Her sokağında suç olan, kadınların fuhuşa zorlandığı, uyuşturucu satıcılarının tavaf ettiği bu ‘Bad City’de feminist bir vampir belirir. Tüm adaletsizliklere ve ataerkil düzene karşı… İran’da başlayan direniş, kadınların özgürlükleri için başlattığı mü- cadeleden yola çıkarak bu hafta “Her Hafta Bir Film” köşemizde, İranlı yönetmen Ana Lilly Amirpour’un çektiği feminist bir vampir filmi olan Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız – A Girl Walks Home Alone at Night filmini irdeliyoruz. 2015 yılında vizyona giren film, bilindik vampir temalı filmlerin çok ötesinde. Amirpour, “vampir-aşk” temasının dışına çıkarak yarattığı dünyada kadınlar için bir şeyler yapmaya çalışan vampir bir kadını işliyor.
Renksiz, çirkin, tehlikeli bir “bad city”nin yaratıldığı bu filmde, bilinmezlikler peşi sıra gelir. Bildiğimiz tek şey özellikle kadınlara yönelik adaletin olmadığı bu şehirde, vampir olan kadın karakterin bir kahraman olarak tasvir edilişidir.
Aslında yaratılan bu distopik dünya gerçeğin bir tezahürüdür. Bu gerilim filmi, ataerkil ve egemen sistem için bir gerilim filmi. Kadınlar için bir kahramanlık hikayesidir. Adını bilmediğimiz bu kadın vampir kan içer, uzun dişleri vardır. Yavaş hareket eder; karanlık sokaklarda, dikiz aynalarında belirir. Aniden kaybolur ve var olur. Ama farklıdır. Güçlüdür ve korku verir.
Akıl dışı bir gerilim
Film “İran’ın ilk vampir filmi” diye tanımlansa ve gerçeküstü olarak betimlense de; karakterler, yalnızlıkları, davranışları ve maruz kaldıklarıyla İran’da, Türkiye’de ve dünyada insanların ve hayatların aynasıdır. Adalet yoktur, suç vardır. Kadınlar ötekileştirilir, öldürülür, kullanılır. Bir gerilim filminden ötesi, bizim hayatlarımızın akıl dışı geriliminin öyküsüdür bu.