Fenerbahçe ve Trabzonspor başkanlarının karşılıklı açıklamaları ile başlayan devlet-futbol ilişkisine dair değerlendirmelerde bulunan spor yazarı Ali Fikri Işık, “Herkes, işi futbolun imkanlarına dayanmadan masa üstünde kurtarmaya çalışıyor.” dedi
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un, Trabzonspor’un arkasında devlet desteği olduğunu işaret etmesiyle tekrar futbol camiasının gündemine giren devletin futbola müdahalesi tartışılıyor. Spor yazarı Ali Fikri Işık, Fenerbahçe ve Trabzonspor arasında yaşanan tartışmaları ve devletin futbola, özellikle de Kürt takımlarına yaptığı müdahaleleri Mezopotamya Ajansı’ndan Tolga Güney’e değerlendirdi.
‘Futbolu bir amaç için kullandılar’
Devlet-futbol ilişkisinin miladının 1968 yılı olduğunu söyleyen Işık, devletin bu tarihte aldığı siyasi bir kararla bütün şehirlerde futbol kulüplerinin kurulmasına öncülük ettiğini belirtti. Bu kararın arkasındaki nedenin, Avrupa’da 1968 gençlik hareketinin getirdiği dinamizm ve özgürlük talebinin önüne geçmek olduğuna işaret eden Işık, devletin futbolu bir amaç olarak kullandığını ifade etti. Işık, “Her ilde bizzat komutanlar futbol takımları ile ilgilenir, sorunlarını çözer, mali destek sağlardı. Bu durum bugün de devam ediyor. Bütün bu süreçlerin içinde devlet desteğinden en çok nemalananlar ise benim İstanbul dukalığı dediğim, İstanbul takımlarıdır. Bunların da en başında Fenerbahçe yer alıyor. Unutmayalım, Kenan Evren Koleji’ni Fenerbahçe’ye kim hediye etti? Fenerbahçe’nin kongre üyesi kimdir? Recep Tayyip Erdoğan” dedi.
‘İflası ortadan kaldırmak için devletin gücü de yetmiyor’
Devletin futbolu halkı manipüle etmek amacıyla kullandığını belirten Işık, “Türkiye Süper Ligi bu hoyratça desteklerden yararlandığı için iflas etmiş durumda. Size basit bir rakam vereyim, bugün ligde yer alan bütün takımların toplam değeri 600 milyon dolardır. Yine bu takımların toplam borcu ise 1 milyar 750 milyon dolardır. Bu bir iflastır. Bu iflası ortadan kaldırmak için devlet gücü de yetmiyor. Çünkü borç çok büyüdü. Dolayısıyla devletin yavaş yavaş elini futboldan çekmeye başladığı bir süreç yaşıyoruz desek yanlış olmaz. Bu defacto bir durum, bu devletin ilgisini, futbolu kendi amaçları için kullanma isteğini ortadan kaldırmıyor” değerlendirmesinde bulundu.
‘Tek çıkış yolu şampiyon olmak’
Yaşanan son tartışmaların, kulüplerin içerisinde olduğu borç batağı üzerinden döndüğünü söyleyen Işık, “Çünkü bu borçluluk durumundan kurtuluş reçetesi şampiyon olup Şampiyonlar Ligi’ne katılmak olarak görülüyor. Dolayısıyla Türkiye’de artık şampiyon olmak geçmişe göre 5 kat daha değerli. Şampiyonluk sportif değil, ekonomik bir anlam taşıyor. Yani Türkiye Süper Ligi’nin şampiyonu, Şampiyonlar Ligi’ne katıldığında UEFA’nın verdiği ciddi ödüller var, bunlar kısmen işe yarıyor. Ama Türkiye’de Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, Sivasspor dahil, herhangi bir takımın bugünkü mali iflastan çıkabilmesi için en az 5 kez üst üste şampiyon olması ve Şampiyonlar Ligi’nin bu gelirlerinden faydalanması gerekiyor. Bir ölçüde tek çıkış yolu olarak bu görünüyor.”
‘Oyun sistemi yok’
Türkiye’de hiçbir futbol kulübünün gerçek bir oyun sistemi olmadığını ve maçları hakemler üzerinden kazanmaya çalıştığını dile getiren Işık, kulüplerin “Biz çok iyi oynuyoruz. Her şeyi kusursuz yapıyoruz ama hakem yine bizi doğruyor” mantığında olduğuna işaret etti. Türkiye’de futbolun masum olmadığını ve kurulduğu günden bugüne şike olduğunu ifade eden Işık, “Bir genelleme yapayım, oyun sistemleri, futbolcu denilen oyun kaynaklarının kullanımı yerine hakemlerin bu kadar konuşulduğu ligler şikecidir, adil değildir. Herkes, işi futbolun imkanlarına dayanmadan masa üstünde kurtarmaya çalışıyor. Bu büyük başarısızlık futbolu hakem üzerinden kazanma zihniyetinin ürünüdür” diye konuştu.
‘Damat kayınbaba çekişmesi’
Fenerbahçe taraftarlarının tepkisini konjonktürel olarak değerlendiren Işık, “Fenerbahçe taraftarında bir devlet karşıtlığı yoktur. Bu sene potansiyel olarak Fenerbahçe’nin tek rakibi Trabzonspor’dur. Bu yaygara Trabzonspor’un önünü kesmek için koparılıyor. Ali Koç ve taraftarlarının sözüm ona, anti devlet propagandalarının altında, Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu masa başında garantilemek, federasyonu ve hakemleri etkilemek amacı yatıyor” ifadelerini kullandı. Türkiye Süper Ligi’nin bu sene bu iki takımın çekişmesine sahne olacağını belirten Işık, “Damat Trabzonsporlu, kayınbaba Fenerbahçeli. Şimdi bunlardan kim daha güçlü? Kim daha fazla yaptırıma sahip?” diye sordu.
‘Devlet Kürt takımlarının önünü kesiyor’
Federasyon ve iktidarın bölge takımları üzerindeki baskılarına da değinen Işık, devletin 2010 yılından itibaren Amedspor gibi Kürt takımlarından desteğini çektiğini belirtti. Bu durumun altında Kürt taraftarlarının nitelik olarak değişmesinin yattığını vurgulayan Işık, şunları söyledi: “Kürt futbolu, Kürt kültürü ve Kürtlük aidiyeti ile iç içe geçtiği oranda devlet bunun önünü kesmeye çalışıyor. Nitekim 2015-2016 yılında Amedspor’un önünü kesme çalışması budur. Çok ironiktir, o süreçte Kürt siyaseti bunu göremedi. Ama devlet bunu çok net şekilde gördü ve tedbirlerini aldı. İl güvenlik kurulları hala ‘Biz Amedspor taraftarlarının güvenliğini sağlayamayız’ gerekçesiyle deplasman yasağını sürdürüyor. Düşünün koca bir devlet maça gelecek 500 ya da bin kişinin güvenliğini nasıl sağlayamıyor.” Devletin tüm çabalarına rağmen Kürt futbolu ile Kürt siyaseti arasındaki yakınlığın yok edilemediğinin altını çizen Işık, “Kürtler seslerini artık futbol aracılığıyla duyurmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla Kürtler için futbol sadece her hafta sonu oynanan bir aktivite değil. Kendi ontolojik varlıklarının yegane temsil faaliyetlerinden biri haline gelmiştir” dedi.
‘Stadyumlar paramiliter güçlerin kontrolünde’
Batıdaki kulüplerde ise durumun tamamen farklı olduğunu belirten Işık, stadyumların devletin ve paramiliter güçlerin kontrolü altında olduğunu söyledi. Özellikle devletin Kürt halkına karşı topyekun savaş ilan ettiği 1992 yılından beri bu siyasetin izlendiğini belirten Işık, “Statlar hala ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’ sloganları ile çınlıyor. Dünyanın hiç bir yerinde yok ama Türkiye’deki mahalle maçları bile İstiklal Marşı ile açılıyor. Oysa ulusal marşlar sadece ulusal turnuvalarda okunur. Türkiye’de ise şovenizmi, askeri vesayetin egemenliğini diri tutmak, sürdürmek amacıyla bu yapılıyor” şeklinde konuştu.
İSTANBUL