2 gün önce alanlardaydık. Bu yıl 1 Mayıs’a giderken kırmızıyı bir yanımıza, moru diğer yanımıza giydik, beyaz tülbentleri de başımıza, boynumuza sardık. Üçünü de giydiğimde -akademi- diye düşündüm. Onu nasıl taşırdım acaba? Bulamadım. 1 Mayıs alanında Köstebek Akademisi’yle buluşmaya gidiyordum oysa. Ve yaşamımdaki önemli bir kesidi temsil edecek hiçbir şey yoktu üzerimde. Olması önemli mi diyeceksiniz. 1 Mayıs’a, emeğin dayanışma, mücadelesini kutladığımız, işçi sınıfının bayramına giderken hepsini; hayatımda var olan, kimliğimi etkilemiş ne varsa her şeyi takıp takıştırmak istedim… Öyle işte.
Köstebek Akademisi, Diren Üniversitesi 1 Mayıs alanında bizimle ders yapmak istedi bu yıl. Bu nedenle alana girdiğimizde önce, Meral Camcı’yı, Hakan Koçak’ı, beni davet eden genç arkadaşların, o yüreği kocaman devrimcilerin yanına gittik. Sloganların her kortejden arka arkaya atıldığı o coşkulu ortamda, üniversiteyi ‘Her Yer Üniversite’ şiarıyla 1 Mayıs kutlamalarına ekleyen yoldaşların yanına. Kırmızıların içinde, köstebeğin ambleminin altında, kortejlerin arasında, alanda; bir anda, Köstebek Akademisi kuruluverdi.
Önce Meral Camcı, ardından Hakan Koçak sonra da ben, coşkunun heyecanı ile üniversiteler üzerindeki baskıyı, ekonomik politik sürecin 12 Eylül’den bugüne üniversite üzerindeki yapılanmasını, bu yapının YÖK’le başlayarak bugüne nasıl taşındığını, öğrencilerimizin düşünce özgürlükleri ellerinden alınarak nasıl tutsak edildiğini, üniversitelerin sermayeye nasıl hizmet eder hale sokulduğunu, son gelinen noktada muhalif araştırmacıların bir gecede nasıl işinden, araştırmalarından, öğrencilerinden, geleceğinden koparıldığını, üniversitelerin sistemin emrine alınarak araştırmadan, sorgulamadan, bilimden koparıldığını, sistemden değil, işçi sınıfından, halkların özgürlüğünden, ekolojiden yana çalışan, araştıran, emek veren muhalif araştırmacıların sistemin faşist saldırıları ile üniversite kurumunun dışına atıldığını, tutuklandığını, özgürlükleri ve özlük hakları ile tehdit edildiğini o kısa sürede aktarmaya çalıştık. Mücadelenin birlikteliğin her yeri Üniversite yapabildiği gibi yaşamına kast edecek boyutta mücadele eden öğrencileri de cezaevlerinden özgürlüğe taşıyacak olanın bu mücadele olduğunu belirtmeye çalıştık. Sistemin yıllarca süren yapılanması, baskısı, karşısında verilen mücadeleler hakkında ne söylemek istediysek azını söyleyebildik şüphesiz.
Genç arkadaşlardan ayrılırken, akademideyken her ders çıkışında, her araştırma gününün sonunda hissettiğim gibi heyecanım yerini umuda bırakmıştı. Ardından; başında beyaz tülbenti ile yürüyen annelerin arasına giderek yürüyüşe katıldım. 3. Havalimanı İşçilerinin kortejine gitmek istediğim halde ulaşamadım alandaki kalabalıktan.
Alana yerel seçimlerin birlikteliği yansımıştı, coşku daha fazlaydı bu yıl. Faşizmi kırabilmenin umudu sarmıştı herkesi. Alanda, her yer 1 Mayıs coşkusu hepimizi kuşatmıştı, sığamadık yerimize, halaylara, kortejlere…
Aklımda; 1 Mayıs’ın, iki gün önce yitirdiğimiz 3. Havalimanı işçisi 23 yaşındaki Fatih Töngelcioğlu ve çalışırken yitirdiğimiz yüzlerce işçinin de bayramıydı bugün düşüncesini atamadan, kortejde yanında yürüdüğüm annelerden -hayatım boyunca sosyalisttim, insan olabilmek için okuyorum, daha çok okuyorum, mücadele ediyorum- diyen, üzerinde -Tecrit kalksın Leyla Yaşasın- yazılı gömleği ile Kartal’dan Fazilet yoldaşın sözleri, kalabalığın coşkusu ile alandan ayrıldım.
Umut, 1 Mayıs’ta her mücadele alanından gelen alanlarda buluşan gücün birlikteliğinde. Tecridi de kıracak olan, gençleri de özgürleştirecek olan, işçileri emekçileri, halkları, kadınları, çocukları eşit ve özgür kılacak olan da, barışı getirecek olan da o güç.
Evden çıkarken bir yanıma ekleyecek bir şey bulamamak gibidir, bulduklarınız, yaptıklarınız ne sizi ne yaşananları temsil edebilir. Öyleydi 1 Mayıs, yaptığınız ama size hiç yeterli gelmeyenlerin arasına sıkışmışken gençlerin, kadınların coşkusu, işçilerin örgütlülüğü, annelerin ısrarı, geleceği eşitlik ve özgürlük olarak yazıyor. Kutlu olsun…