Sınıflı uygarlık sisteminde özgürlük, direnilmeden elde edilmiyor. Ezilen ve sömürülen halklar direndikleri kadar varlıklarını koruyabildiler. Bugün Kürtlerin varlığından bahsediyorsak, sergiledikleri direniş sayesindedir. Son yarım asırdır, bu direniş oldukça sert, derin ve geniş bir alana yayılarak sürmektedir. 1970’lerin başında çakılan direniş kıvılcımı, zamanla gür bir aleve dönüştü. Bu isyan ateşi, özgürlük bilinci olarak tüm Ortadoğu’yu sarmalamış durumdadır. Bu başarıda birinci derecede payları olan şehitlerimizi; hamlenin şehitleri olan Zülküf, Uğur, Ayten, Zehra, Medya, Yonca, Siraç ve Mahsum yoldaşlar şahsında saygıyla ve minnetle anıyorum. Onların yolu, benim yolumdur.
Leyla Güven’in öncülüğünde İmralı tecridini kırmak amacıyla 7 Kasım 2018 günü başlatılan eylem hamlesine ben de Üçüncü Süresiz Açlık Grevi grubunda yer alarak 5 Ocak 2019 günü katıldım. Gönlüm ilk grupta yer almaktan yanaydı; ancak payıma düşen üçüncü grup oldu. Eylemin ne kadar tarihi önemde olduğunun belki yeterince idrakinde değildim. Ancak sahip olduğum hakikat bilgisi, imdadıma yetişti.
İnançlı ve bilinçli bir insan, peşine düştüğü hedefini sonuna kadar kovalar. Sahip olduğum bu bilgi ve inançla bu hamlenin eylemcisi oldum. Beni bu hamleye dahil eden kişiliğimin inşası ülkemde oldu. Doğduğum ve büyüdüğüm yer, Özgürlük Hareketi’nin kültürel etkisinin yoğun olduğu Mardin Nusaybin ilçesidir. Direniş ve başkaldırının kalesidir. Bu nedenle oraya, Nisêybîna Rengîn denilir. Kalenin içinde doğan her insan, birer doğal mücadele ferdidir. Aksi durumda varlığını sürdüremez.
İnsan doğduğu zamanın ve yerin rengindedir. Üzerinde doğup-büyüdüğüm Kürt coğrafyasının toprağı ve kültürünün ürünüyüm. Coşkusu da trajedisi de kişiliğime işlemiştir. İsmim bile bu diyalektiğin zuhuru sonucu konuldu. Bir yoldaşın ismini alarak dünyaya gözlerimi açtım. Payıma düşen bu geleneğin devamcısı olmaktır. Köklü ve sözlü edebiyat geleneğimizin, özgürlük kahramanlarımızın hikayeleriyle büyüdük. Yerim belliydi. Leyla Güven ve Nasır Yağız’ın yanıydı. Onlarla aynı yolu yürümekti. Bu konuda sonuna dek ikna olmuş durumdayım. Bu yol, yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin yoludur. Yaşamın güzelliğini hatırlatacak olan bu ölüm, ölüm değil; ölümsüzlüktür. Bu nedenle, ben bu eylemci yola “yaşam yolu” diyorum. Leyla Güven heval şahsında Kürt kadınının tarihi öncülüğünün anlamı ve önemine dokunmadan direniş gerçeği ve bütünlüğü eksik ve yarım kalacaktır. Sara, Zilan, Beritan ve Viyanların eşsiz mücadelesi Kürt kadını şahsında özgür kadın ideolojisini açığa çıkarmıştır.
Leyla Güven şahsında direnen kadın yoldaşlarla özgür kadın tavrının belli bir sınır içinde kalmadığını, tüm kadınlara sirayet ettiğini göstermektedir. Özgür kadın fikriyatı başta Kürt kadını olmak üzere, Ortadoğu kadın şahsında forma kavuşmuştur. Komünal kültür toplumu, ağırlıkta kadının bilinci ve duygusunun inşa ettiği toplumdur. Kürtçede kadın ile yaşamın (jin, jiyan) etimolojik olarak eşdaş olması, bu gerçeği hatırlatıyor. Leyla yoldaş şahsında kadın kendi özünü bir kez daha gösterdi. Biz erkeklere düşen, bu hakikate dahil olmaktır.
Faşizmin hükmünün geçtiği bir dönemdeyiz. Faşizm ‘kara delik’ gibi insanlığın tüm güzelliklerini yutmaktadır. Her şeyi ve her yeri karanlık bir tecride çeviriyor. Baskı ve imha yönelimleriyle toplumun sesini, dilini, rengini ve tüm kutsal değerlerini karanlığa gömmektedir. Toplum adına hiçbir şeye tahammül etmiyor. Mitolojik haydut Prokrustes gibi önce gasp ve yağma, sonra tek tipleştirme söz konusudur. Bu amaç, insan olmanın karşısındadır. Dolayısıyla insana düşen, faşizme karşı direnmektir. Faşizme karşı en büyük silah örgütlü halk direnişidir. Hiçbir zaman faşizm örgütlü halkı yenememiştir. Tarih halkların zafer örnekleriyle doludur. Yeni bir halk zaferinin arifesindeyiz. Örgütlü halk direnişimizle faşizmi yenecek, Önderliğimizi özgürleştireceğiz. Bu konuda en ufak bir kuşkum yoktur. Tecride alışmayacağız, onu kıracağız!..
* Bu yazı, 19 Nisan 2019 günü Bandırma 1 nolu T Tipi Cezaevi’nde yazılmıştır.