Dövizdeki yükseliş özellikle ithalata bağımlı olan kâğıt sektöründe artan kağıt fiyatları nedeniyle Türkiye’de basın yayın dünyası yayıncılık tarihinin en büyük krizlerinden birisini yaşıyor.
İthalata bağımlılık yayınevlerini yükselen dolar karşısında tedbir almaya zorluyor. Birçok yayınevi bu durumla başa çıkmak için zam yapma yolunu seçerken bazıları kapanmanın eşiğine gelmiş durumda.
Zaten okumayan bir toplum olarak kitap daha da lüks hale gelecek. Türkiye’de İstatistik Kurumu ve kitap platformlarının yaptığı araştırmada Türkiye’nin okuma alışkanlığı verilerine göre günde ortalama ancak 1 dakika kitap okuyormuşuz. Türkiye dünya sıralamasında çok iç açıcı bir durumda değil.
Bu durum oldum olası böyle. Yani şaşırtıcı bir durum değil. Ama şaşırtan bir durum var ki kaç zamandır en çok okunan yazarın Stefan Zweig olması. Buna telif hakkının korunması süresinin dolması bir etken olsa da dikkate değer bir durum. Ve ilginçtir yazarın sadece bir değil birkaç kitabı ard arda listede yer alabiliyor.
Genelde rahat okunan, sığ ve yüzeysel popüler kitapların listebaşı olduğu böyle bir yapıda,derinlikli ve katmanlı bir yazarın dahası savaş naralarının yeri göğü inlettiği bir dönemde ve ortamda “Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi” diyen barış sevdalısı bir yazarın yer alması şaşırtıcı olduğu kadar sevindirici bir durum.
“Eğer nasıl biri olduğumu bilseydiniz, şu anda beni selamlarken yüzünüzde gördüğüm o tatlı, dostane gülümseme kim bilir nasıl donup kalırdı dudaklarınızın kıyısında” diyen Stefan Zweig’in kendi deyişiyle nasıl biri olduğunu bir nebze de olsa tanımaya çalışalım bari.
***
Varlıklı ve kültürlü bir aile ortamında büyümesi çocukken başladığı yoğun okumalar onu sanat ve edebiyata erken yaşlarda yöneltti. Öyle ki daha 23 yaşındayken felsefe doktoru ünvanı vardı. Birinci Dünya Savaşı başladığında savaşa karşı gösterdiği duruş, o dönem savaş kışkırtıcılığı yaparak savaşa ve nazizme övgüler dizen kimi yazarlarların ve yönetin tepkisini çeker. Buna rağmen;”özgürlüğün yolu, bütün dünyaya karşı tek başına olsa bile, kendi inancına bağlı kalmaktır.” Diyerek direnç gösterir. Almanya’da nazi faşizmi iktidara geldiğinde kendisi gibi kitapları da zulme uğrar ve toplatılarak meydanlarda yakılır. Sonra İngiltere’ye oradan da Amerika’ya giden yazar burada yazmalarına devam eder.
***
Çok yönlü ve üretken bir yazar Zweig. Romancı, oyun yazarı, gazeteci ve biyografi yazarı. Roman, öykü, tiyatro, deneme ve şiir alanında birçok eser verdi. Yeniden evlilik yaptığı halde boşandığı ilk eşi Frederike Maria boşandıktan sonra da eşinin her dönem yardımına koşan, birçok kere intiharın eşiğinden kurtaran biridir. Eski eş yazar için de önemli ve değerlidir. Bu sayede sonuna kadar dost kalırlar.
***
Stefan Zweig, kolektif olarak sanatın toplumsala dair düş ve arzuları iyiden,güzelden ve doğrudan yana değiştirme ve dönüştürme işlevine inananlardandır. Onun bakışına göre sanatın özünde aynı zamanda bir muhaliflik, bir başkaldırma, bir meydan okuyuş vardır. Yazar bu durumu bazen insanlığını vicdan ve ruhunu kaybetmeme adına onurlu bir kaybetmeyi tercih ederek gösterir. Yani sistemin çarkına vida olmuş, bir kazanan olmak adına insani değerlerini ayaklar altına almış biri olmaktansa kaybetmeyi, insan kalmayı yeğler. “Bir halkın, diktatörlüğün sağladığı, sıkı disiplin ve artan ortak vurucu güç gibi geçici avantajların bedelinin daima bireyin kişisel haklarıyla ödendiğinin ve her yeni kanunun, kaçınılmaz olarak eski bir özgürlüğe mal olduğunun farkına varması çoğunlukla zaman alır.” Diyen Zweig: Dünyanın gidişatı, militarizmin ve savaşın giderek her tarafı kasıp kavuran ortamın verdiği acı ve üzüntünün etkisiyle karısıyla birlikte intihar yolunu seçti. Birçok eleştirmen Zweig’in intiharını da sözkonusu edilen onurlu bir kaybediş tercihi olarak yorumlar. Son mektubunda; “artık güneşin doğmasını bekleyecek gücüm kalmadı ama siz yeni doğacak güneşi mutlaka bekleyiniz” demişti.