Yakınlarına para yatırdıkları için tutuklananların yakınları ve hukukçular, ‘Cezaevine para yatırmak suç değil ama bugün devlet ‘sen şu kişiye yatırırsan suç’ diyor. Herkes yaparsa devlet geri adım atar’ diye belirtti
Reyhan Hacıoğlu
Bahadır Altan hafta içi gazetemizde yer alan yazısında hayatına son veren Hediye Tekin için şu sözleri yazıyordu: “‘Mahpus kardeşine neden para gönderdin?’ diye sorduğunda şaşkın baktığı kalın camlı gözlüklerinin ardındaki gözleri hatırlar mı bilmem ama bizim zihnimizde kazılıdır. Savcı beye haber verelim! Üçünü tutuklattığı masasının üstündeki 9 sanıklı dosyadan Hediye Tekin’i çıkarabilir artık! Yamanlar karakolu, Hediye, imza atmaya gelmeyecek haberiniz olsun” Hediye Tekin de “terör finansmanı” sağlayan insanlardandı çünkü kardeşine para yatırmıştı.
Sadece Hediye Tekin değil son birkaç yıldır tutsaklara para yatıran aileler, vasiler, avukatlar ve yakınları ya gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ya da ceza veriliyor.
Hasta olan ve sedyeyle taşınan 75 yaşındaki Hatice Yıldız ile İHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Hatice Onaran da tutuklananlar arasındı. Geçen hafta İstanbul’da cezaevlerindeki tutsaklara para gönderdikleri gerekçesiyle 20 kişiye hapis cezası verildi.
Türkiye’deki yasalara göre bile hukuksuz olan uygulama rutin hale getirildi. Yaşanan hukuksuzluğu ve uygulamayı avukatlar, vasiler, aileler ve insan hakları savunucularıyla konuştuk.
Aile boyu ceza!
Ömrü cezaevi kapılarında geçen binlerce aileden biri de Adıgüzel ailesidir. Hakan Adıgüzel Sincan F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 25 yıllık tutsak; Nazım Adıgüzel, 9 yıl 7 ay hapis cezası aldı; Bilal Adıgüzel ise geçen hafta İstanbul’da ceza alan 20 kişiden biriydi. Ceza almasına gerekçe ise kardeşine para yatırmaktı.
Bu suçu biri bana da anlatsın!
Kardeşleri Sami Adıgüzel yaşadıklarını “Yaşananlar artık mağduriyeti de aştı” diyerek yaşanan hukuksuzluğu anlattı. “Kardeşime para yatırmak nasıl suç olabilir. Biri bana da bunu anlatsın ya da o da değil tutun ki ben cezaevinde olan bir insanla dayanışmak istiyorum. Sadece kardeşim değil ki içerdeki eşim, dostum da olabilir. Yoldaşımdır. Maddi durumu yok, içeri girince benim ona destek olmayı istememden daha doğal ne olabilir. Değil mi? ” diyerek tepkisini dile getirdi.
Bir aylık sigara parası bile değil
Sami Adıgüzel, “Yatırılan para devlet gözetiminde yatırılıyor. Kaldı ki yatırılan para 300-400 TL’dir. Bu hafta iki bin lira para yatırdığımda o para bir ay boyunca devletin hesabında duruyor. Bizim paramızı işletiyorlar. Dedikleri gibi bir ‘örgüt finansmanı’ olması için milyonlarca TL olması gerekiyor. Bizim gönderdiğimiz ise bugünün şartlarında bir aylık sigara parası bile değil” diyor belirtti.
‘Para göndermeye devam edeceğim’
Bu uygulamayla amacın para gönderenleri korkutmak ve yıldırmak olduğunu belirten Sami Adıgüzel, “Cezaevleri fiziksel ve psikolojik işkence merkezleridir. Tutsaklar üzerinde yapmak istediklerini şimdi de aileler üzerinden yapıyorlar. Ama bilsinler bir işe yaramayacak ve ben para göndermeye devam edeceğim,” dedi.
20 bin kişi para gönderse…
Hafta içi kardeşinin görüşünde yaşadığı bir örneği de anlatan Sami Adıgüzel, “Mesele bu hafta görüşte bir anne Mardin’den gelmiş. Diyor komşumdan para bulup geldim. 600 gündür çocuğunu görmemiş. Mesela ben ona yardımcı olmak istesem bu nasıl bir suç olabilir” diye soruyor.
Sorunun çözümü için ise dayanışma ve Meclis’e işaret ediyor. “Meclis’e taşınmalı. 20 bin insan para yatırsa buna nasıl engel olabilirler. Sadece Kürtler de değil aileler de değil herkes göndermeli.”
‘Çocukluk arkadaşım’
Mehmet Özatiz ise arkadaşlarına para yatıran ve geçtiğimiz hafta hapis cezası verilenlerden. “Hem görüşçüleriyim hem de çocukluk arkadaşım olan var, nasıl para yatırmam” diyerek tepki gösteriyor o da. Mehmet Özatiz, Zozan Çiçek, Arvin Coşmuşlu ve şimdi de çocukluk arkadaşı İlknur Yusufoğlu’nun görüşçüsü.
Devlet kendisi suç işliyor
Amacın tutsakları yalnızlaştırmak, insanları pasifleştirmek olduğunu belirten Mehmet Özatiz, “Eğer para yatırmak suç ise devletin bizzat kendisi bu suçu işliyor. Ben parayı devletin resmi kurumlarına göndermişim ve devlet eliyle alıyor o parayı. Madem suçsa o zaman parayı almasalardı.”
Yargıtay yolunu kapattılar
Aldığı cezaya dair ise şu bilgiyi veriyor Mehmet Özatiz, “Bana 5 yıl ceza verdiler. Sonra da şu politikayı uyguladılar. ‘İyi hal’ uygulayıp 4 yıl 2 aya indirdiler. Yargıtay yolu açılmasın. Aslında böyle bir suç yok ama yaratıyorlar işte” diyor.
Daha erken olabilirdi
“Ama insanlar ceza alsa bile bu durumdan vazgeçmeyecek çünkü kendi ailelerine para yatırmaları gerekiyor” diyerek kendisini bu cezanın caydıramayacağını belirtiyor. “Bu cezalar kimseyi caydırmayacak. Eğer kendimize devrimciyim, insanım diyorsak zaten bu cezayı kabul etmememiz gerek. Çünkü bu suç değil” diyor ve başlatılan kampanyaya dair ise şunları dile getiriyor:
“Bu kampanya çok geç başladı. Devlet bu işe başlar başlamaz tepki olmalıydı. 2020’de daha başlatılabilirdi. Belki bu kadar gözaltı, tutuklama da olmazdı. Yine de herkes elinden geleni yapmalı. Herkes para yatırıp kendini ihbar ederse, devlet herkesi alamayacağına göre geri adım atmak zorunda kalır. Hatta sadece para da değil, kart, mektup yollamak biz buradayız demek lazım içerdeki arkadaşlarımıza.”
Sedye ile gözaltı-tutuklama
Hatice Yıldız, hepimiz onu 22 Mart’ta sedye ile gözaltına alınıp tutuklanmasından tanıyoruz. 75 yaşında ve “suçu” kızı ile iki arkadaşına para yatırmak. Birçok hastalığı bulunuyor.
‘Kuyu Tipi’nde
Kızı Ruken Yıldız ise 2017 yılında Wan’da sokak ortasında gözaltına alınarak tutuklandı. Ruken Yıldız, “kuyu tipi” olarak nitelenen Iğdır S Tipi Cezaevi’nde kalıyor. 8 yıllık cezası ve 12 yıllık cezası ise istinafta, o da annesi gibi birçok hastalığı olan bir tutsak.
Annemin hastalıkları arttı
Oğlu Alper Yıldız yaşananları anlatıyor:
“Annemin dışarda olan hastalıkları cezaevi koşullarında artmış durumda. Nerdeyse haftada iki ya da üç gün hastaneye götürülüp getiriliyor. Son olarak Adli Tıp Kurumu ‘cezaevinde kalabilir’ raporu verdi ve öylece tutuyorlar işte.”
Amaç korku yaratmak
“Devletin kendi yasaları cezaevlerine para gönderilebilir” diyerek duruma tepki gösteren Alper Yıldız, “Amaç insanları birbirlerinden uzak tutmak, korku ile insanları sindirmek yani tamamen korku psikoloji yaratmak. İşte tam da bu yüzden üstüne gitmek lazım. Bugün cezaevlerine para göndermek lazım” diye anlatıyor.
Bu kartopunu durdurmak lazım
Alper Yıldız, yaratılmak istenen ortamı ise şöyle anlatıyor: “Tepeden aşağıya doğru yuvarlanan bir kartopu yumağı gibi zulüm sürekli büyüyor. Bu durdurulmadığı sürece önünde ne var ne yok yıkıp geçecek. Bunun sınırı yok. Bakın 5 yıl önce suç olmayan şuan suç sayılıyor. Bunun bir yıl sonrasını düşündüğümüzde normal bir insanın normal bir sohbeti bile artık suç sayılacak. Bundan dolayı aileler tam tersine müdahale edip, kampanyalara katılmalı çünkü bu mücadele içinde olan da olmayan da bir şekilde bedel ödüyor. Hiç bulaşmayan insan bile ekonomik olarak bir bedel ödüyor. Sağlık olarak ödüyor, eğitim olarak ödüyor. Bunun bir de yarını var.”
Tutun ki hayır işlemek istiyorum
“Cezaevine para yatırmak dine vursan sevap sayılıyor. Cezaevinde durumu iyi olmayan birine yardım etmek, hayır sayılıyor, bağış sayılıyor. Yani nereye vursan bir karşılığı var ama bugün devlet diyor benim gözümde suç değil ama sen şu kişiye yatırırsan suç. Adlilere istediğin kadar yatırabilirsin ama siyasetten dolayı içerde olanlara yatırdığında suç” diyor ve ekliyor; “Elbette para yatırmaya devam edeceğiz. Ve herkes yaparsa devlet geri adım atar.”
Yargı tacizine dönüştü
“Zaten bütün ihtiyaçlarını sistem üzerinden karşılanan insanlar mahpuslar” diyor İHD Cezaevi Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen, “Aslında olay yargı tacizine dönüşmüş durumda. ‘Örgüt finansı’ diyorlar, cezaevine gönderilen paralar çok ciddi paralar değil ve cezaevi gözetiminde sonuçta” diye belirtti.
Türkiye’de bir hapis rejimi var
“Aslında amaç mahpusları tamamen tecrit etmek, dayanışmayı zayıflatmak, muhalif kesimlerin üzerinde de bir yargı baskısı oluşturmanın dışında bir amacı yok bunun” diyen Nuray Çevirmen, “Türkiye’de bir hapis rejimi söz konusu. Yani kapatma mekanizmaları insanları cezaevine koyma, sürekli olarak bir cezalandırma söz konusu. Demokrasi haklarına yönelik, sosyal haklara yönelik bir yönetme biçiminden ziyade baskıcı bir yayın getirisidir bu aslında” diyerek, cezaevlerinde kaç kişinin tutuklu olduğunun bilgisinin bile tam erişilemediğini vurguluyor.
Kimsesi olmayan tutsaklar var
Bunun ise muhalifler üzerinde bir baskı ve tecrit etme politikası olduğunu vurgulayan Nuray Çevirmen, tutsaklar için ise şu değerlendirmeyi yapıyor; “Çünkü zaten çoğu yoksul ailelerden. Yine yabancı uyruklu mahpuslar var. Efrinli, Rojhilatlı bu mahpuslar zaten savaşın olduğu bölgelerde aileleriyle iletişim kurabilmeleri mümkün değil. Ailesinin nerede olduğunu bilmeyen o nedenle tamamen bu şekilde bir yoksulluğun içerisinde olanlar var. Örneğin onlar tekli hücrelerde kalıyorlar. Daha önce kalabalık yerde kalmalarından dolayı en azından parası yoksa bile bir dayanışma söz konusuydu. Şu anda o da yok ve çoğu bir gömlek, bir pantolonla ya da bir kazakla yaşıyor. Hiçbir şeyleri yok, ki elektrik ücretleri bile mahkumlardan talep ediliyor.”
Cezaevinde her şey parayla!
Her şeyin cezaevinde parayla satıldığını vurgulayan Nuray Çevirmen, “Cezaevlerinde yaşamak parayla mümkün ancak. Şimdi alacağınız içme suyunu parayla almak durumundasınız. Çünkü çeşme suları içilecek gibi değil. Gıdaları almak zorundasınız. Eğer hastalıklarınız varsa beslenmenin cezaevinin vermiş olduğu yemeklerle mümkün değil. Bir kalem alacaksınız, defter olacaksınız. Son süreçte sadece bir mektup göndermenin o da düşük gramajlı en düşük fiyatı zarfı ya da işte kağıdı haricinde sadece posta bedeli yirmi dokuz lira” dedi.
Mahpusa para gönderen mahpusluk oluyor
Bu cezalar ile ailelerin de cezalandırıldığını ifade eden Nuray Çevrimen, özellikle Türkiyeli olmayan tutsakların durumun ağır olduğuna dikkat çekiyor. Nuray Çevirmen, “Dayanışma amacıyla bildikleri, vakıflar ya da avukatlar, ya da tanıdıkları birileri varsa bu yargı tacizinden kaynaklı para gönderemiyorlar. Mahpusa dayanışma için yapmış olduğunuz desteğin karşılığında siz de bir mahsus pozisyonuna geliyorsunuz” diye belirtti.
Muhalefetin çözüm üretmesi lazım
Çözüme dair değerlendirmelerde bulunan Nuray Çevirmen; “Siyasilerin bunu ciddi anlamda gündem yapması gerekiyor. Hani sivil toplum örgütlerinden, hukuk örgütlerinin evet yapabilecekleri mevcuttur, vardır. Yapmalıdır da. Bu siyasi arenada bir tartışmaya dönüşmeli çünkü olanlar siyaseten oluyor. Sonuç muhalefetin de bu yönde aslında bir çözüm üretmesi gerekiyor. Bu suç değil. Öncelikle bunu vurgulaması gerekiyor” diye ifade etti.
Savcı sübjektif değerlendirdi
“İddianame savcının sübjektif değerlendirilmesi ile oluşturulmuş. Savcıya göre para göndermek suç değil ama aynı kişiye üç defa göndermek suç. Kanun aykırı bir değerlendirme mevcut” diyerek geçtiğimiz hafta ceza verilen 24 kişinin dosyasını anlatıyor avukat Nagehan Avçil.
Kendi kararlarını çiğniyorlar
Nagehan Avçil verilen cezalara dair ise şu bilgiyi veriyor: “Yine iddianamede tutuklu ve hükümlülerin örgüt üyesi kabul edilemeyeceğini iddianame savcısı da kabul ediyor ancak tek kriteri bu kişilerin açlık grevine girmiş olmaları ve disiplin cezaları almaları. Oysa açlık grevinin örgüt üyeliğine delil olarak kabul edilemeyeceğine dair onlarca karar var. Bu duruma rağmen 24 kişinin yargılandığı dosyada vasisi olduğu kişiye, mahalleden arkadaşı, abisi, gibi yakınlarına para yatıranlar da dâhil nihayetinde 4 yıl 2 ay ile 5 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi. 5 yıl altı ceza alan kişiler yönünden bir Yargıtay incelmesi de yapılmayacak.”
Tecrit dışarıya taşırılıyor
Nagehan Avçil, “Hapishanede olan kişilerin yakınları tarafından yatırılan parayı ancak hapishane kantininde temel ihtiyaçlarını karşılamak için kullanma şansları var. Fizikken paraya ulaşma durumları yok. Bu cezalar açıkça mahpusları yalnızlaştırma ve toplumsal bağları koparma amacına sahip” diyerek, cezaevlerinde olan tecridin dışarıya taşırılmak istendiğini söyledi.
Ortada örgütsel faaliyet yok
Bu cezaların hukuki bir karşılığı olmadığını belirten Nagehan Avçil Avçil şunları anlattı: “Söz konusu cezaların hukuki bir karşılığı yok. 2013 yılında yürürlüğe giren 6415 sayılı terörizmin finansmanın engellenmesi hakkında kanunun amacına da tamamen aykırıdır. Söz konusu suçun oluşması için kişinin örgüt üyesi olması ve örgütsel faaliyetlerde kullanılması amacıyla bilerek ve isteyerek fon sağlanması gerekmektedir. Ancak hapishanede bulunan kişilerin temel ihtiyaçlarını karşılaması için aile ve yakınları tarafından yatırılan paraların örgüt üyesine ya da örgütsel faaliyette kullanılmak için yatırıldığının kabulü hukuk garabetidir. Bir mahpusa ailesi değil akrabalık ilişkisi olmayan bir kişi de para yatırdığında bu suçun oluşması mümkün değil. Bu yargılama hukuki değil siyasi bir yargılama sonucu, iktidarın mahpuslara dönük izolasyon politikasının sonucudur.”