Film hem Hollywood’a hem de valilik seçimleriyle sosyalist aday üzerinden sosyalist-komünist tarifleriyle bazen komik bazen ironik, bazen de trajik şekilde eleştiriler sunmaktan geri durmuyor
Kısa sürede ve özellikle dünyayı saran Kovid-19 hastalığının kısıtlamalarını da fırsat bilerek neredeyse en büyük sinema salonlarına dönüşen Netflix platformunda gösterime giren Mank filmi yönetmen David Fincher’in bile aklını çelmiş olacak ki yapımcılığını üstlenmiş. Aslında aklını çelmesinden ziyade senaryosunu babasının yazdığı Mank filmini siyah beyaz çekme inadından ve diğer büyük film stüdyolarını bu konuda ikna edemediğinden dolayı Netflix’e yönelmiş olabilir. Filmi gördükten sonra iyi ki siyah beyaz çekilmiş diyebilirim.
Kendine has tarzıyla hayran kitlesini her geçen gün arttıran David Fincher’i Micheal Douglas ve Sean Penn’in başrolde oynadıkları Game (1997) filmiyle tanıdığımda çizgi ötesi bir yönetmen olduğu konusunda yanılmadığımı Seven (1995), Fight Club (1999) ve The Curious Case of Benjamin Button (2008) filmlerini görünce anladım.
Yurttaş Kane gündemde
Mank filmi için Yurttaş Kane film senaryosunu kimin yazdığı tartışmalarını yeniden alevlendireceğini söyleyebiliriz. Zira konu itibariyle gösterime girdiği yıllarda dokuz dalda Oscar’a aday olan ama sadece Özgün Senaryo dalında Oscar alabilen Yurttaş Kane filminin senaryosunu yazan Herman J. Mankiewicz’in o yıllardaki kısa bir dönemini anlatıyor. Kamera doğrultulan dönem, Yurttaş Kane senaryosunu yazdığı sancılı dönem. Her manada sancılı dönem, sektörde kısaca Mank diye bilinen senarist bacağını kırmıştır ve kendisinden istenilen senaryo için zamanı çok azdır. Bir yandan bacağı kırık şekilde ve özel hemşire gözetiminde alkolden uzak, neredeyse tecrit edilmiş özel bir evde yataktan kalkamazken senaryoyu yetiştirmeye çalışmaktadır. Diğer yandan, genelde Amerika özelinde Hollywood 1929 ekonomik buhranı atlatmaya çalışmaktadır.
Filmin çatışma noktası Mank ile dönemin yıldızlarından Orson Welles’ten ziyade siyaset, sermaye ve medyanın nasıl işlediğine dair Mank’ın itirazı şeklinde ilerliyor. Yönetmen David Fincher’in, Yurttaş Kane filminin neden tek Oscar’la evine döndüğünün arka bahçesine kamera doğrulttuğunu görebiliriz. Bu anlamda sektörün içinden birinin çok güçlü bir şekilde eleştirileriyle politikleşen bir film.
Politik bir film
Daha ilk sahnede, “Sen Pensilvanyalısın, böyle durumlara alışıksın” repliğiyle dönemdeki alkol yasaklarına göndermede bulunularak seyirciye filmin meramına dair ipuçları veren film, hem emekleme döneminde olan Hollywood’a hem de valilik seçimleriyle sosyalist aday üzerinden sosyalist-komünist tarifleriyle bazen komik bazen ironik, bazen de trajik şekilde eleştiriler sunmaktan geri durmuyor. MGM patronunun ekonomik buhrandan dolayı çalışanlarının maaşlarının yarı yarıya kesintiye gideceklerini sahte gözyaşlarıyla kendini acındırarak şekilde söylemesi ve üstüne üstlük çalışanlarının tarafından alkışlanması… Senaryo üzerine tartışılırken, Mank’ın “Yönetmen bile mahvedemez” demesi… Hitler üzerine tartışmaların olduğu bir toplantıda Mank’ın taşlamaları, Almanya’dan 100 kadar kişiyi Amerika’ya getirmesi, 1938-44 yılları arasında Amerika’nın Değerlerinin Korunması adı altında ülkede ve Hollywood’ta başlatılan sosyalist ve komünistlere yönelik başlatılan cadı avının ayak seslerinin ilk duyulduğu döneme mercek tutmasıyla David Fincher’ın en politik filmidir diyebiliriz.
Don Kişot alıntıları
Siyah beyaz çekilerek çok yerinde bir kararla dönemin ruhunu yansıtan Mank, sirk, maymun, mendil ve birçok simgeyle anlatımını sağlamlaştırırken, Mank’ın sık sık dile getirdiği, başvurduğu Cervantes klasiği Don Kişot’tan alıntılar yapması ise sonu trajikomik bir şekilde biten modern bir Don Kişot uyarlamasına yuvarlanarak bu türden de yerini alacak sanki.
Hollywood’u ayakta tutan senaryo yazarlarının el üstünde tutulduğu filmde birçok film stüdyosunun mutfaklarını dolaşıp sektöre ayna tutarak ilişkileri ve işleyişi deşifre eden filmin oyunculuklarına gelirsek;
Mank rolüyle Gary Oldman her zamanki gibi oldukça sakin ve inandırıcı, daha önceden 2017 yapımı Darkest Hour filmindeki W. Churchill karakteriyle Oscar aldığını unutmayalım. Hearst’ın eşi Marion rolündeki Amanda Seyfried ise endişeli, kaygılı ve vicdanı ile cüzdanı arasından sıkışıp kalarak rahatsızlığını doğal bir şekilde dile getirdiği için oldukça başarılı ve göz alıcı. Mank’ın yazmanı rolüyle Rita karakterine can veren Lily Colins de iyi iş çıkaranlardan. Eli ayağı düzgün olan filmin Oscar’a aday olmaması için hiçbir engel görünmüyor ve daha önceden de gördüğümüz gibi bir oyuncuya ikinci kez ödül verilebilir ki bu Gary Oldman’dan başkası değil bu filmde.