Eğer bir kurgu gerçeğinden bile daha tuhafsa bu anlaşılabilir bir şey; ama gerçeğin kendisi kurgudan da tuhaf ve daha ilginçse bu anlaşılacak bir şey değildir. Yazar, yarattığı anlatıcı aracılığı ile bize belki de tam da bununla ilgili bir hikâye anlatıyor
Tacim Çiçek
Stephen KING’in ‘okunmasını şiddetle tavsiye ederim’ dediği yazar Jean Hanff Koelitz’in kendi dilinde The Plot olan Hikâye Hırsızı (Ocak 2024) adlı romanı Altın Kitaplar etiketiyle okurla buluştu. 336 sayfalık roman dört kısım ve otuz bölümden oluşuyor. Birinci kısımda dört, ikinci kısımda üç, üçüncü kısımda on yedi, son kısımda da altı bölüm ve birkaç sayfalık son var. Her bölüme de uygun başlık yazılmış. Çalıntı konusu olan ‘Beşik’ de romanın 104/106, 127/130, 144/146, 164/165, 170/171, 190/191, 209/210, 222/225, 248/251, 278/279, 304/306. sayfalarında on bir bölüm olarak verilmiş. Kurgu da, çeviri de muhteşem. Kitap ilk başlarda gerilimsiz sıkıcı bir film gibi başlasa da ikinci kısımdan sonra akıcı ve güzel bir hâl alır. İlgiyi ve merakı sonuna kadar tempoyu da artırarak ilerler. Çok okunan ve çok ödüllü bu romanın yazarı, (ancak büyük olasılıkla Oscar Wilde’dan çalıntı) notunu düştüğü T. S. Eliot’un, iyi yazarlar kitabı ödünç alır, büyük yazarlar çalar, cümlesinden kotardığını düşünüyorum. Bunun mümkün olacağını en azından kendimden biliyorum. Çünkü (Ekim 2016) h20 kitap’tan çıkan Bir Hayal Satıcısı adlı romanımı M. Cevdet Anday’ın, masal anlatamayan bir baba ne zavallıdır, sözünden yola çıkarak yazmıştım ve kitabın da en başına koymuştum.
Asosyal biridir aslında Jacop Finch Bonner. Çocukluğundan beri hayali ünlü bir yazar olmaktır. Basılan ilk kitabıyla dikkate değer bulunur, iyi bir çıkış yapar, ancak ikinci kitabının fiyaskosunun ardından yazar tıkanıklığına girer. Bir kelime bile yazamayacak hâle gelir. Üçüncü ve dördüncü romanının taslağı da bir hayal kırıklığıdır. Bu arada geçimini sağlamak için yaratıcı yazarlık atölyesinde dersler de verir. Onun için umut vaat etmeyen yeni dönemde bir sürpriz beklemektedir onu: İddialı yeni öğrencisi Evan Parker’ın muhteşem roman fikri… Evan’ı, ders dışı bir ortamda dinler. Hikâyesi ona ilginç gelir. Yazmak üzerine çok konuşan Evan, ne tek satır yazar ne de anlattığı ilginç hikâyeyi görünür yapar. Evan’ın hikâyesinin bir romana dönüşüp raflarda yerini almadığını gören Jacop, biraz araştırınca o parlak öğrencisinin öldüğünü öğrenir. Hikâyenin heba olmasından korkarak (!)yazmaya karar verir. Böylece hayatı yazdığı yeni romanı Beşik’le bastan sona değişir. Evan’ın fikrinin ardındaki sırlar da ortaya çıkar. Çünkü yeni kitabı için kullandığı çevrimiçi hesaba gelen bir mesajla hayatı ters yüz olur Jacop’un. Bu mesaj önceleri kendisine ama sonrasında Facebook, Instagram ve Twitter gibi platformlarla, eve gelen mektuplarla devam eder. Hatta üçüncü kişilerle bile paylaşılır. Başkalarının yazdığı kitabı ve popüler olduğu Beşik’in asıl yazarı olmamakla suçlanır ve tehdit edilir. Romanın ana izleği olan gerçeğin peşine düşer, Jacop. Evan’ın kendi özgün düşüncesi olmayacağından emin olduğu Beşik’teki gerçekliğin kimin hikâyesi olduğunu araştırır.
Dostane ilişkiler içinde olan yazarlar kimi zaman başka yazarlara veya yazar adaylarına yardım eder. Yazmak, onda bir yetenek, onda dokuz da disiplinli ve istikrarlı yazmayı ve beyinsel beslenmeyi gerektiren bir uğraştır çünkü. Tabii ki yazmak tek başına gerçekleştirilen bir eylemdir. İşimizi kendi özelimizde tamamlarız. Çalışırken kendimizle baş başa oluruz. Eserimiz ortaya çıktıktan sonra başkalarının onun hakkında ne düşündüğünü bilmek, öğrenmek de isteriz. Bir yazarın yazdığı öyküleri ya da romanı, hatta şiirleri yayınevine teslim etmezden önce okuttuğu güvenilir, bilgili ve eleştirebilen biri vardır. Ve maalesef pek çok yayınevi işinin uzmanı, bilgili eleştirmeni de dışta bırakarak, onların geleneksel rolünü azaltma eğilimindedir. Yaratıcı yazarlık atölyesinde ders verirken bu konulardan da söz eden Jacop, kendisine gelen ve dozu giderek artan mesajlar, mektuplar ve sonrasındaki telefonla aranmanın ardından Evan’ın izini sürer. Gittiği yerlerdeki kişilerden onun hakkında öğrendikleri ve kendi düşünceleri birleştikçe büyük resim ortaya çıkmaya başlar. Evan’ın cümle kurma konusunda orta düzeyde bir yeteneği vardır ama bir hikâyeyi neyin okunur, kavrayıcı ve sürükleyici yaptığı konusunda birikimi ve yazma tecrübesi yoktur. Okurun benimseyeceği, zamanını ayıracağı karakterler de oluşturacak biri değildir. Hikâyenin özü onun da olsa Beşik’in yazarı da yaratıcısı da kendisidir. Sonra hikâyenin, bir başka hikâye ile çakışması, hatta birbirleriyle uyum içinde olmaları da şaşılacak bir durum değildir. Anlatılan bir konu yeniden anlatılmayacak diye bir şey de söz konusu olamaz Jacop’a göre. Ayrıca hayatına kendisi farkında olmadan sızan ve sondan önce de evlenen gizemli Anna ile hayatı bir başka yöne evrilir Jacop’un.
Eğer bir kurgu gerçeğinden bile daha tuhafsa bu anlaşılabilir bir şey; ama gerçeğin kendisi kurgudan da tuhaf ve daha ilginçse bu anlaşılacak bir şey değildir. Yazar, yarattığı anlatıcı aracılığı ile bize belki de tam da bununla ilgili bir hikâye anlatıyor. Bu açıdan da son dönemde okuduğum önemli ve çarpıcı bir roman diyebilirim. Çünkü kurgunun ne olduğu ve nasıl yapılacağı konusundaki soruları da kendi açısından cevaplayan bir çalışma.
Başta da dediğim gibi ikinci kısımdan sonra okura kendini elinden bıraktırmayan romanın Jacop, karısı Anna ve kısa ömürlü öğrencisi Evan üzerinden anlattığı ilginç hikâye, 332.sayfadaki ‘son’ ile ilginç ve çarpıcı bir finalle bitiyor. Bu yüzden S. King’ten ödünç alarak, ben de okunmasını tavsiye ediyorum. Keyifle okuduğum çevirilerden olduğunu da belirteyim…