Narendra Modi’nin tekrar kazanmayacağını düşünen kimse yoktu zaten. Tek soru, Bharatiya Janata Partisi’nin (Hindistan Halk Partisi) Lok Sabha’da[1] koalisyon ortağı mı aramak zorunda kalacağı, yoksa 2014’teki hayret verici başarısını tekrarlayıp tek başına mı hükümet olacağıydı. Ana muhalefet partisi olan Hindistan Ulusal Kongresi, seçim kampanyasını Modi üzerine bir referanduma dönüştürdü. Referandumun sorusu, çaycının cahil, görgüsüz, geri kafalı, (İngilizce bile konuşamayan) kasaba küçük burjuvası oğluna tekrar güvenilebilir mi, idi? Hindistan seçimleri cevabını vermiş oldu. Modi’lerine bayılıyorlar. BJP hakimiyetindeki ittifak 351 sandalyeye sahip, Kongre alternatifi ise 95. Müslümanlara yönelik pogromların mimarı için bir başka açık ara zafer daha. Modi, Trump ve Netanyahu’nun seçim tabanlarındaki benzerlikler şaşırtıcı değil.
Seçkinlerin şaşkınlığı
Modi’nin zaferi büyük şehirli liberal seçkinlere ve onların solundaki birçoklarına katlanılmaz geliyor ama kendilerine zorlu sorular sormaları gerek. BJP iktidara gelmeden önceki on yılda, Kongre, emanetçi Başbakan Manmohan Singh’in (çünkü Nehru-Gandhi’nin çocuklarının büyüyüp miraslarını talep etmesini bekliyordu) yönetimi altında neoliberalizmin şampiyonluğunu yaptı; Gujarat ve başka yerlerde, azınlık karşıtı önyargıları körükleme konusunda çoğu zaman BJP ile yarış yapıyordu. Hindistan’ın liberalleri ve soldaki bazıları, Keşmir, sınıfsal eşitsizlikler ve bölünmeden kısa süre sonra başlayan ve bugün her zamankinden kötü bir hal almış olan Müslüman karşıtı kurumsal ayrımcılık konusunda Modi ile benzer bir tutuma sahipler.
Modi’nin seçim zaferi
Birçok yorumcu Modi’nin seçim zaferine, Keşmir’de Hintli askerlerin öldürüldüğü ve sonrasında insanların askeri giysiler giymeye başladığı bir terör saldırısı ardından şubat ayında Pakistan’a düzenlenen ‘cerrahi’ bir saldırının yardımcı olduğunu yazdılar. Ama Hindistan ordusunun yanıtı tam bir felaket oldu: Bir uçak kaybettiler ve boş bir kampı hedef aldılar. Gerçek ise, Hintli seçmenlerin çoğunluğunun BJP’yi ulusal muhalefete tercih etmiş olması. Ekonomik sorunlara ve kitlesel genç işsizliğine rağmen, Modi’yi sallantıdaki hanedanlığın kalıntılarına tercih ettiler.
Tarih bir savaş alanı
BJP ve içinde bulunduğu koalisyon RSS şimdi lider pozisyonda, modernleşen Hint devletinin ipleri ellerinde. Ve kendi ideolojilerini dayatıp uymayan herkesi cezalandırmak için bu devletin tüm kaynaklarını kullanıyorlar. Tarih kritik bir savaş alanı. Romila Thapar, İrfan Habib veya Arundhati Roy’un kitaplarını henüz yakmış değiller. Ama anaakım yayıncıların çoğu, Hinduizm’in, RSS’nin kökenleri ve gelişimi üzerine eleştirel, akademik çalışamalar yayınlamaktan çekinecekler. Bu çoktan oldu bile ve daha da kötüleşecek.
Fransız-Türk varyantı
Peki ya laiklik? Birçok Hintli yazarın yıllardır savunduğu gibi, laiklik fikri tüm dinleri eşit şekilde savunup hoş görme ve ayrımcılık yapmama lafzı ile sınırlıydı. Bu, Fransız veya Türk cumhuriyetçiliğinin bir varyantı değil, bir niyet beyanıydı. Aslında hiçbir zaman uygulanmadı. Hindistan’ın Müslümanları birçok seviyede sıkıntı çektiler. Ama ‘laiklik’ din adamları ve Müslüman seçkinler tarafından boşanma ve cinsiyetle ilgili diğer meselelerde herhangi bir reform yapılmasını engellemek için de kullanıldı. Pakistan boşanma yasalarını reforme ederken, Hindistan’da hiçbir şey değişmedi. BJP liderleri, kadınların tapınaklara girmesi ve daha birçok konuda sanki Hinduizm’de hiç kısıtlama yokmuş gibi, bu konularda Müslümanlara yüklendiler.
Bollywood ve milli kültür
Hindistan kapitalizminin mihracelerinin –ki aralarında Mukesh Ambani ve Ratan Tata gibileri var– Modi ile çalışma konusunda hiçbir dertleri yok. BJP’ye epeyce para bile verdiler.
Kongre boş teneke gibi. En azından hanedandan kurtulması lazım. Nehru-Gandhi sihri bitti. Peki ya Shashi Tharoor ve diğer modernleştiriciler? Hindistan için başka bir vizyon önererek BJP’yi ele geçirebilecek mi? Başka yerlerde bölgesel partiler borularını öttürmeye devam ediyor. Üç eyalette –Karnataka, Tamil Nadu and Telangana– sahneye Hindu olmayan popüler film yıldızlarının kurduğu partiler (Reagan öncesi dönem ABD’si gibi) hakim ve kurgu ile gerçekliğin sınırlarını bulandırıyorlar. Bollywood şimdi bu başarıyı yeni ‘milli kültür’ü etkili şekilde savunan akla hayale sığmaz filmlerle taklit etmeye çalışıyor: Şovenizm, ordunun yüceltilmesi, Hindu tanrılarının yerli yersiz senaryoya dahil edilmesi ve para tapıncı yaygın temalar arasında ve önceki on yılların kültüründen bir kopuşma var.
Newton’ın anlattıkları
İstisnalar da var tabi. Amit Masurkar’ın yönettiği muazzam taşlama filmi Newton’ı tekrar izledim. 2017’de çekilen film, Hindistan seçimlerinin ve politikacılarının bir parodisi. Newton Kumar (Rajkummar Rao tarafından canlandırılıyor), Maocu bir ayaklanmanın köylüler ile güvenlik güçleri arasındaki mücadeleyi şiddetlendirdiği orta Hindistan’daki Chhattisgarh’da seçimleri gözlemlemek için görevlendirilen acemi bir memur. Newton, bir seçimin beş milyar rupiye mal olduğunu, dokuz milyon sandığın kurulduğunu, 840 milyon insanın oy verdiğini ve ‘her yıl kendi rekorlarını kırdıklarını’ öğrendiği bir demokrasi atölyesine katılıyor.
Bana oy vermeyin!
Film bir seçim kampanyası sahnesi ile başlıyor ve BJP’liye benzeyen bir politikacı küçük bir kasabaya geliyor. “Sizden oy istemeye gelmedim!” diye bağırıyor, pek ikna edici olmadan. “Bana oy vermeyin. Hayalim her çocuğu bir elinde dizüstü bilgisayar, diğer elinde cep telefonu ile görmek. Komünistler size hikaye anlatıyor. Bense mucizeler gerçekleştiriyorum” diyor. Hemen sonra elektrikler kesiliyor. Yollar güvenli olmadığı için, Newton oy kullanma merkezine helikopterle gidiyor. Köy güvenlik güçlerince büyük ölçüde yerle bir edilmiş ve en sonunda insanlar polis tarafından zorla oy vermeye götürülüyor. ABD’den gelen bir gazeteci çok etkileniyor. Ne olursa olsun, diyor, burası dünyanın en büyük demokrasisi.
*dunyadanceviri.wordpress.com sitesinden alınmıştır.
Kaynak: https://www.lrb.co.uk/blog/2019/may/notes-on-the-indian-election
Çeviri: Serap Güneş