Eren Keskin
(Bu kayıplar haftasında 2012’de Dargeçit kayıpları için yazdığım yazıyı bir kez daha paylaşmak istedim.)
Geçtiğimiz Cuma günü, hayatımızın belki de dönüm noktalarından biriydi.
1995 yılında Mardin-Dargeçit’te gözaltında kaybedilen 14 yaşındaki Seyhan Doğan, 13 yaşındaki Davut Altunkaynak, 21 yaşındaki Abdurrahman Çoşkun, 20 yaşındaki Abdurrahman Olcay, 16 yaşındaki Nedim Akyön, 19 yaşındaki Mehmet Emin Aslan’ın kemiklerini aramak üzere savcılık gözetiminde yapılan kazı işleminin yapıldığı yerdeydik.
İhbar edilen yerdeki kazılardan bir şey elde edemedik. Savcı ve Adli Tıp uzmanı geri döndüler. Ancak, yerel halkın ve ailenin isteği üzerine yakınlarının kemiklerinin bulunabileceği iddia edilen kuyunun başına gittik.
Kuyunun içi sonradan doldurulmuş kocaman taşlarla dolu idi. Biz belediyeden araç isteyelim derken, birdenbire Seyhan Doğan’ın küçük kardeşi Hazni, yine kayıplardan Abdurrahman Çoşkun’un kardeşi Ömer’in birden kuyuya atlayıp koca koca taşları kuyudan çıkarmaya başlamaları, adeta o taşların altında olduklarına inandıkları yakınlarının kemiklerine, “bir canlıya ulaşma umuduyla” nasıl da el attıklarını görmek, son derece hüzünlüydü.
Dondurucu soğuğa ve yağan yağmura rağmen saatlerce orada kalındı. Hazni ile Ömer adeta elleriyle kazıyorlardı kuyuyu…
Çok garip bir duyguydu…
Aslında hep hayatta olmalarını istediğiniz insanların kemiklerine dahi olsun ulaşabilme umudu, aslında çok garip bir ironi teşkil ediyordu.
Bence, kalpleri kabuk bağlamış, devletin suçlarını görmezden gelmeyi ilke edinmiş bir toplumun, o anı yaşaması gerekiyordu.
Üstelik artık olayla ilgili bir fezleke de var elimizde. Artık sadece acılarımız değil, umudumuz da var.
Savcılık fezlekesini okuduğumuzda, korkunç bir gerçekle karşı karşıya kalıyoruz.
Örneğin 1995 yılında evlerinden alınıp JİTEM binasına götürülen 7 insanımızın sorgularında bulunmuş, hatta onların canına kastetmiş insanlardan uzman jandarma çavuş Bilal Batırır’ın başına gelenleri öğreniyoruz fezlekeden.
Bilal Batırır suç işlemiş de olsa, içindeki “vicdan kırıntıları” ile eşine, “Artık öldürmek istemiyorum” diyebilmiş bir kişi…
Hatta gözaltına alınan 7 kişiden, öldürülüp bir kuyuya atılan 58 yaşındaki Süleyman Seyhan’ın cenazesinin bulunduğu yeri, Seyhan ailesine de söyleyen kişi Bilal Batırır..
Ancak Bilal Batırır, içindeki “vicdan kırıntıları”nın bedelini kaybedilerek ödemiş.
Savcılık fezlekesinden öğrendiğimize göre Bilal Batırır’ın içinde bulunduğu durum, vicdanının sesini dinlemeye başlamış olması komutanları rahatsız etmiştir.
Savcıya konuşan gizli tanık, Batırır’ın, komutanları M.T. ve H.İ. tarafından “kazan dairesinde kazana atılmak suretiyle yakıldığını” anlattı.
Bilal Batırır’ın eşinin 1996 yılında yapmış olduğu suç duyurusuna bugüne dek cevap verilmedi.
Kayıp insanlarımızın aileleri 17 yıldır bekliyorlar.
Uzman çavuş Bilal Batırır’ın ailesi de 17 yıldır bekliyor.
Peki, savcılık fezlekesinde şüpheli olarak gözüken M.T. ve H.İ. neredeler?
Böylesine büyük bir suçlama karşısında neden tutuklu değiller?
Aslında, bizler insan hakları savunucuları olarak yıllardır “suçlular aramızda dolaşıyorlar!” diye haykırdık. Sadece aramızda dolaşmıyorlar, onlara coğrafyamızda bazı bölgelerin idaresi de verilmiş durumda.
M.T. Bodrum –Gümüşlük Belediye Başkanı
H.İ. ise Sivas- Çepni Belediye Başkanı
Benim buradan bir çağrım var!
Önde gelen aydınlarımızın, entelektüellerimizin, sanatçılarımızın uğrak yeridir Gümüşlük…
Gümüşlük’ü sevenler, insan haklarından ve en önemlisi “yaşama hakkından” yana olanlar, M.T.’nin Gümüşlük’ü yönetmesine izin vermeyin!
Bu büyük insanlık suçundan yargılandığı sürece M.T.’nin derhal görevden alınması ve tutuklu yargılanması için harekete geçin!
Şunu unutmayın ki, 14 yaşında yaşamlarına el konulan Seyhan Doğan ve 13 yaşındaki Davut Altunkaynak sizlerden bunu bekliyor.