M. Ender Öndeş
Hatırlıyorum… 90’lı yılların başında, reel sosyalist ülkeler hızla çökerken ve Özal kırk tane hesap yaparken, Süleyman Demirel pek tuhaf bir şey söylemişti. Şimdi tam aktaramam ama aşağı yukarı, “Eskiden stabil bir durum vardı, şimdi ortalık çok karışacak” gibi bir şeydi söylediği. Yılların anti-komünisti için tuhaf sözlerdi bunlar ama aslında onun siyasi karakterine de uygundu. Pragmatik, statükocu ve temkinli.
Ama öbür taraf, Özal’dan Erdoğan’a uzanan “bir koyalım üç alalım” çizgisi öyle değildi. Bu yeni durumdan faydalanıp ekonomik, siyasal alanlar kazanmak ve ceplerini de doldurmak birinci ilkeleriydi.
Bütün bunlar olurken liberaller (aslında neoliberaller) çok mutluydu. Yıkılan Berlin Duvarı’ndan tuğla parçası aşırıp evinin kitaplığına filan koymak pek modaydı o vakitler. Her yanda özgürlük çığlıkları, konserler filan. Ne güzel günlerdi! Bu arada o duvarın ne zaman ve nasıl yapıldığını da merak eden olmadı hiç. Duvarı ve duvarın ardındaki berbat sosyalizm anlayışını savunacak değilim. Benim sosyalizm anlayışım, kapitalist ülkelerin kendi vatandaşları sosyalizme kaçmasınlar diye duvar ördüğü bir anlayıştır, o ayrı. Ama 1945 sonrasında Berlin’i bir fesat ve casusluk yuvasına çevirerek “soğuk savaş” dedikleri neo-faşist kampanyayı başlatanları görmeden olaya bakmak de tam bir körlüktür.
E tamam, hadi öyle olsun diyelim. Duvar yıkıldı, parçaları hatıra oldu eyvallah, şimdi neredeyiz peki? İki yıl önce sevgili Necati (Sönmez) yazmıştı, “Berlin Duvarı yıkıldığında dünya üzerinde 15 sınır duvarı vardı, bugün sayıları 75’i bulmuş durumda; uç uca eklendiğinde dünyayı çevreleyip ikiye bölecek kadar” diye. Ki bu bilgi de eksik, şimdi durum daha da felaket halde. Duvarlar, tel örgüler, elektronik sistemler… Ama nedense liberallerimiz Meksika duvarının üstünde özgürlük şarkıları söylemiyor ya da Rojava sınırına dikilen taş bloklara graffitiler çizip “yıkılsın duvarlar” diye çığlıklar atmıyor. Ya İsrail’in o devasa utanç duvarı? Hindistan’ın ördüğü 3 bin 300 kilometrelik duvar? Suudilerin Yemen’e, Fas’ın Batı Sahra’ya, BAE’nin Umman sınırına ördükleri? Ya Kıbrıs? Bu saydıklarım duvarlar; Macaristan’ın duvardan beter sınır sistemleri, Akdeniz’e kurulan korkunç güvenlik ağları daha rezil aslında.
82 milyon insan yollarda şu anda. Bu bir gerçeklik. “Sınır namustur” falan filan; yok öyle “herkes memleketine gitsin” soytarılıkları. Demirel’in söylediği şu anlamda bir gerçeği ifade ediyordu: Örneğin kimse 1960-70 itibarıyla Suriye’ye bunları yapamazdı, Kaddafi’yi öyle yerlerde sürükleyemezdi. O dünya iyiydi kötüydü, ayrı konu ama gerçeklik buydu. Ve siz, şimdi, şu anda, her istediğiniz ülkeyi tarumar etme ‘özgürlüğü’nü kazanmışsanız artık, onun da sonuçları var ve katlanacaksınız. Artık kimse, “benim ordumun, benim ülkemin çakal müteahhitlerinin, holdinglerinin şu ülkede ne işi var” demeden, “şu ülkenin insanlarının benim ülkemde ne işi var” diyemez. Net! Tartışmaya da açık değil bu. Hiç kimse yuvasını bozduğu kuştan şikâyet edemez!
Hepimiz çok eleştirebiliriz belki ama üyesi ve seçmeni olduğum HDP’nin beni en çok onurlandıran yanı da, başkasının yuvasını bozmak için hazırlanan hiçbir tezkereye el kaldırmamış olmasıdır.
Herkesin bir namus anlayışı var yani. İsrail’in duvarı İsrail’in namusudur, ABD’nin duvarı ABD’nin namusudur, Rojava duvarının namusu da AKP’ye mübarek olsun. “Vatan çiftliklerinizse” diyordu ya hani Nazım, aynen öyle, ‘namus’ sınır duvarlarınızsa eğer, ahan da söylüyoruz: Biz namussuzuz! O kadar!