Siirt’in Perwarî ilçesinin belki kentte yaşayanların bile adını çok duymadığı bir köyünde yaşıyordu Cemo. Kendisini tanıdığı günden bu yana çobanlık yapmaya başlamıştı. Köyden kente az inerdi. Dağları severdi, dağlara alışıktı.
Türkçeyi pek bildiği ifade edilemez. Hüzünlenmesin vatan aşkıyla bu dağlarda öğretmenlik yapmakla görevlendirilen öğretmenler, “Cemo’ya nasıl ulaşamadık, Türkçeyi öğretemedik” diye. Cemo’yu hiçbir devlet tutamazdı o okullarda. Türkçeyi ise hiç öğretemezdi. Dağlarla özdeşleşmiş bir güvercini kim okul denilen kafeste tutabilirdi ki? Dağlarda kendi diliyle yaşamış bir insana, doğasına aykırı bir dili kim öğretebilirdi?
Cemo dağ insanı, dağların oğluydu. Sayısız askeri operasyona, köy yakmalarına, bombardımana tanıklık etmişti. Bir kervandır, geçer, su vermişti. Bir dağ keçisidir, yaralanır, tedavi etmişti. Askeri de bilirdi, devleti de. “Kimse geçti mi buralardan” sorusuna hiç yanıt vermemişti.
Cemo dağlarda yaşar da kimsenin geçmediğine inandırabilir miydi kendisini? İnandıramamıştı. Cemo, artık kendisini okulda tutamayan, Türkçe öğretemeyen devletin hedefi olacak, çok geçmeden cezaevine düşecekti. Devlete göre dağda yaşıyorsa dağdaki gerillaya da ekmek ve su vermişti.
Cemo, bir süre cezaevinde kaldıktan sonra delil yetersizliğinden dolayı serbest bırakıldı. Dağlara çekildi yine. Çobanlık yapmayı sürdürdü. Devlet cezaevine alır da peşini bırakır mı hiç? Delil yetersizliğinden Cemo’nun tutuksuz yargılanmasına karar veren aynı devlet, güçlü delillerin varlığına dayanarak Cemo’yu ağır bir cezaya mahkûm etmişti.
Yargı sürecini avukatı üzerinden yakından takip eden Cemo, dağlardan köye inmez oldu. İnse, cezaevine girecek, yıllarca orada kalacaktı. Operasyonlar hız kesince çekildiği dağları da güvenli bulmadı. Bir şekilde kaçmak istiyordu. Ama nereye, ama nasıl?
Cemo, bu tür durumlarda Avrupa’ya çıkıldığını öğrenmişti ancak nasıl çıkılacağını hiçbir zaman bilemeyecekti. Cemo, Kurdistan’da mücadele yürütüp ilk fırsatta Avrupa’ya kaçabilen kurnazlardan değildi. Cemo, gözaltına alınmayı bir Avrupa bileti sayanlardan olmadı hiç. Bir bela sarmıştı başını, bu beladan nasıl kurtulabileceğini düşünüyordu. Ülkesi olan dağlar artık kendisi için güvenli gelmemeye başlamıştı.
Cemo’ya Güney Kürdistan’a gidebileceğini söylemişlerdi. Bir şekilde kaçakçılarla görüşülmüş, maliyetin çok üzerinde bir para ile Güney Kürdistan’a kaçmıştı. Nasılı kendisinde saklı kalsın Cemo’nun. Cemo’nun hikayesi sınırı geçtikten sonra başlıyor.
Kaçakçı, Cemo’yu Hewlêr’e kadar getirmişti. Hewlêr’de rahat bir nefes alarak araçtan inmişti Cemo. Kaçakçı, “Burası Kürdistan’dır, herkes Kürt, sana hiçbir şey yapmazlar” demişlerdi. Bir oh çekmişti Cemo. Belki bu coğrafyanın da dağları vardı ve dağlar varsa belki çobanlık da yapabilirdi.
Cemo, nereye nasıl gideceğini bilmiyordu ama siyasi sığınmacıların HDP Temsilciliği’ne başvurdukları söylenmişti kendisine. Cemo adına Kürdistan denilen bu coğrafyada olmanın özgüveniyle Soranca bilmese bile konuştuğu dilde kendisini anlayabileceği birinin çıkacağı inancıyla Hewlêr sokaklarına dalmıştı. Üzerinde bir güvercin ürkekliği değil, çobanlık yaptığı dağlarda uçan bir şahinin özgüveni vardı. Kürt olduğu için adına Kürdistan denilen bu coğrafyada kim dokunabilirdi ki kendisine?
Cemo, hemen bir taksi çevirip gideceği adresi ona bildirdi. “HDP’ye gitmek istiyorum” dedi. Şoför, oldukça iyi birine benziyordu. Cemo’nun kaçıp geldiği coğrafyadaki kardeşlerine de oldukça duyarlıydı. “HDP bizim de partimizdir. Nasıl bilmem orayı?” diyerek Cemo’yu Hewlêr Kalesi’nin eteklerinden geçirerek HDP’ye doğru götürdüğünü söyledi.
Şoför, çok geçmeden aracı bir asayiş merkezine çevirdi. “Aracımda şüpheli biri var. Muhtemelen PKK’lidir” diyerek Cemo’yu ihbar etti. Cemo, asayişin kendisine yardımcı olacağını düşünüyordu. Araçtan indirilerek sorguya götürüldü. Birkaç günlük ağır psikolojik ve fiziki işkencenin ardından bir toplu hapishaneye götürüldü. Cemo ne yapacağını bilmiyor, ailesine ulaşmak istiyordu. İnsanların yatacak yerlerinin bile olmadığı, istifleme yöntemiyle yüzlerce insanın doldurulduğu koğuşta 13 gün kaldı. Asayiş, kendisini tutuksuz yargılama kararı alan Türk yargısı gibi Cemo’nun saf bir köylü olduğuna kanaat getirmiş, Hewlêr ile Süleymaniye arasında bulunan KDP’nin kontrolü altındaki son kontrol noktasına atmıştı.
Bir sonraki kontrol noktası Süleymaniye sınırları içerisinde yer alıyordu. Cemo’nun bırakıldığı kontrol noktası ile YNK sınırları içerisinde bulunan bu ilk kontrol noktası arasında birkaç kilometrelik mesafe bulunuyordu. Ağır hakaretler eşliğinde Cemo’nun yönü Süleymaniye’ye çevrilmişti.
Cemo, o gün ve devam eden günler boyunca Süleymaniye’nin YNK’ye ait kontrol noktasından kimi zaman otostopla kimi zaman da yürüyerek kente giriş yapmayı denedi. Süleymaniye’nin YNK’ye ait kontrol noktası, nereden geldiği bilinmeyen ve kendisini de tam olarak ifade edemeyen Cemo’yu kente almıyor, yönünü Hewlêr’e çevirmesi konusunda zorluyordu. Hewlêr’in KDP’ye ait olan kontrol noktası ise her zaman ağır hakaretler ve fiziki müdahalelerle Cemo’yu geri çeviriyordu.
Cemo bir ara Süleymaniye sınırlarına dahil olan ilk kontrol noktasını aşmış, kent merkezine doğru ilerlemeye başlamıştı bir araçla. Ancak bu defa da kent merkezinin girişinde bulunan kontrol noktasında takılmıştı. Cemo, Süleymaniye kent merkezi ile Dukan ilçesi arasındaki kontrol noktaları arasına hapsolmuştu.
Birkaç günlük eziyetin ardından büyük bir çaresizlikle Dukan’da bir camiye sığındı. Camide kimsesizliğin yarattığı o duyguyla hüngür hüngür ağlamaya başladı. Karnı açtı ve üşüyordu. Sabah namazına gelen bir genç, kendisini fark etti ve evinden ona bir battaniye getirdi. Battaniyeyi getiren genç, Cemo’nun mesuliyetini üstüne tam almasa da aç da bırakmıyordu. Cemo’nun ‘Allah Kur’an aşkına’ diyerek yalvardığı hiç kimse telefonla ailesine ulaşması için yardımcı olmadı.
Cemo’nun umutları gittikçe tükeniyor, soğuk camide kendisini ısıtmaya çalıştığı battaniyenin altında ağlıyordu. Bir sabah yine uyandı ve ailesine ulaşmak için çaba göstermeye başladı. Gittiği bir alışveriş merkezinin önünde bir gence seslendi. Derdini Botan’ın Kurmancî’si ve çat pat bildiği Türkçe ile anlatmaya çalıştı. Cemo’nun yardım istediği genç annesine seslenerek, “Bu adam sanırım Türkçe konuşuyor” dedi. Gencin annesi Türkçe’yi biliyordu. Cemo ile hemen diyaloğa geçerek durumu anlamaya çalıştı.
Cemo karşısında hem Türkçe hem de Kurmacî bilen bir kadın görünce bu defa mutluluktan ağlamaya başlamıştı. Cemo bu annenin aracılığı ve yardımıyla ulaşması gereken kurum ve kişilere ulaşarak Süleymaniye’ye giriş yapabilmişti. Cemo’nun Hewlêr Kalesi’nin eteklerinde adına Kürdistan denilen bu coğrafyadaki serüveni böyle sonuçlanmıştı.
Türk devlet yargısının sırf bir çoban olduğu ve Kürdistan dağlarında yaşadığı için cezalandırdığı bir genç, Hewlêr’e sığınmış, ancak özgürlüğü bulamamıştı. Hewlêr’de Cemo’ya sırf HDP’yi aradığı için kendisine 13 gün boyunca işkence eden KDP zihniyeti, Cemo’nun eteklerinde özgürlük aradığı Hewlêr Kalesi ve tüm sokaklarını Türk bayraklarıyla donattı geçtiğimiz günlerde.
Yaşanılan bu alçaklığı meşru göstermeye çalışan işbirlikçi hainleri Cemo affederse bizlere de affetmek düşer elbette. Cemo şimdi KDP’ye rağmen Kürdistan’da yaşamayı onurluca sürdüren, yeri geldiğinde inşaatta amelelik yapan tertemiz bir genç… Cemo KDP’ye rağmen Kürdistan’ın nasıl terk edilmemesi ve Kürdistan’da yaşamakta nasıl ısrarcı olunması gerektiğinin bir örneği olarak yaşamını onurluca sürdürüyor.