Evimden gazetemizin bürosuna ulaşmam -bindiğim belediye otobüsüyle- bir buçuk saati bulabiliyor. Böylesine oldukça uzun bir zamanı ya günün gazeteleri ya da bir kitapla değerlendirmeyi yeğliyorum. Yoksa bunca zaman nasıl geçer ve dahası bunca zamanı boşu boşuna geçiriyor olmaktan kendime kızmaya gerek kalmaz. İşte dün bu sefer vaktimi Necip Mahfuz’un bir romanına ayırdım.
“Hırsız ve Köpekler” en yakınlarının ihanetine uğrayıp hapse düşmüş Said’in intikam hayalleriyle hapisten çıkışının hikâyesi. Said hem peşinde polis köpekleri olan bir suçlu hem de siyasi fikirlerinden sapanlar tarafından aldatılan bir kurbandır. Adaleti sağlamaya ve ne pahasına olursa olsun düşmanlarını yok etmeye kararlıdır.
Romanın baş karakteri Said Mahran, “Cezaevi duvarlarının arkasında gösterdiğin dayanıklılık kadar güçlü bir darbe vurabilmek için bütün kurnazlığını kullanman gerekecek. Balık gibi derine dalabilmeli, şahin gibi uçabilmeli, sıçan gibi duvarlara tırmanabilmeli, demir kapıları bir mermi gibi delebilmelisin!” diye düşünmektedir.
Nobel Edebiyat Ödüllü Mısırlı yazar Necib Mahfuz’un 1952’de ülkesinde yaşanan devrimle (Nasır’ın, monarşiyi yıkıp yerine cumhuriyet ilan etmesi) ilgili hayal kırıklığını yansıttığı bu roman sembolik ya da alegorik anlatımıyla yazarın eserleri arasında özel bir yere sahip.
Necip Mahfuz’un pek çok romanı, ülkemizde birçok ayrı yayınevi tarafından yayınlandığı gibi, “Hırsız ve Köpekler” şimdiye kadar değişik yayınevleri tarafından yayımlandı. Benim okuduğum kitabı ise “Kırmızı Kedi Yayınları” yayınlamış. Çevirmeni ise Avi Pardo. Hem yayınevi, hem de çevirmenine teşekkürler…
Necip Mahfuz kimdir?
Mahfuz, Kahire’nin Cemaliye bölgesinde 6 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Bir tüccarın oğlu olan Mahfuz, 70 yıllık kariyeri boyunca 34 roman, 350’den fazla kısa hikâye yayımladı. Kitaplarının çoğunda, hayatının tamamını geçirdiği ve Nobel ödülünü almak için bile ayrılmadığı Kahire’nin tarihi mahallelerindeki yaşamı; modern ve geleneksel yaşam arasında denge kurmaya çalışan sıradan insanları anlattı. Pek çok kitabı Arap filmlerine konu oldu.
Edebiyata olan ilgisi, 1920’lerde başladı. Yazı hayatına, 1928’de Selame Musa’nın çıkardığı el-Mecelle el-Cedide dergisinde yayımladığı değini yazıları ve öykülerle başladı. Kahire Üniversitesi’nde felsefe öğrenimi gören Mahfuz’un ilk romanı Abes el-Akdar 1939’da yayımlandı. 1941 senesinde yazımına başladığı Hân el-Hâlîlî adlı romanı 1946 yılında yayınlandı. Romanda karakter şekillendirirken Sigmund Freud’un psikanalitik kuramlarından yararlandı. Bu eserinde sembolizme de rastlanmakta.
1957’de yazdığı Kahire Üçlemesi ile Arap Edebiyat’nın tanınmış bir ismi oldu. Bu üçlemede Kahire’de yaşayan bir ailenin üç kuşağının I. Dünya Savaşı ve 1952’deki Nasır darbesine kadar olan dönemde yaşadıklarını ve Mısır toplumunu değişimini anlattı.
İsrail’le barışa destek
Değişik kurumlarda çalışan Mahfuz, en son Kültür Bakanlığı’nda müsteşar olarak görev yaptı. 1971’de söz konusu görevinden emekli olmasından sonra, El Ahram gazetesinde yazar olarak çalıştı. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’a İsrail ile yaptığı barış antlaşmasında verdiği açık destekten ötürü birçok Arap ülkesinde kitapları yasaklandı. 1988 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonra bu yasaklar kalktı.
1989 yılında Mısırlı radikal İslamcı Ömer Abdülrahman tarafından hakkında ölüm fetvası çıkartılan Mahfuz, 1994 yılında Kahire’deki evinin önünde bıçaklı saldırıya uğradı. Saldırıdan yaralı kurtulan Mahfuz, sağ kolundaki sinirler zedelendiği için yazmakta büyük güçlük çekmeye başladıysa da ilerleyen yaşına rağmen edebiyattan kopmadı ve kısa hikâyeler yazmaya devam etti.
2006 Temmuz’unda düşerek kafasından yaralandı. 30 Ağustos 2006 günü Kahire’de 95 yaşında öldü. Mahfuz, 31 Ağustos 2006 günü Kahire’de devlet töreniyle defnedildi