İktidarların ekonomi politikaları eleştirilirken, ‘ekonominin kötü gidişi yanlış politikalar sonucudur’ gibi vurgular yapıldığı mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Bu vurguları yapanlar eğer gerçek anlamda ekonomiden bihaber değilse ancak sistemin bir parçası olarak konuştuğu söylenebilir. Bu yapılan vurgularda çokça karşılaştığımız şeylerin içinde ‘yanlış tarım politikaları nedeniyle üretimler düştü’, ‘yanlış politikalar sonucu halk yoksullaştı’, ‘yanlış politikalar sonucu ormanlar tükendi’ gibi vurgular ise tamamen sistemden beslenenlerin soruna yaklaşım biçimidir.
Dostoyevski’nin kişisel hatalar üzerine söylediği bir söz var. Dostoyevski şöyle diyor; “İlk yapılan yanlışa kaza, ikincisine hata, üçüncüsüne ise tercih denir.” Bu sözler birey hatalarının tercihe dönüşüm halini ortaya koyarken, politik karar vericilerin politik kararları bir kaza veya hata gibi durumları içermez, onlar sadece tercihte bulunmaktadır. Politik tercihlerin içeriği ise hangi sınıflara dayandıklarıyla ilgilidir. Sermaye çıkarları gereği ormanları maden şirketlerinin yağmasına açmak bir tercihtir. Bu durum ‘yanlış’ bir politika değil, sermaye çıkarını temel alanların bir tercihidir.
Seçimlerden yeni çıktık ve seçim gündemi sonuçlar üzerinden halen sürmekte. TV’lerdeki tartışmaları izlemeye çalışıyorum. Muhaliflerin sürdürdüğü tüm tartışmalar halkın ikna edilemediği noktasına kilitlenmekte. Mevcut iktidarın tüm politik tercihleri sermaye çıkarlarını içerdiği açık bir gerçek iken, buna rağmen yoksul halkın sermaye çıkarlarına eklemlenmesinin sağlanması genellikle anlaşılmaz bulunuyor. Diğer yandan, muhalefetin ortaya koyduğu ekonomi politikalarıyla siyasi iktidarın ekonomi politikaları arasında temelde bir fark olmamasının görmezden gelinmesi dikkat çekiyor.
İnsanları din-ırk vb. üzerinden kutuplaştırıp kamplara bölen iktidarın, bölücü politikalar üzerinden halkı ikna edip kendine yedekleyebilmesi, elde ettiği devlet gücüyle basın organları üzerinde kurduğu hakimiyetin yarattığı olanaklarla gerçekleştiriliyor. İktidar dinci ve milliyetçi söylemleri kullanıp halkı bölerken, benzer söylem ve politikaları kullanan ana muhalefete halkın ilgi göstermemesi ise garip karşılanıyor.
Türkiye halklarının en az yüzde 80’inin yoksulluk içine sürüklendiği günümüzde muhalefette politika yapıcılarının ‘yoksul kesimlere’ dayanmıyor olması, ortaya çıkan sonucun temel nedenidir. Mevcut iktidarın mahallerden, işyerlerinden, sokaklarda yani halkın yaşadığı her yerde maaşlı unsurlar eliyle büyük bir çalışma yürüttüğü biliniyor. Bu çalışmalarda gözle görülen gerçek maaşlı unsurların o mahallede etkin olabilecek nitelikte ve mahalleli insanlardan oluşuyor olmasıdır.
Ana muhalefetin yani CHP ve 6’lı masa bileşenlerinin ‘yeniden baharlar gelecek’ gibi kuru sıkı vurguları ise kendilerinin de bir sermaye hareketi oldukları gerçeğini örtmeye yetmiyor. Halk kendi arasında yani fabrikada, tarlada, sokakta, kahvede, yoksullukta hemhâl olmuş insanlardan etkilenir. Yukarıda bir yerden konuşan ve halktan biri olmayan unsurların söylemleri halk için ne kadar çekici hale getirilse bile halkın bu söylemlere inanıp peşlerine takılmasını beklemek günümüzde ancak ham bir hayaldir.
Ana muhalefetin dışında kalan bizim mahallede de durum maalesef benzer bir hale dönüşmüş durumda. Uzun yıllardır sol-sosyalistler halkla bağ kurmakta büyük zorluklar yaşamakta. Nedeni ise yukarıda da vurguladığımız gibi halkla hemhâl olmamak yani halkla eşit koşullarda yaşamıyor olmaktır. Diğer taraftan milyonları harekete geçirmekte hiç zorlanmayan HDP’de de sorunlar yaşanıyor. Kürt özgürlük hareketinin gücü, yoksul halkın içinden gelen kadroların varlığı olduğu bir gerçektir. Bugüne kadar bu gücü var edense parti kadrolarının herkes kadar yoksul ve herkes kadar zor şartlarda yaşayan insanlardan oluşması, yani hemhâl olmalarıdır.
Seçimlere giriyorsak, yüzümüzü gerçeğe çevirmemiz gerekmektedir. Halktan uzak olanların, halkın çıkarları yerine farklı çıkarlara hizmet eden bir konuma sürüklenmesi her zaman mümkündür. Hiçbir değer, yoksul halkların çıkarlarının üstünde olamaz. Partilerin ortaya koyduğu politikalar sadece sınıfsal bir tercihtir. Partilerde ‘yanlış’ kararlar alınmaz, tüm kararlar bir tercihin eseridir. Tercihler, yoksul halkların ve doğanın çıkarları dışına taşmaya başladığı noktada, kendinizi nasıl tarif ederseniz edin artık siz eski siz değilsinizdir ve bu gerçeği örtmek ve gizlemek de artık mümkün değildir.