkin yayından sonra derin devletin ve onun milis yapılanmalarının hedefi haline geldi. Ülkücüler Agos önünde gösteri yapıyordu.
2007 yılına doğru Ergenekon grubunun darbe ortamı yaratma çalışmasında Hrant Dink yanında, Taner Akçam, Orhan Pamuk, Elif Şafak da Ergenekon çevresinin hedefi haline gelmişti ve ülkeyi terk etmişlerdi.
Ama Hrant’ın ölümünden sonra 100 binlerin cenazeye katılımı, darbenin önünü kesti.
6-7 Eylül pogromundan sonra Rum basını “Terk Etmeyeceğiz” diye manşet atmıştı. Hrant da “Terk Etmeyeceğiz!” dedi.
Gerçek Patriot, Gerçek Yurtsever diye Ona derim!
Hrant ülkeyi terk etmedi. Hep bizimle olacak, ebediyen.
Davası 15 yıldır sürüyor. Dosya kapanmadı. Yüzleri ve cesaretleri yok kapatmaya.
Utanç ise, erkin ayağı olanların ve bizzat erkin kendisinin! Sonsuza kadar!