Hınıs; iktidarın, hatta özel olarak Erdoğan’ın gözüne kestirdiği yerlerden biri. Belediyeyi alıp güney ilçeleri ‘dörtlü’sünü bozmayı ve sonra diğerlerini düşürmeyi planlıyor ama bu defa başaramayacak gibi görünüyor
M. Ender Öndeş
Ramazan’a birkaç gün kala köy çalışmasına çıkmanın en güzel yanı, hemen her evden gelen tandır kokularına odaklanmak ve selam verilip geçilen her tandır başından sıcak ekmekle ayrılmak. Ege çocuğu ‘Beyaz Türk’ bir gazeteci olmanın avantajı ise her ikram edilen ekmeğin en kıtır tarafını mideye indirmek oluyor. Sağ olsun, herkes buna aşırı özen gösteriyor. Misafirlik iyi şey!
Eski adını bilmediğim Bellitaş, Hınıs’ın en büyük köylerinden biri; dolaş dolaş bitmiyor. İki Eşbaşkan iki grupla dolaştığı halde saatler sürüyor. Dediklerine göre yarı yarıya, hatta yarıdan fazla DEM Partili bir köy. Dolaşırken de belli oluyor zaten, yine bayraklar dolanıyor elden ele. Bir ara büyükçe birkaç kahvede eşbaşkanlar konuşuyor. Halkın talepleri hep aynı. Bir köprü meselesi var mesela ya da yol sorunu, vb. Uzak bir Alevi köyü olan Kosan’dan (Taşbudak) biriyle konuşuyoruz arada. Dağlık Alevi köylerine göre buraların çok çok iyi olduğunu anlatıyor, oralar tamamen kaderine terk edilmiş diyor ve geçen seçimlerde Alevilerin bir umutla AKP’ye oy verdiğini ama aldatıldıklarını dile getiriyor.
Tehditle oy istiyorlar
DEM Eşbaşkan adaylarından Gürsel Eren, ilçenin büyük ailelerinden gelen bir öğretmen ve eğitim sendikacılığında emeği var. Çok yönlü bir kuşatma altında olduklarını anlatıyor. “Kaymakamı, jandarması, savcısı, hakimi, hepsi DEM’in kaybetmesi için çalışıyor. Büyükşehir Belediye başkanı insanları ‘Bize paket oy çıkmazsa size hizmet yok’ diyerek tehdit ediyor. Aynen Erdoğan’ın Hatay için söyledikleri gibi. Çok açıkça şantaj yapıyorlar.”
“Burası adeta unutulmuş bir yer” diyor, “Köylerde 2 metre kar olan yerlerle karşılaşıyoruz. İnsanlar, bu yüzyılda hastalarını, kızaklarla kilometrelerce yol yürüyerek belli bir yere kadar getirip araçlara aktarıyorlar. Yıllardır iktidar olan belediyeler, kendilerine oy vermeyen köyleri cezalandırıyor.”
2014’te kente geldiğimde BDP’den aday olan Hasan Basri Fırat ile tanışmıştım. Mütevazı, çok sakin, hoş bir adamdı. Sonra tutuklanmış, ceza verilince de yurt dışına çıkmak zorunda kalmış. 2019’da AKP’den seçilen Erdoğan Eren ise geçen yıl düzenlenen bir 15 Temmuz töreninde kürsüde kalp krizi geçirerek düşmüş ve yaşamını yitirmiş, onun yerine getirilen AKP’li Serdal Şan, şimdi de AKP adayı.
Gürsel Eren, broşüründe de anlattığı gibi çok sayıda projeye sahip olarak geliyor. “Şu andaki belediyenin durumu içler acısı. DEM’in kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünerek belediyenin neyi var neyi yoksa harcıyorlar. Kaybedersek de DEM’e bir şey kalmasın düşüncesi var” diyor.
Meclis’te ‘bilinmeyen dil!’
Eren, Erzurum’da ırkçı politikaların yürürlükte olduğunu ama bir yandan da iktidarın ikiyüzlü olduğunu belirtiyor ve “Meclis’te Kürtçe konuşulduğunda ‘bilinmeyen dil’ diyorlar ama bizim bölgemizden Şeyh Sait’in torunu geliyor burada Kürtçe propaganda yapıyor. Adamın dedesine bin türlü hakaret yapılıyor, torunu gelip Hınıs’ta Kürtçe propaganda yapıyor” diyor.
Şu andaki belediye başkanı ve AKP adayı olan Serdal Şan’ın da aslında Kürt olduğunu ama ailesinden birçok kişinin DAİŞ’e katıldığını, hatta bir iki tanesinin de orada yaşamını yitirdiğini anlatıyor. Bu kişilerden birkaçının da halen Hınıs’ta dolandığını, bunun normal karşılandığını belirtiyor.
Enkaz da alsak yürürüz
Hınıs’ta neler yapmayı planladığını sorduğumda, “Bizim derdimiz halkçı bir belediyeciliktir; yoksula, yaşlıya, işsizlere, kadınlara, çevreye duyarlı bir anlayışımız var. Kazanırsak demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir paradigmayı pratikleştireceğiz. Halk meclisleri, kadın ve gençlik meclisleri, komünler gündemimizde. Halkla birlikte yöneteceğiz. Bu meclislerden temsilcilerin alınan kararlarda bulunmasını ve onlar tarafından denetlenmesini istiyoruz. Açık ve şeffaf bir yönetimimiz olacak” diyor.
Zorlukların da farkında. “Tabii belediyeyi alınca mali tabloya bakacağız” diyor, “Geriye enkaz bırakıp bizi halkımıza mahcup etmek gibi bir amaçları var çünkü. Şu anda bütün meclis üyelerinin en az bir yakını şu anda işe başlatılmış durumda, ayrıca feodal ailelerden ve özellikle kendi yakınlarından da ikişer, üçer kişi işe alınmış. Şu andaki başkanın 75-78 aşlarında bir akrabası bile belediyede memur. Sınav filan hak getire! Belediyede bir çay ocağına gitseniz 6-7 çalışan var. O derece yani. Üretmeden tüketim. Biz üretmeyi düşünüyoruz, üretip tüketelim diyoruz.”
Gençliği kazanacağız
“Yaklaşık 30 yıl önce nüfus 30 binler civarındaydı. Aradan 30 yıl geçmiş, nüfus çoğalacağına 24-26 bine indi. Aşırı göç ve gençlerin istihdam sorunu var burada. 18 kahve var, yüzlerce insan oralarda zaman tüketiyor. Hınıs’ta madde bağımlılığı ve uyuşturucu var ayrıca ve yetkililerin buna seyirci kaldığı biliniyor. Kürt gençlerini yok etmek, dinamizmlerini kırmak bir politikadır” diyor ve çözümlerini de anlatıyor: “Gençleri madde bağımlılığından kurtarmak, dinamizmlerini olumlu yöne kanalize etmek için çabalarımız olacak. Gençlik merkezleri, kurs merkezleri açmayı, sportif faaliyetleri artırmayı düşünüyoruz.”
Serhat’ta eşbaşkanlık zor iş
Eşbaşkan adayı Meral İmre Alagöz’e önce eşbaşkanlık konusunu soruyorum ve böylece Serhat bölgesinin yarasını deşmiş oluyorum. “Serhat’ta özellikle Erzurum’da eşbaşkanlık bilinci oturmuş değil açıkçası” diye başlıyor içini dökmeye: “Eril zihniyet hâlâ kadının evden çıkıp sosyal, siyasi alanda kendini ortaya koymasına karşı baskıcı tutumu devam ettiriyor. Maalesef bu bölgelerde hâlâ kadın ötekileştiriliyor, bizim partimizde de böyle. Mesela partinin çizgisi var: Eşit temsiliyet. Evet, tamam ama Erzurum’daki 4 ilçemizde kadın kotası kullanılmadı. Karayazı olayı farklı. Üzülerek söylüyorum, temsiliyet erkeğin olmalı, yoksa seçimi kaybederiz mantığı sürüyor maalesef.”
İlle de temsiliyet kadınlarda olsun demiyor Alagöz, kazanmak ve bölgeyi faşizmden geri almak gerektiğini kabul ediyor ama “Kadın odaklı irademizle gerekirse kaybederiz de” diyor. “Halk da insanlar da bunun olmazsa olmazımız olduğunu öğrenmeli.” Öte yandan bütün aday adaylarının mülakata girdiğini belirten Alagöz, mülakattaki ilk sorunun, “Resmiyet eşbaşkanınıza verildiğinde ne yaparsınız, eşbaşkanlığı kabul ediyor musunuz?” şeklinde olduğunu ve bütün erkek aday adaylarının da buna evet dediğini belirterek, “Burada bir terslik yok mu?” diye soruyor.
Aleviler gerçeği anlıyor
“23 yıldır buradayım” diyor Alagöz, “Hınıs çok örgütlü değil. Evet, operasyonlar, tutuklananlar oldu, çalışacak arkadaş bulamadık bazen. Ama halkın sempatisi hiç bitmedi. Bugün 7-8 köyümüz ful oy çıkarıyor bize. Kazanma sorunumuz yok yani. Ama burada tabii adayın ailesi, itibarı filan çok önemli. Yani bazen partinin de önüne geçiyor ve bu sıkıntılı tabii ama kazanacağız. Bunu biliyorum. Bu ülkenin cumhurbaşkanı, ‘Hınıs’ı alacağız’ diyor. DEM kazanınca da hakaretler yağdırılıyor. Dinsizler, kitapsızlar, vb… Hınıs onlar için arada kalan bir yer ve Karaçoban ve Tekman’ı düşürmek için buraya yükleniyorlar. Belediye her köye çakıl döküyor şimdi. Daha önce umurlarında değildi. Özellikle Alevi köyleri merkeze en uzak yerlerde ve yol yok, kanalizasyon yok. Durum berbat. Şimdi hatırladılar oraları. Çakıl dökülüyor, çöp konteynerleri gidiyor, her aileden birini işe ama sözleri veriliyor. Geçen seçimde Alevi köylerinden AKP’ye yüksek oy çıktı ama aldatıldıklarını anlıyorlar şimdi ve çok tepkililer.”
En acil sorun: Yol
Projelerini sorduğumda Alagöz, ilk ve en önemli sorunu anlatıyor hemen: Yol! “En acili bu” diyor Alagöz, “Başta her şeyi birden yapamayız ama yol yapılabilir bir şey.” Ayrıca köylerde kadınların en çok kadın kooperatifi istediğini anlatıyor. “Fırın istiyorlar mesela insanlar. Basit bir şey. Ekmeğimizi kendimiz yapalım. Kooperatif olursa gelip Hınıs’ta satarız. Köylerden yerel ürünleri toparlayıp, paketleyip Hınıs’ta bir kooperatifte satmak. Kadın emeği sömürülmeden belediye aracılığıyla bunu yapmak istiyorlar ve bunlar zor değil” diye ekliyor. Ayrıca kadınların kentte bir arada oturabileceği, zaman geçirebileceği, sosyal mekânlar da taleplerden biri.
Basit ama önemli şeyler
“Mesela gençlerin hepsi halı saha istiyor” diyor Alagöz, “Zor değil ki. Neden olmasın? Basit ama can alıcı talepler bunlar. Mesela buradan Amedspor’a niye oyuncu çıkmasın? Uyuşturucudan daha iyi değil mi? Şu anda uyuşturucu metropollerden taşıp küçük yerlere de sıçramış halde. Bunlar için kafa patlatmak lazım. Bizim çocuklarımız bunlar. Futbolu seviyorlarsa yol açalım. Yeter ki toprağımıza bağlayalım onları, Avrupa ya da Meksika yollarına düşmesinler. Kültür merkezi, sinema gibi şeyler de istiyorlar. Dersanemiz yok. Belediye bunu rahatça yapar, zor değil. Kaldırım filan değil belediyecilik, asıl bunlar lazım. Kütüphane kafeler mesela. Üniversiteye hazırlık için hangi çocuk evde çalışabilir Serhat bölgesinde? Yani kimse metro filan istemiyor Hınıs’ta. Basit ama hızla etki yapan şeylerden söz ediyorum. Büyük şeyler de var, mesela bir kanyon var burada, orası turistik tesis olabilir ama şu bir yıl ilk önce hayata en çok dokunan işlere yoğunlaşmalıyız.”
Sebahat aday olsa mesela?
“Peki, mesela Leyla Güven, Gültan Kışanak ya da Sebahat Tuncel herhangi bir yerden aday olsa kimse buna itiraz etmez, asıl terslik burada değil mi? Yani o zaman Leyla Güvenler nasıl yetişecek?” diye soruyorum. “Bu da bir anormallik tabii. Evet, Sebahat’ı şimdi en apolitik yerden aday yap, itiraz olmaz. Büyük itibarı var çünkü. Meral Danış Beştaş böyle çıktı işte. Ama Leyla Güvenler de pratikte yetişir. Kadınların önünü açmazsan yetişmez ki. Partinin bunu düşünmesi gerekiyor, bir defa kaybedersin ama sonra mutlaka kazanırsın. Ayrıca birçok kadın arkadaşımız o birikime de sahipler” diye yanıtlıyor.
Ayrıca kadınların da aslında bu eşitliği tam sindiremediğini söylüyor Alagöz: “Geçmişte de ben ildeyken belediyeyle ilgili toplantılara katılırdık, orada da aynı şeyi görmüştüm. Sönük kalıyordu kadın arkadaşlar. Erkek yönetsin, ben de işimi yapayım gibi yani. Bu kabul edilemez. Her alanda kadın elini de yumruğunu da masaya vurabilmeli, yanlış bir şey varsa söylemeli. İrademiz var, beynimiz var, bunun engeli yok ki.”
Beton santrali ne oldu?
“Şu andaki AKP’li başkan halkın sırtından bu duruma geldi” diyor Gürsel Eren ve bir yolsuzluk hikâyesi anlatıyor: “Burada iki beton santrali vardı, sahipleri biraz borçlandılar, zor duruma düştüler ve belediye başkanı zorla ve ucuza kapatarak ellerinden aldı. Bir anda fiyatları da yükseltti. Santralin bulunduğu alan belediyeye ait olduğu halde orayı da kendi alanına kattı. Halk bunu biliyor. Kanunlar işletilse normalde adamın cezaevine girmesi gerekiyor. Ama korunuyor. Çünkü ülkede hukuk neyse Hınıs’ta da öyle işliyor.”