Yirmi yıldır iktidarda olan AKP hükümetlerinin öğündüğü icraatlerin başında “her ile bir üniversite” açmak geliyor. Nitekim her ile bir üniversite olmasa da, bir üniversiteye bağlı bir yüksek okulun açıldığı söylenebilir. Ancak yeterince yetişmiş öğretim üyesi olmadığı için söz konusu yüksek okulların, yüksek lise düzeyleriyle mezun ettikleri öğrenciler, işsizler ordusunun yeni neferleri oldular.
Ancak iktidarın yirmi yılda ‘başardığı’ en önemli şeylerin başında ise, her ile üç-beş cezaevi açmak geliyor. Örneğin İstanbul’da 11’i Silivri’de olmak üzere toplam 24 cezaevi bulunuyor. Başkent Ankara’daki Sincan Cezaevi Kampüsü’nde 12 cezaevi bulunduğunu biliyor muydunuz? Böylesi büyükşehirler bir yana, örneğin sadece 660 bin nüfuslu Samsun’da kaç cezaevi var; haydi tahmin edin! Ben sizin için sayayım: Bafra Açık Cezaevi, Bafra T Tipi Cezaevi, Çarşamba A Tipi Cezaevi, Kavak Açık Cezaevi, Kavak Çocuk ve Gençlik Cezaevi, Kavak S Tipi Cezaevi, Samsun Açık Cezaevi, Samsun T Tipi Cezaevi, Vezirköprü M Tipi Cezaevi. Bu arada, içinde -şimdilik- üç ayrı cezaevi olan bir cezaevi kampüsüne ‘kavuşmuş’ bulunan Kavak ilçesinin nüfusu sadece 22 bin.
Ülkenin dört bir yanını cezaevleriyle doldurmakta olan iktidarın uyguladığı ‘ağzını açan’ her kişiyi içeri tıkma politikası sayesinde 1 Mart 2023 itibariyle ülkemizde mevcut 399 cezaevinde 308 bin 279’u hükümlü ve 41 bin 614’ü tutuklu olmak üzere, 349 bin 893 kişi bulunuyor. İçerideki insanların 14 bin 273’ü kadın ve 2 bin 560’ı ise çocuk. Herhangi bir basın toplantısına katılmayı ya da maçlarda ‘hükümet istifa’ sloganını atmayı suç sayan bir anlayış için sanırım daha fazla cezaevi gerekiyor. Ancak buna halkın nereye kadar razı olacağını önümüzdeki seçimler gösterecek.
* * *
Kobanê adı altında HDP’ye yönelik komplo davasında yargılanmakta olan partinin eski sözcüsü Günay Kubilay, 20 Şubat 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Yeni yıl kartınızı alınca hemen cevap yazmadım. 7 Şubat’ta başlayacak olan üç günlük duruşmayı bekledim. Yeni birtakım gelişmeler olursa, onları da yazarım diye düşünmüştüm. Ancak 6 Şubat’ta deprem olunca dava 28 Şubat ve 1-2 Mart’a ertelendi. Deprem nedeniyle avukatlar gelemeyince bizler de duruşmalara iki gün mazeret bildirerek katılmadık.
Bizim dava aniden makas değiştirir gibi hızlandı. Daha savunma yapmamış beş kişi vardı; pek de örneği görülmeyen bir biçimde “esas hakkında mütalaa” istendi savcıdan. Sanırım kapatma davasıyla eş zamanlı bir sonuca gidecekler gibime geliyor. Çünkü kapatma davası ile Kobanê davası iç içe geçti ve simbiyotik bir ilişki birbirini besleyecek ve etkileyecek şekilde sonuçlanacak.
Depreme gelince, gazetelerden edindiğimiz sınırlı bilgi dahi bu kapsamda depremin yanı sıra Türkiye’nin başındaki en büyük felaketlerin başında iktidar geliyor. Devletin siyasal zor aygıtlarının dışında hiçbir kurumu işlevini hakkıyla yerine getirebilecek durumda değil. Memleketin canına okumuşlar. Bütün varlıklarını ve kaynaklarını har vurup harman savurmuşlar. İş yapma kapasitesi sıfır, beceriksiz, yeteneksiz bir avuç asalak devlete çöreklenmiş gününü gün ediyor.
Etik, ilke, değer; maddi ya da manevi ne varsa artık her şey kapitalist pazarda mübadele edilebilir bir nesneye dönüşmüş durumda. İşlerine yarayacağını görseler, Anayasayı dahi açıktan çiğneyerek seçimi erteleyebilirler. Bu bakımdan bu zihniyetten kurtulmak, kanımca seçimin en stratejik görevi olmalı.” (Not: 28 Şubat 2023 günü yapılması beklenen Kobanê Davası’nın duruşması, yine deprem mazeretiyle 15-17 Mart günlerine ertelendi.)
* * *
Halen Kandıra 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan içerideki çizerlerimizden Barış İnan, 19 Şubat 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “İyi olmanızı diliyorum. Bu yıkım ve acıyla ne kadar iyi olunabilirse. Ne diyeceğini bilemiyor insan. Bir yıkım yaşanıyor ve bir şey yapamıyorsun. Yaşanan doğal afet de denilemez ki, bildiğin katliam bu.
Arkadaşlardan, eşten, dosttan haber de alamıyoruz. Gerçi acı o kadar büyük ki, bir arkadaşın sağlık haberi ne kadar sevindirir ya da kaybı fazladan ne kadar üzer, insan bilemiyor. Bir eli tutup acısını paylaşamamak, bir üzgüne sarılamamak insana zor geliyor. Yedi adet çizim yolluyorum. Umarım işinize yarar.” (Bu hafta da Mahmut Ulusan’ın bir çizimi yayınlanacak bu köşede. Öbür haftadan itibaren Barış İnan’ın çizimlerinden yayınlamaya başlarız.)
* * *
HDP’nin Kobanê Davası’nda yargılanan parti yöneticilerinden Bülent Parmaksız’ın mahkemede henüz bitiremediği savunması kitap olarak yayınlandı. Notabene Yayınları tarafından okurların ilgisine sunulan “IŞİD, Kobani ve Sosyalistler” isimli kitaba HDP eski eşbaşkanlarından Selahattin Demirtaş ile ünlü gazeteci-yazar Metin Yeğin önsöz yazmış. Bülent Parmaksız’ın dava-yol arkadaşı Mehmet Aytunç Altay ise son söz…
Selahattin Demirtaş, kitabın önsözünde şöyle diyor: “Bir insanı tek kelimeyle tanımlamak kolay değildir. Bunun için ya o kişi veya kelime çok güçlü olmalı ya da ikisi birden. Bülent, o kişilerdendir ve tek kelimeyle “devrimci”dir. Özüyle, sözüyle, yaşam pratiğiyle ve kişiliğiyle Bülent Parmaksız bir devrimcidir. HDP’de, 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 seçim başarılarında imzası olan Merkez Yürütme Kurulu’nda Bülent ile birlikte çalıştık…”
* * *
İçerideki yazarlarımızdan Murat Türk, bulunduğu İzmir-Şakran 1 nolu T Tipi Cezaevi’nden Antalya S Tipi Cezaevi’ne sürgün edildi. Bu arada, TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan da bulunduğu Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nden Ankara-Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildi.
MEKTUBU GELENLER:
———————————
Ayşe Gökkan – Sincan Kadın Kapalı Cezaevi
Murat Türk – Antalya S Tipi Cezaevi
Barış İnan – Kandıra 2 nolu F Tipi Cezaevi
Bülent Parmaksız – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi
Günay Kubilay – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi