Cahil bırakılmış kitlelerin ortak özelliklerini toparlayacak olursak, şunları söyleyebiliriz:
1. Düşünsel olarak somut işlemler döneminin ötesine ve ahlaki olarak da evrensel ilkeler dönemine geçememe: Cahil bırakılmış, sorgulamayan, araştırmayan birey, ancak somut nesne ve olaylar aracılığıyla düşünebilir, soyut düşünemez; ahlaki gelişimi de evrensel ilkeler aşamasına geçemez. Kısasa kısas, “her sokak başında bir kişiyi sallandıracaksın bak…” anlayışı, mecazı anlayamama, heykeli limona-keçiye döndürme, “gezizekâlıların” esprisini kavrayamama vb bu düşünsel ve ahlaki gelişim aşamalarına geçememelerindendir. Hatta, bir kısmı işlem-öncesi dönemi bile aşamamaktadır; işlemleri zihninde geri çeviremediği için şefinin daha birkaç gün önce söylediğini bugün yaladığını bile hatırlayamamaktadır.
2. Güce boyun eğme ve hatta tapma: Gücü değiştirmek için bilgi-davranış donanımı ve aydınlanması olmadığı için, güce boyun eğer, onun korumasına (ve kullanmasına) sığınır, güç sahibi kendisine boyun eğdiği sürece kendisini (biti kanlanmayacak denli-sadaka toplumu) ödüllendirir ve boyun eğmezse cezalandırılacağını (en azından topluluktan dışlanacağını) kuşaklar boyunca öğrenmiştir. O artık sürünün bir parçasıdır. Gücü elinde tutanın bu sürü için en büyük tutkalı-afyonu ise din ve hurafelerdir.
3. Korku, kıskanma ve nefret: Bilgi donanımı olmayan ve bunu gidermek için hiçbir girişimde (okuma, sorgulama, araştırma) bulunmayan bir birey, boyun eğdiği gücün yanında, her türlü yenilikten de korkar. Bilinmeyen kaygı yaratır. Oysa bilgi en önemli güçtür ve o da okuyan, araştıran, özgürce sorgulayanların sahip olacağı bir şeydir. Kendisi bir türlü bu bilgiye erişemediği için aşağılık kompleksleri altında ezilir. Bu bakımdan okuyanlara, özgürce yaşayanlara karşı içten içe müthiş bir kıskançlık duyar: El ele tutuşan gençlere özenir, ama bir türlü onlar gibi olamaz ki; o da iyi bir üniversitede okumak ister, ama o kapasiteyi dolduramamış (doldurtulmamış) ki! Onların yerinde olamadığı için ODTÜ’lü öğrencilere abuk laflar eder…
Kendileri de zır cahil olan diplomalı- diplomasız yöneticiler de benzer sözler edince onları çılgınca alkışlarlar. Bu kıskançlık, giderek aşağılık kompleksini giderecek “benimki”nde sığınak bulurken, yaratılan “öteki”ne nefrete dönüşür, artık bu zır cahil hele bir fırsatını bulmaya görsün! Ancak bu zır cahil o kadar korkaktır ki bu saldırıyı da tek başına değil, sürü halinde yapabilir. Bir tecavüzcüyü linç etmeye çalışan güruhtakilerin büyük çoğunluğunun o tecavüzcünün yerinde olamadığı için bu linç hareketine katılması beklenen bir durumdur!
Yukarıdaki bireysel psikolojik durumlar daha da genişletilebilir; ancak bu kadarı bile sürüyü anlamak için yeterli olsa gerektir. Bir de bunlara, kendilerini yönetenlerin zalim dikta yönetimlerinin kazandırdığı öğretilmiş çaresizliği, cehennem korkusunu vb eklersek, cahil bırakılmış sürünün yönetilmesi harika olmaz mı?
Son altı yazıyı hipotezlere ayırdık. Dedik ya bunlar birer hipotez, sınanmaya açık önermeler; ben gözlediklerimden ve yaşadıklarımdan hareketle bunları ele almaya çalıştım; siz de içinde yaşadığımız toplumu anlamada hipotezler kurabilirsiniz. Sosyalistlerin önermeleri somut durumun bilimsel analizlerine dayanmalı değil mi? Bilim yapacak üniversite de kalmadığına göre… Peki sol, bu ortamın neresinde? Bugüne nasıl gelindiğinde solun payı yok mu? Solun çocukluk hastalıkları yüzyıl öncesinden farklı mı, yoksa bu hastalıklara yenileri mi eklendi? İdlib’deki zır cahil canilerin ülkemize girmesinin önü de açıldı, sahi önermeniz nedir?