84 yıl geçmiş aradan… 1934 yılının 22 Temmuz Pazar akşamıydı… Bir sinemanın önünde sevgilisiyle birlikte yürüyen adam, tuzağı son anda farketmiş ama silahına davrandığında çok geç kalmıştı. FBI ajanı Purvis ve adamları yakın mesafeden üst üste beş el ateş ettiler ona. Üçü isabet etti ve orada, kaldırımda yaşamını yitirdi. Purvis, FBI Başkanı Edgar Hoover’a heyecanla bildirdi: Bitirdik!
Gerçekten de o gün, Amerikan suç tarihinin en büyük efsanelerinden biri olan John Dillinger’in işi bitirilmişti… Onlarca banka soygunuyla bütün Orta Batı’yı kasıp kavuran adam, yine bir iç ihanetle basit bir tuzağa düşmüştü…
Efsaneye dönüşürken…
1903’te Indianapolis’te doğan Dillinger, aslında hiçbir zaman yasal bir insan olmamıştı. 20’li yaşlarında çaldığı aracı takip eden polis tarafından yakalanıp hapsi boylayınca, askerliğe kapağı atmayı bir çıkış yolu olarak gördüyse de, orada da dikiş tutturamadı. Sonunda donanmadan ayrıldı ve Indianapolis çetelerine katıldı.
Sonrası tam bir macera… Bir dizi market, vs. soygunundan sonra asıl büyük işlere, bankalara geçti Dillinger. Defalarca hapse girdi ama soygunlarından daha çok cezaevi firarlarıyla şöhret yaptı. Kimi zaman o arkadaşlarını cezaevinden kurtardı, kimi zaman da arkadaşları onu. Rivayetler arttıkça, o günlerde 1929 buhranının etkisi altında bankalardan ve polisten nefret eden Amerikalıların efsanesi haline geldi. Örneğin Indiana’da yakalanıp Crown Point kasabasında hapse atıldığında, yontup siyaha boyayarak tabancaya benzettiği bir tahta parçasıyla gardiyanları rehin alarak cezaevinden firar etti ve Crown Point (Taç Noktası) kasabasının adı halk arasında Clown Point’e (Palyaço Noktası) dönüştü.
Bir başka seferinde ise, hapishane müdürünü rehin alarak cezaevi arabasıyla kaçan Dillinger, müdür ve arabanın şoförü yanında olduğu halde gözüne kestirdiği bir bankayı soydu ve hatta “hizmetlerinden ötürü” müdür ve şoföre de paranın bir bölümünü verdi.
Rivayetler muhteliftir artık… Robin Hood filan değildir elbette, yoksullara bir şey dağıttığı da yoktur, bildiğimiz soyguncudur o ama neşeli ve sempatik kişiliğinin de etkisiyle olsa gerek şöhreti en çok yoksullar arasında yayılır. Bir ara iş iyice çığırından çıkar hatta. Mesela bir soygunda Hudson marka otomobil kullanması bir reklama dönüşür: “Dillinger 1934 Model Bir Hudson’ı Kullanıyor!” Daha sonra çaldığı bir Ford’la soygun yaptığında da bu defa Ford şirketi fırsatı kaçırmaz! Ford V8’in satış broşüründe şöyle yazılır mesela: “Polisler John Dillinger’ı yakalayabilecek mi? Ford V8 kullanırken asla!”
FBI devrede
Başlangıçta FBI aslında Dillinger’e çok kafayı takmaz. Ne de olsa henüz kuruluş aşamasında olan FBI’ın “Komünistlerle uğraşmak” gibi mühim görevleri vardır! Ama bir süre sonra, E. Hoover, bu kadar yaygın bir efsanenin “müesses nizam” açısından yarattığı tehlikeyi fark eder. Büyük Buhran günlerinde paralarını yitirdikleri bankalara ve kendilerini kan emicilerden koruyamayan devlete karşı öfkeli olan halk, bankaların soyulması ya da polislerin rehin alınmasına hiç de büyük suçlar gibi bakmıyordu. Tam da bu sebeple Hoover, bu kadar şöhretli bir kanun kaçağını yok etmenin FBI’a büyük bir prestij sağlayacağını düşünür. İşin bu aşamasında, Purvis ve bir grup ajan bu iş için görevlendirilir. Ama uzun sürer bu iş… Zekice hamleleriyle Dillinger FBI’ı o kadar uğraştırır ki, sonunda iş bittiğinde bile öfkeleri azalmaz. Bugün bile hala FBI’ın atış poligonlarındaki hedeflerin üzerinde John Dillinger’ın resminin bulunduğu söylenir.
Ölümün üstüne gitmek
İyi bir adam mıdır John Dillinger? Tabii ki değildir. Bir soyguncudur o ve yeri geldiğinde silahını kullanmaktan da geri durmamıştır. Yalnızca bir efsanedir ve belki de “tek tabanca” çalışan eski moda gangster kuşağının son temsilcisidir. Mafya gibi elinde rüşvetle bağlanmış valiler, senatörler yoktur; uyuşturucu tacirleri gibi devlet kanatlarının altında da yaşamamıştır. Bizim “akademisyen kanı” meraklısı yerli malı şarlatanlarımız ve cezaevinden gazeteci tehdit eden kolpacılarımızla ise kıyas bile kabul etmez doğal olarak.
31 yaşında biten fırtına gibi bir hayat ve ölümün üstüne üstüne gitmek… Hepsi o kadar.
Arif Mostarlı