Evin Jiyan Kışanak, annesi Gültan Kışanak’ın dava sürecini, görüş günlerini gazetemize anlattı: Annemi sekiz yıldır sık sık duruşmalarda izliyorum. Keşke imkan olsa da herkes her duruşmayı izleyebilse. Çünkü aslında her duruşma yakın dönem siyasi tarihimize dair bir sözlü tarih çalışması, bir siyaset bilimi dersi gibi geçiyor bence
Hüseyin Kalkan
Kürt siyasetçi Gültan Kışanak, azami tutukluluk süresi dolduğu halde serbest bırakılmıyor. Yapılan itirazları yanıtlayan mahkemenin kendi yanıtına inanmadığı hemen anlaşılıyor. 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü yaklaştıkça Kışanak’a ve diğer kadın siyasetçilere uygulanan hukuksuzluğa karşı da kadınlar meydanlarda haykırmaya hazırlanıyor. Kışanak’ın kızı Evin J. Kışanak, annesinin dava sürecini yakından izliyor ve “Haksızlığa, hukuksuzluğa alışmayacağım” diyor. Evin J. Kışanak ile annesini, dava sürecini ve cezaevi sürecini konuştuk.
- Annenizin azami tutukluluk süresinin dolmasından bu yana geçen süreci özetler misin?
Annem 25 Ekim 2016 tarihinde Diyarbakır’da gözaltına alındı. O tarihten beri de tutuklu. Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde kalıyor bugün hala. Aslında daha önce de uzun tutukluluk sebebiyle çeşitli başvurular, itirazlar yapılmıştı. Fakat yedi yılı günü gününe bitene kadar bu başvurularımız olumsuz cevaplandı ya da bazıları cevaplanmadı. 25 Ekim 2023 günü yani yedi yılın bittiği gün aslında artık azami tutukluluk süresini aşmış oldu. O gün avukatları AYM’ye bu konuda başvuru yaptılar. Daha sonra 30 Ekim 2023 tarihinde de annemin hukuki durumuna ilişkin İstanbul’da bir basın toplantısı düzenledik. Avukatları detaylıca bu konuya dair kamuoyunu bilgilendirdiler. Bütün bu süreçte yargılamanın sürdüğü mahkemeye de tahliye taleplerinde bulunuldu. Daha sonra yeniden ayrıca bir AYM başvurusu daha yapıldı. Yani aslında hukuki ve teknik olarak yapılması gereken hemen her şey yapıldı, yapılıyor.
- Bu süreçte sen neler hissettin?
Benim bütün bu süreçte hissettiğim şey ise, yıllardır yaşatılan haksızlıklara bir yenisinin daha eklendiği duygusu oldu. Fakat yine de şöyle bakıyorum bu duruma, bu hukuksuzluk sadece bizim hikayemiz değil. Adil yargılanma koşullarının tesis edilmesi, hukuk karşısında eşitlik ilkesinin çalıştırılması gibi çok temel meseleler, bu ülkede yaşayan hepimizin bugünü ve yarınını etkiliyor. Dolayısıyla “canım öyle istedi” yargılamalarını kabul edemiyorum, etmiyorum. Fakat bütün bu geçen günlerde, “nasıl, neden?” diye sürekli kendimi soru sormaktan da alıkoyamıyorum. Aklım, mantığım, vicdanım bütün bu süreci algılayamıyor, anlamakta güçlük çekiyorum. Pek tabii “bunlar siyasi davalar, ne bekliyorsunuz ki” diyen sesleri daha önce de duydum, şimdi bu sözlerim üzerine de benzer şeyleri söyleyenleri duyabiliyorum. Fakat ben bunu da problematik görüyorum. Yanlış giden bir şey var ve ben bunu içselleştirip, buna alışmayacağım. Şaşkınlığımı, merakımı, duygularımı ve inancımı korumaya devam edeceğim, her yeni haksızlıkta, hukuksuzlukta. Yoksa tam da istedikleri şeye hizmet etmiş oluruz. Meraksız, soru sormayan, itaat eden, bütün haksızlıkları sistematik bir şekilde ön kabulle yaşayan bir toplum. Bunun parçası olmayı reddediyorum. Herkesi her gün her an, aynı şeyler olduğunu bilseniz de haksızlıkları tekrar tekrar sormaya, sorgulamaya davet ediyorum. Haksızlıkların, hukuksuzlukların üstü, zamana yayılmış bir sessizlikle kapatılmamalı.
- Annenin tahliye talebinin reddedildiği son duruşmayı izlediniz, izlenimlerini anlatır mısın?
Sekiz yıldır annemin dosyalarını elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Ne yazık ki bana güven veren, tarafsız ve bağımsız bir yargılama süreci en başından beri yok. Uzun süredir çok çeşitli davalarda, çeşitli konularda, yargının bağımsızlığı basının, siyasetçilerin, halkın gündeminde zaten. Tespit var. Hepimiz, herkes bu tespiti yapıyoruz. Şimdi mesela annemin uzun tutukluluk süresi doldu. Geçti. Bir aydır herhangi bir mahkeme kararı olmadan annem tutuklu bulunuyor. İtirazlar yapılıyor. Cevap yok ya da olumsuz. Eee peki şimdi ne yapacağız? Nasıl yaşayacağız? Hani eşit vatandaşlık ilkesi? Hani adalet mülkün temeliydi? Devleti devlet yapan en temel unsur yasalardır. Toplumsal sözleşmeyle birbirimize bağlıyız, birbirimize karşı görev ve sorumluluklarımız var. Peki bu sözleşme tek taraflı işletilirse birbirimizle bağımız nasıl sürdürülecek? Korkunç bir yozlaşma ve çürümeyle karşı karşıyayız. Fakat hesaba katılmayan bir şey olduğuna inanıyorum. Yozlaşma kontrol edilebilir, yönetilebilir bir şey değildir. Bütün bu tespitler ve sorular şöyle dursun, artık bir cevaba, yeni bir yola ihtiyacımız var. Her sabah haberleri şöyle bir taradığımda en az on yeni haksızlık başlığı görüyorum. Bu herkesi rahatsız etmeli.
- Bu duruşmalarda annenizin tutumunu ve yaptığı savunmaya dair neler söylersin?
Annemi sekiz yıldır sık sık duruşmalarda izliyorum. Keşke imkan olsa da herkes her duruşmaları izleyebilse. Çünkü aslında her duruşma yakın dönem siyasi tarihimize dair bir sözlü tarih çalışması, bir siyaset bilimi dersi gibi geçiyor bence. Sonuçta annem bir Kürt kadın siyasetçi olarak yargılanıyor. Dolayısıyla da yöneltilen “suçlamaların” tamamı da bu ülkede siyaset yapmaya dair. Demokratik, eşit, onurlu bir yaşamı tesis etme arayışında ve çabasında olan bir siyasetçinin yaptığı konuşmalar ve siyasi parti faaliyetlerinden yargılanıyor. Bu duruşmada da yine benzer noktalara değindi. Sorular sordu. Yargının bağımsızlığına dair de sorular sordu. Ve ekledi, “benim uzun tutukluluk sürem bitti. Lamı cimi yok. Peki ben neden hala tutukluyum” diye sordu. Gecenin bir yarısı mahkeme tutukluluk değerlendirmesini açıkladı. Annemle ilgili kısımda şöyle bir gerekçe var, iki tutukluluğu varmış. Öncelikle annemin tek tutukluğu var. Bütün dosyalar birleşmiş durumda. Kesintisiz sekiz yıldır tutuklu yargılanıyor. Daha da detaylısını avukatları açıklıyor zaten. Hadi diyelim ki bir kişinin birden fazla dosyası var, her dosya için yedi yıl azami tutuklu yargılanma mı olur? Şöyle düşünün bir kişinin 5 ayrı dosyası var, yedişer yıldan 35 yıl azami tutukluluk süresi olur mu? Soruyorum herkese. Özellikle bu konuda baroların, avukatların, insan hakları savunucularının kesintisiz açıklama yapması, bu konu üstünde durması gerekiyor. Haksızlık sarmalının bir üst seviyesindeyiz artık. Müebbet tutuklu yargılama sistemidir bunun adı.
- Annen uzun yıllardır tutuklu. Nasıl bir ilişki sürdürüyorsunuz? Ne aralıklara açık görüş yapıyorsunuz? Haftalık telefon görüşmesi süreniz kaç kez ve ne kadar?
Açık söyleyeyim, annemi daha önce bu kadar düzenli ve bu kadar sık görmüyordum. Benim bütün çocukluğum boyunca annem gazeteciydi. Çok yoğun bir çalışma temposu vardı. Sonraki yıllarda da milletvekilliği, parti eş genel başkanlığı, belediye başkanlığı derken, soluksuz çalışma temposu içindeydi. Şimdi sekiz yıldır her hafta elimden geldiğince ziyaretine gidiyorum. Her görüş benim için dolu dolu geçiyor. Zaman su gibi geçiyor. Hiç yetmiyor tabii. Cezaevinde bir yakını olan herkes bilir. Görüş heyecanıyla aklınızdan çoğu şey uçup gidiyor. Yıllar geçiyor. Ben sekiz yıldır iki kişilik bir hayat yaşadığımı düşünüyorum. Ne giymek ister, ne yer ne içer, ne okumak ister, iyi mi hasta mı derken derken zihnim ikiye bölünmüş durumda.
- Açık görüşler nasıl geçiyor?
Annem ilk tutuklandığında, genç bir kadın, Gazel de yeni tutuklanmıştı. Bebeği vardı. Gazel hala içerde. Geçen sekiz yılda, onun bebeği, kızı Arjin gözlerimizin önünde büyüdü. Cezaevi koridorlarında onun büyüyüşünü, yaş alışını izlemek, bütün bu yaşadığımız soyut, karmaşık, zamanın akışında göremediğimiz şeyin somutlaşmış, cisimleşmiş hali gibi. Açık görüşlerde en küçük cezaevi arkadaşım Arjin’i görüyorum. Uzun yollardan gelmiş anneleri, çocukları, eşleri, amcaları görüyorum. Her görüşte, her şeye rağmen gülüşleri hiç eksilmeyen kadın siyasi mahpusları görüyorum. Tabii yıllar içinde tahliye olanlar oldu, yeni tutuklananlar oldu. Gidenler gelenlere, gelenler gidenlere deneyim aktarımı yapıyor, elden geldiğince dayanışılmaya çalışılıyor.
Benim bütün çocukluğum boyunca annem gazeteciydi. Sonraki yıllarda da milletvekilliği, parti eş genel başkanlığı belediye başkanlığı derken, soluksuz çalışma temposu içindeydi. Açık söyleyeyim, annemi daha önce bu kadar düzenli görmüyordum
- Herkes annenizi bir siyasetçi olarak tanıyor. Oysa ki uzun bir gazetecilik geçmişi de var. Sizin bu döneme dair hatıralarınız var mı, anlatır mısın?
Geçen gün bir arkadaşım bir video göndermiş uzunca. 1994 yılında Özgür Ülke gazetesinin bombalandığı günün sabahında gazetenin önünde çekilmiş bir video. Kısacık boyuyla, güzelim saçlarıyla, gencecik annemi görüyorum videoda. Çok duygulandım, o yıllara gittim. Çok küçüktüm ama gazeteden, o kültürden çok şey öğrendim. Çok zor yıllardı. Her gün annemlerin bir arkadaşları ya kaybediliyor, ya tutuklanıyor, işkence ediliyordu. Bütün bu gerçeklikle büyüdüm. Hiçbir zaman bana başka bir gerçeklik anlatılmadı, benden çocuğum diye gizlenmedi. Hep bir eşitleri gibi annem de babam da benimle paylaştılar yaşadıklarını. Hep bir koşturmaca içindeydiler. Hakikatin peşindeydiler. Tabii bütün bu hakikatin peşinde oldukları zamanlarda ben de çoğunlukla gazetede vakit geçiriyordum. Oradaki güzel ablalar, abiler ben sıkılmayayım diye bana iş uydururlardı. Faks götürür getirirdim arada. Mutfakta en güzel yemekler pişerdi, hep beraber yemekler yenirdi. Akşam beşte matris çıkınca, bazen gazetenin önündeki boş arsaya ip gerip voleybol oynarlardı. Bir anlığına da olsa bütün streslerini, kederlerini bir kenara bırakırlardı. Tatlı bir rekabetle oynarlardı. Hiç kimsenin hiçbir şeyi yoktu belki o yıllarda. Ama herkesin birbiri vardı. Herkes her şeyini paylaşırdı. Varını da yoğunu da. Derdini de mutluluğunu da. Annemin de babamın da aynı anda gözaltına alındığı zamanlar olurdu. Ama hiçbir zaman yalnız hissetmezdim. Herkes birbirini gözetirdi. Şimdi en çok özlediğim ve üzüldüğüm şey sanırım o güçlü dayanışma duygusu. Tabii hiçbir şey aynı kalmaz, kalamaz. Geçen bunca zamanda sosyo ekonomik çeşitli katman ve boyutlarda bireylerde iletişim kurma biçimleri de çok değişti. Bu da başlı başına bambaşka uzunca bir konu.
Annem çıkarsa mezarlarımızı görmeye gideceğiz
Yanıtlarında belli oluyordu, Evin annesini çok özlemiş. Ona bir gün annesi tahliye olursa birlikte ilk olarak ne yapmak istediğini sordum. Evin’in yanıtı köklerine işaret eden hüzünlü bir yanıttı: “Annem köyünü çok sever, sanırım önce köyüne gideriz. Doğaya, ağaçlara, akarsulara dokunsun isterim. Orda bir de aile mezarlığımız var. Annem cezaevindeyken çok fazla sevdiğini, yakınını kaybetti. Mezarlıkta zaman kısıtı olmadan, uzun uzun sevdiklerine veda edebilsin isterim. Tutuklu yargılanmanın cezalandırmaya dönüştüğü noktalardan biri de bu sanırım. Kederimizi de paylaşamıyoruz. Güzel günlerimizi de.”
*Fotoğrafların bazıları ilk kez yayınlanıyor.