‘Diline ve kültürüne sahip çıkmak herkesin görevidir’ diyen Öcalan, Kürtleri uyarıyor
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından kabul edilen 21 Şubat Dünya Anadil Günü, Türkiye’de bir kez daha anadillerin inkârı ve yasaklandığı bir ortamda karşılanıyor. Tarih boyunca soykırım politikalarına karşı mücadele eden Kürtler, kültürel soykırıma karşı anadillerini yaşatmaya çalışıyor. Anadile büyük önem atfeden PKK Lideri Abdullah Öcalan, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde avukat ve heyetlerle yaptığı görüşmelerde, Kürtçeye yönelik asimilasyon politikalarına karşı uyarılarda, anadilin korunması ve geliştirilmesi için sık sık önerilerde bulundu.
Kürtlerin tarih boyunca kültürel soykırımla karşı karşıya kaldığını belirten Öcalan, 4 Nisan 2007 tarihli avukat görüşmesinde, “Binlerce çocuk anaokullarıyla annelerinden kopartılmakta, Kürtçeden uzaklaştırılmakta, böylece Kürtçe silinip süpürülmektedir” dedi.
Evler, sokaklar, her yer
Diyarbakır’ın Sur Belediyesi’nin aldığı “Çok Dilli Belediyecilik” kararının ardından başkan ve meclis üyelerinin görevden alındığı dönemde, 20 Haziran 2007’de avukatlarla yapılan görüşmede Öcalan, “Bunlar genel yönelimlerdir. Feshetmişlerse, gitsinler evlerde elli tane enstitü, meclis kursunlar, çalışmalarını sürdürsünler. Sokakta yapsınlar, parkta yapsınlar. Ben daha önce demiştim, Diyarbakır’da çok büyük bir kültür merkezi yapılsın. Herkes bunun için gerekeni yapsın. Kimisi emeğini koysun, kimisi siyah-beyaz taşını koysun” önerisinde bulundu.
Aydınlar sorumlu davranmalı
Kürtçe üzerindeki asimilasyon politikalarına değinen Öcalan, aynı görüşmede şunları söyledi: “Bu, aydınların görevidir. Dil toplumsallaşmanın ilk ve başat taşıyıcısıdır. İnsanların, toplumların, kültürlerin iletişim aracıdır. İnsanın var oluş nedenidir. Kendi diline, kültürüne sahip çıkmak, bunları geliştirmek insan olmanın gereğidir. Kendi diline sahip çıkamayan, hiçbir şeye sahip çıkamaz. Bunlara sahip çıkamayanlar, insanlığına da sahip çıkamazlar. Kendi dilini bilmeyen, geliştirmeyen birisi yarım kalır. Kimseyle doğru dürüst ilişki de kuramaz, geliştiremez. Ben sekiz yaşında iken bu konuda anamı suçlamıştım. Dedim ki, ey ana, neden kendi dilimle bana bir şey öğretememişsin? Bu tarihi bir suçlamaydı. O yaşımda kavramıştım, çok düşünüyordum. O tarihten sonra da elli yıldır mücadele ettik. Dilimiz, kültürümüz yasaklandığı için müthiş mücadele ettik. Diline ve kültürüne sahip çıkmak herkesin görevidir.”
Dil üstten dayatılamaz
PKK Lideri, iktidarın Kürtçe televizyon açma girişimlerinin üzerinde durduğu 2 Ocak 2009 tarihli görüşmede, şunları söyledi: “Herkes biliyor. Bu öyle Erdoğan’ın kendi isteğiyle yaptığı bir şey değildir. Erdoğan’a dayatılıyor. Ben Erdoğan’a sesleniyorum. Öyle üstten, birileri dayattığı için bir şeyler yapma. Bunların hepsi ABD’nin dayatmalarıdır. Kanunsuz iş yapıyorlar. Ben burada bacımla iki kelime Kürtçe konuştuğum için uyarı alıyorum. Kürtçe konuşamıyorum. Bu kanuna uyuyorum. Benim de demokrasi anlayışım tabandan tavana doğrudur. Oysa burada üstten bir dayatma söz konusudur. Sen kendi kendine kanal kuruyorsun, kendi kendine kanal kurmakla olmaz. Kürtçe televizyon ile devlet kendi Kürt’ünü yaratmak istiyor. Daha önce söylemiştim. Bölgede birçok yerde holdingler kurulmuştu. AKP içindeki Zapsu gibilerin holdingleriyle ekonomik yoldan Kürtleri denetime almaya çalışıyorlar. Kürtçe televizyonla da bu denetimin kültürel boyutunu tamamlamak amaçlanıyor.”
Kültürel soykırımdır
PKK Lideri, kültürel soykırımın derinleştirildiğine dikkat çektiği 17 Eylül 2009 tarihli avukat görüşmesinde, “Bu halk, kendi çocuklarına kendi dilinde bir isim bile veremiyor. Ben bu yüzden evlenmekten bile nefret ettiğimi söylemiştim. Çocuğa Kürtçe ad bile veremeyeceksem, ne yapacağım bu çocuğu! Bu bir kültürel soykırımdır. Kürtlerin etrafı dört dörtlük sarılmış. Bütün bu durumları kabul eden bir halk, buna demokratik tepki vermeyen bir halk, gitsin kendini yaksın, gitsin kendini suya atsın. Ben, bu halkı, hükümetin politikalarına alet etmem. Eğer bu talimatsa, evet ben talimat veriyorum. Özgür birey olsunlar, özgür insan olmalarını korusunlar. Özgür yaşam felsefesini kabul etmeyen bir insan onursuzluğu tercih etmiş demektir” diye belirtti.
‘Açılım’ın kirli yüzü
Öcalan, AKP’nin “açılım” adı altında yürüttüğü projelerin kültürel soykırım olduğunu belirterek, 28 Ekim 2009 tarihli görüşmede, “AKP’nin bu çizgisi birinci çizgiden daha tehlikelidir. Bu kültürel soykırımdır. Sözde açılımla da bunu dayatıyorlar. Al işte Diyarbakır’da çocuklara Kürtçe öğreten bir kız vardı. Bu on yaşındaki kız kendi anadilinde eğitim veriyordu. Türkiye’nin savcısı buna bile tahammül edemedi. Kız hakkında soruşturma başlattı. Senin savcın Kürtlerin anadilini öğrenmesine bile tahammül edemiyor, bu mu açılım? Kürtlerin anadilini öğrenmesine bile tahammül edilmiyor. Dünyanın neresinde var bu? İsrail bile Filistin’e bunu yapmadı. Hitler bile böyle bir şey yapmadı. Hükümet diyor ki biz işte kültürel, ekonomik ve sosyal açılımlar yapıyoruz. Bunun anlamı Kürtlere sosyal, kültürel, ekonomik soykırımdır. Halkın yüzde 80’i işsiz, Diyarbakır’ın durumu ortadadır. Ağrı-Bitlis ekseninde Kürt açılımından söz ediliyor. Hükümet burada ekonomiyle, rant dağıtarak kendi yandaşlarını oluşturma politikası yürütüyor” ifadelerini kullandı.
Avukatlarıyla 30 Nisan 2010’da görüşme yaptığı dönemde Siirt’te yatılı bir okulda Kürtçe konuşulmasının yasaklanmasına dair Öcalan, “Yaşanan tam bir vahşet. Bölgede yatılı okullarında on bin dolayında Kürt çocuğu var. Yatılı bölge okullarında çocukların anadili yasaklanıyor. Onları anne babalarından kopararak, anadilinden kopararak tam bir asimilasyona tabi tutuyorlar. Bu bir soykırımdır” değerlendirmesinde bulundu.
Aileler sorumludur
PKK Lideri, en doğal hak olmasına rağmen Kürtlerin anadillerini özgürce öğrenemediğini ve kullanamadığını belirttiği 8 Eylül 2010 tarihli avukat görüşmesinde, “Birleşmiş Milletler’in sözleşmelerinde de bu anadilin yasaklanması, baskı altına alınması, serbestçe kullanılmaması kültürel soykırım olarak nitelendiriliyor. Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa Sözleşmeleri de bu hakları güvence altına almaktadır. Var olan yasakları aşmak için çaba göstermek gerekir. Ben daha 7 yaşında okula başladığımda, baktım ki kendi anadilimden farklı bir dili öğrenmek zorunda bırakılıyorum. Bir çocuk olarak korktum, yabancı bir dili nasıl öğreneceğim diye düşündüm. Bu benim çok zoruma gitti. Bu anadil meselesi, ekmek kadar su kadar önemlidir. Anadilini öğrenemezsen, eğitimini yapamazsan, sağlıklı düşünemezsin, üretemezsin, adeta beyin ölümünü yaşamış oluyorsun” şeklinde konuştu.
Aynı görüşmede anadil üzerinden Kürt aydınları eleştiren Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Annemle başlattığım isyanımı, sisteme karşı devam ettirdim. İşte ben bu yüzden buradayım. Ailelerimiz, mutlaka ne olursa olsun, kendi çocuklarına anadillerini öğretmelidir. Bu bizim mücadelemizin en önemli boyutudur. Bütün yasaklara rağmen yasakları aşarak bunu yapmalıdır. Mahallelerde kendi anadilini öğretecek kurumlar geliştirmelidir. Ailelerde evlerini birer anadilini geliştirdikleri eğitim okullarına dönüştürmelidir. Bu konuda üzerlerine düşeni yapmalılar, ben onları sorumlu tutarım.”
Çocuklarımızın boynundaki zincir
“Kültürel soykırım, başka soykırımlara benzemez, en tehlikelisidir, fiziksel soykırımdan bile daha tehlikelidir ama anlamıyorsunuz, insanı çürütüyor, insanlığından çıkarıyor, onursuz bir kişilik ortaya çıkarıyor. Hatta kültürel soykırım insanı öyle bir hale getiriyor ki bunun farkına vardığın zaman bile artık bir şey yapamayacak durumdasınız. Bu kültürel soykırım boğazımızdan-boynumuzdan bir zincir, bir ip gibi bizi yakalamış, köleleştiriyor. Çocuklar boyunlarında bu zincirle büyüyorlar, aileler de bunu kırmaya çalışmayarak, buna katkı sunuyorlar.”
“Anadilde eğitim konusunda Birleşmiş Milletler, AİHM ayağa kaldırılmalıdır. Başvurular ve davalar açılmalıdır. ‘Çocuklarımız kültürel soykırıma tabi tutuluyor, anadilde eğitimlerini göremiyorlar’ gerekçesiyle bu konularda BM’ye, AİHM’e binlerce başvuru yapılmalı, davalar açılmalıdır. Haklarını her düzeyde savunmalıdırlar. Türkiye’nin Kürt çocuklarına uyguladığı politikalar BM Çocuk Hakları Sözleşmelerine de aykırıdır. Bu sözleşmelerde buna ilişkin düzenlemeler var, kültürel soykırım tanımı var. Bu konuda bütün dünya ayağa kaldırılmalıdır.”
Diyarbakır’a planlar yapılıyor
Öcalan, AKP’nin dil üzerindeki oyunlarına dikkat çektiği 24 Eylül 2008 tarihli avukat görüşmesinde, “Anadil önemlidir. AKP, özellikle Diyarbakır üzerine planlar yapıyor. Bunları iyi görmek, iyi çözümlemek gerekiyor. Bu konuda Diyarbakır aydınlarına çok büyük görev düşüyor. AKP’nin Diyarbakır’da oynamak istediği oyunları halka iyi anlatmaları gerekir. Benim bu konudaki düşüncelerim halka iyi anlatılmalı, aydınlar bunu iyi tartışmalıdır. AKP, Diyarbakır’ı, Kürtleri parayla kendisine bağlamaya çalışıyor. Bölgede holdinglerle, bazı ailelerle, mikro-makro kredilerle Kürtleri kendisine bağlamaya çalışıyor. Diyarbakır halkını bu konuda uyarıyorum. AKP’nin bu oyunlarına gelmeyin. Makro-mikro kredi kullanabilirler. Ama ideolojik olarak onlara bağlı olmasınlar” uyarısında bulundu.
Anadilimizden asla vazgeçmeyeceğiz
Anadil, devlet heyeti ile 2013 ile 2015 yılları arasında “çözüm” adı altında yürütülen süreçte de Öcalan’ın gündemindeydi. İmralı Heyeti ile 3 Ocak 2013’te yaptığı ilk görüşmede Öcalan, o dönem AKP’nin Anayasa Komisyonu tarafından önerilen anadil ve kültürel kimlik hakkının, bireysel temelde ele alındığı ve kolektif bir hak olarak kabul edilmemesini eleştirerek, “Ne bireyin haklarını devletin içinde eritme, ne de devlete karşı bütün kültürleri ayrı ayrı konumlandırma olmalı. Siyaset gerçek tanımına uygun yapılmayınca, ülke insanına kaybettiriyor. Bu durumda politikacı çözümsüzlüğü derinleştiren insan oluyor” dedi.
İmralı Heyeti ile 18 Mart 2013’te yaptığı görüşmede Anayasa’ya dair bölgeler ve kültürlerle ilgili konularda referandum hakkının tanınması önerisinde bulunan Öcalan, “Şimdi birçok ülkede bölgeler bu şekilde referanduma giderek kendi geleceklerini belirliyorlar. Bunlar Anayasa’da olmalı, bununla birlikte yerel yönetimler reformu da yapılmalı. Bu şekilde yerel meclislerin ekonomi, yerel güvenlik, eğitim, kültür, sağlık vb. konularda söz hakkı olmalı. İşte anadilde eğitim de bu şekilde çözülür. Anadilimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Bu konular da böyle anlaşılsın” diye belirtti.
Devletten beklemeyin
Öcalan, 15 Eylül 2013 tarihli görüşmede ise şu önerilerde bulundu: “Şimdi ben yanlışları düzeltmek zorundayım. Hükümetten talep etmek yerine, kendin harekete geçip örgütleyeceksin. Anadil konusunda talep edeceğinize, anadilde eğitime başlayacaktınız. Dil Akademisi, ders kitapları, anaokulları kurulabilirdi. Devletten istemek hatadır. Bu devletin değil, toplumun görevidir. Dil için Diyarbakır’da numune bazı okullar açarsınız. Devlet buna karışamaz, yasaklayamaz. Anayasa’da eşitlik ilkesi vardır. Bunlar talep konusu olamaz. Boykot vb. sorunları alevlendirir sadece, çözmez. Yapmayın demiyorum, karar almışsınız ama çözmez. Açacağınız okula polis saldırırsa, ölümüne savunursunuz.”
Özgür Paksoy / MA