Halepçe’de kimyasal gaz saldırısı sonucu binlerce kişinin hayatını kaybettiği katliamın üzerinden 36 yıl geçti. Katliamı fotoğraflayan Ramazan Öztürk, ‘Her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü’ ifadelerini kullanmıştı
Saddam Hüseyin’in 16 Mart 1988’de gerçekleştirdiği ve insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen Halepçe Katliamı’nın üzerinden 36 yıl geçti. Federe Kürdistan Bölgesi’ne bağlı Süleymaniye kentinin yaklaşık 100 kilometre uzağındaki İran sınırı yakınlarında bulunan Halepçe’de yaşanan katliam dünyada 20’nci yüzyılda yaşanan en acı katliamlardan biri olarak kabul edildi.
Kürt’ün payına ‘katliam’ düştü
22 Eylül 1980’de İran ile Irak arasında baş gösteren savaşın sonlarına doğru Saddam Hüseyin, 1986 ile 1988 yılları arasında Kürtlere karşı ‘Enfal Harekatı’ başlattı. Saddam Hüseyin, dönemin Kürt partilerinden Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) ile Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) birbirleri arasındaki çatışmalara son verip, İran ordusunun Halepçe’ye girmesine izin vermesi üzerine kente yöneldi. Saddam Hüseyin, ‘Kimyasal Ali’ ismiyle tanınan Korgeneral Ali Hasan al-Majid al-Tikriti’ye kimyasal bombaları kullanma talimatı verdi.
‘Kimyasal Ali’nin verdiği emirle havalanan Irak ordusuna bağlı 8 MiG-23 uçaklar, Halepçe’yi 3 gün boyunca bombardıman altına aldı. İlk olarak konvansiyonel silahlarla camların kırılması sağlandı, daha sonra ise, harekatın ikinci aşmasına geçildi. Kimi araştırmalara göre 12 kimyasal maddenin karışımından meydana gelen kokteyl, kimi araştırmalara göre ise hardal ve sarin gazları olarak bilinen bombalar harekatın ikinci aşamasında kente bırakılmaya başlandı.
Bombardımandan dolayı yayılan zehirli gazlar, kısa sürede birçoğu binlerce insan yaşadığı alanları kapladı. Can havliyle kendini sokaklara atan binlerce insan, gazlardan dolayı can verdi. Küçük bir çocuğun koşarak, “Dayê bêhna sêva tê. (Anne elma kokusu geliyor)” diyerek annesiyle son kez konuştuğu yerde, bombardımandan dolayı 5 bini aşkın insanın yaşamını yitirdiği, 7 binden fazla insanın ise yaralandığı açıklandı.
Gerçek rakamlar açığa çıkmadı
Ancak gittikçe şiddetlenen ‘elma kokusu’ndan dolayı yaşamını yitirenlerin sayısının daha fazla olduğu, bölgeye gelen yabancı heyetler tarafından daha sonra tespit edildi. Katliama dair gerçek rakamlara ulaşılamasa da, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), katliamın bugüne kadar 43 bin 753 kişinin hayatını kaybetmesine, 61 bin 200 kişinin de sakat kalmasına yol açtığını açıkladı.
O dönem 75 bin civarında nüfusu sahip olan Halepçe’nin büyük bölümü bu saldırıdan sonra boşaldı. Binlerce insan, ölümün nerden geldiğini anlayamadan hayata veda eden yakınlarını toprağa veremeden, İran ve Türkiye tarafına geçmeye çalıştı. İnsanların yanı sıra, kentteki tüm canlılığın yok olmasına neden olan bombardımandan kaçan çok sayıda kişi ise, sonradan yerleştikleri yerlerde açlık ve susuzluktan dolayı yaşamını yitirdi. Bombardıman son bulduktan sonra geriye yıkık bir şehir kaldı.
Halepçeliler, katliamın üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen atılan gazların etkisini hala hissediyor. Geçici ve kalıcı körlüğe neden olan kimyasallar, engelli doğum, kolon kanseri, solunum hastalıkları ve kadınlarda düşük ile kısırlık vakalarının kat ve kat artmasına neden oldu.
‘Her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü’
Daha sonra kente giderek, fotoğraflarıyla soykırımı tüm dünyaya duyuran gazeteci Ramazan Öztürk, dünyanın göz yumduğu katliam hakkında şu ifadeleri kullanmıştı:
“Bütün sokaklar cesetlerle doluydu. Etrafta dayanılmaz bir koku hakimdi. Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti. Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti. Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı. Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine… Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı. Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti. Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı. Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı. Bazıları ise, su birikintilerinin başında ölüvermişlerdi. Bunlar da, kimyasal gazların yaktığı vücutlarını suyla ıslatarak, kurtulmaya çalışanlardı. Toplu cesetlerin arka planında, otlarken yine zehirli gazın etkisiyle telef olmuş ve vücutları şişmiş hayvanların görüntüsü göze çarpıyordu. Kısacası, bomba isabeti almış birkaç binanın dışında her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü.”
Halepçe Katliamı’ndan kısa bir süre sonra 19 Ağustos 1988 tarihinde 8 yıl savaşan Irak ve İran arasında ateşkes anlaşması imzalandı. Ateşkesten 5 gün sonra da Irak ordusu Halepçe’yi geri aldı.
Tüm bunlara rağmen Halepçeliler, maruz kaldıkları soykırımın ardından uzun bir süre yalnızlığa terk edildi. Kentte yaşamını yitirenler için yapılan anıt ve müzede her yıl 16 Mart’ta anma etkinlikleri düzenleniyor.
Saddam insanlığa karşı suçtan yargılandı
Halepçe soykırımının emrini veren Saddam Hüseyin rejimi, ABD’nin 2003 yılında giriştiği müdahaleyle devrildi. Kürtlere karşı yürüttüğü ‘Enfal Hareketi’ kapsamında 180 bin kişinin ölümünden sorumlu tutularak yargılandı. Başka bir hükümden aldığı idam cezasıyla 30 Aralık 2006’da infaz edilen Saddam Hüseyin, ölümünün ardından Kürtlere karşı ‘soykırım’ uygulamaktan yargılandığı davada suçlu bulundu.
Yine Enfal Katliamından yargılanıp, ‘İnsanlığa karşı suç işlemek ve soykırım’ suçlarından ölüm cezasına çarptırılan ‘Kimyasal Ali’ lakaplı al-Tikritî ise 25 Ocak 2010’da infaz edildi.
Irak Yüksek Ceza Mahkemesi, 1 Mart 2010 tarihinde Halepçe Katliamı’nı “soykırım” olarak tanıdı. Bu karar akabinde Irak Meclisi ve Federe Kürdistan Bölgesi Meclisi’nin yanı sıra Norveç, İsveç ve İngiltere Halepçe’de yaşananları “soykırım” olarak kabul etti.
Kaynak: MA