Gidiliyor, hem de her yere. Gerçekte ya da düşte. Yetmese de, ıstırabı ve pişmanlığı kovalıyor uzun, çok uzun bir süre. Düşüyor insan düşünden, bazen yok yere. Düşünüyor insan, vazgeçileni ya da varılamayanı. Düşenler, düşleyenler aynı paranteze kıstırılıyor durmadan. İnsan, çok hüsran.
Tepetaklak yuvarlanınca kendi uçurumundan, alkışlarla kat ettiği zirveleri unuttursa, ıslıklarla aklını başından alsa. Cins cins protestolar, yıkılmış amaçların altında evrimleşmiş yeni isyanlar. Köhne ya da terk edilmiş sanılan devrimler. Oralara gitsek yahut girsek; taptaze bir dokunuşla dirilse kayıplar, ziyanlar, mağluplar, yamuklar, eğriler. Her daim hep eksik bir eski sayılan ne kaldıysa.
Korkuların çemberi daralınca kırılırmış, olmadı hükmünü yitirirmiş. Sınır her zaman sınırlar ama aşamaz bir eşiği. İşte orada bir araya gelecek korkmaktan yılmışlar. Geçmiş zaman kipine mahkûm edecekler çaresizliği. O zaman, orada, o tarafta; o kadar.
Kasım kasım kasılan yoktan bahanesini devralıp dörtnala koşturuyor tiran. Üfürükten zaferler bağırıyor, boynunda ve alnında kabaran damarla. Ses yükselince, sinir zıplayınca her yere neşter atılır ve haklılık unvanı nam salar büyük sessizliğin ortasında. Acıdan kıvrananın canı çıksın, beddua edenin ahı ters dönsün. Saraylar, makamlar iki dudak arasında, hayat ile ölüm bir buyruk mesafesinde. El birliği ile yükselip tüm elleri kesmenin adı büyüklük oldu.
Beyhude olmaya ve öyle hatırlanmaya ramak kalmışken, ipler düğümünden kurtulup yetişmeye çalışırken, tekrar sarsılacak ve sarsmak isteyecek bir an. Tüm zalimler gibi adları, sanları yeraltında dahi bulunamayan benzerleri gibi. Çünkü bozulacak ve anlatılacak bir kördüğüm bu. Tıpkı bir fal. Anlamanın vakti geçti, anlatmanın tezahürü yetti ama adım atmanın cesareti kaybolmadı.
Dünden kalan, gelemeyen, beklediğini kaçıran, gidene yetişemeyen; cümle zamanları kendine dar eden kahır yıllara tembihler olsun; zaferler yer değiştirince vakanüvisler utancından yazmaya tövbe eder. Gökyüzündeki bulutlara çehre yakıştırmak, manzara devşirmek yani sürekli olanı olmasını istediğinden ayırt eden, kim varsa o denli varsın bir günbatımına ki gündoğumundan uzak kalsın.
Telaffuzundan firar etmiş bir kelime, heybetini unutmuş bir dağ, köşesini kaybetmiş bir taş, sırasını unutmuş bir rakam. Toplanacak ve her şeyi yeniden öğrenecek. Biçim ve nizam mazi olmaya namzet. Hayat biraz da dışarıdan bakılınca kendini gösterir. Kahramanlar efsanelerden sıkılır, hainler ihanetten kaçar bir gün. Yer değiştirince yerinden olan ne varsa, büyüsünü kaybetmiş hangi gizem neredeyse çağıracak; değil, değil, her şey bu kadar herkes değil. Yer değiştiren bir tekrar: değil, değil, herkes bu kadar her şey değil.
Haftanın kitap önerisi: Yavuz Ekinci,
Rüyası Bölünenler / Doğan Kitap