HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonları’ndan Sorumlu Eş Genel Başkanı Av. Serhat Eren ile kapatma davasını konuştuk
Nezahat Doğan
Seçim öncesinde HDP’nin kriminalize edilerek, sahadaki çalışmalarının engellenme süreci, MHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yönelik tehdit ve yönlendirmeleriyle şekillenen kapatma davası ile daha da netleşti. Kapatma davası, hukuk kullanılarak HDP’nin ve Kürtlerin seçimde devre dışı bırakılma planının son aşaması olarak şekillendi. Ancak HDP’nin bu tarihi seçimde belirleyici olmasının önüne geçmek ve Kürt oylarını diğer partilere kaydırılma hesabının tutmadığı net olarak görünüyor. Hem Cumhur İttifakı hem de Millet İttifakı açısından, HDP olmadan seçimi kazanma ihtimalinin olmaması HDP’nin elini daha da güçlendirmiş görünüyor. Seçimden bir hafta hatta bir gün önce kapatılsa da B planı hazır olan HDP, her türlü gelişmeye karşı alternatiflerini de oluşturmuş bulunuyor.
HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonları’ndan Sorumlu Eş Genel Başkanı Av. Serhat Eren, Anayasa Mahkemesi’nin MHP’nin tehdidiyle almış olduğu, HDP’nin kapatma davasının seçimden sonra görülmesi talebini ret kararının hukuksal değil, siyasal olduğunu vurguluyor ve “AYM fiili olarak HDP’yi kapatmıştır” diyor. Av. Serhat Eren ile HDP’nin kapatılması davasını, hesaplarının bloke edilmesini ve seçime nasıl hazırlandıklarını konuştuk.
- HDP’nin hedef gösterilerek açılan kapatılma davasında, HDP’nin davanın seçim sonrasına ertelenmesi talebi Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi. Bu ne anlama geliyor, hukuk olarak nasıl bir süreç işleyecek?
Biz 16 Ocak’ta Anayasa Mahkemesi’nden şöyle bir talepte bulunmuştuk. 14 Mayıs tartışmaları henüz yokken, olası bütün seçim tarihlerini değerlendirmiş ona göre adım atalım demiştik. Anayasa Mahkemesi’nin de seçim öncesinde partimizle ilgili açmış olduğu kapatma davasında bir karar vermemesi gerektiğini belirtmiş ve kararın seçim sonrasına; seçimin de normal olarak 18 Haziran’da yapılacağını hesap ederek, bu tarih sonrasına bırakılmasını talep etmiştik.
Anayasa Mahkemesi siyasi partilerle ilgili açılan davalarda, eğer davayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı açmışsa davayı dilediği zaman karara bağlayabilir.
- Nasıl bağlar?
Yani seçimden bir gün önce ya da seçimden sonra dilediği bir tarihte bunu karara bağlayabilir, bunun önünde yasal bir engel yok. Ancak kapatılma davası Adalet Bakanlığı veya bir siyasi partinin talebi doğrultusunda açılmışsa, AYM ancak seçim kararının alındığı tarihe göre karar verebilir. Her ne kadar bu davayı açan kurum Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı olarak görülüyorsa da bu davayı açtıran gücün özü ve esası itibariyle bir siyasi parti olduğunu belirtiyoruz. Bir siyasi partinin talebiyle açılmış olan bu davada da AYM’nin seçim tarihinin belirleneceği 10 Mart’tan sonra dava ile ilgili bir karar vermemesi gerekiyor. Hukuken böyle bir karar vermemesi gerekiyor. Her ne kadar partimizle ilgili davayı savcı açmış olsa da aslında tüm Türkiye kamuoyu biliyor iktidar ve iktidarın küçük ortağı MHP tarafından; AYM ve Yargıtay tehdit edilerek ısrarla açılması istenen bir davadır bu… Yürütülen siyasi bir linç kampanyası vardı ve bunun arkasından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu davayı açtı.
- Hem Siyasi Partiler Yasası hem de Anayasa’da serbest seçim hakkı ve seçim güvenliği konusunda yasa, hukuk nasıl işletilecek; ciddi bir handikap oluşmayacak mı?
Buna ilişkin hem Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’nda, hem iç hukukta, hem uluslararası hukukta bütün siyasi partilerin seçime aynı olanaklarla, adil, eşit şartlarda girmesi gerektiğine ilişkin çokça düzenlemenin olduğunu ifade ettik. Seçim sathına girdiğimiz bu dönemde bütün siyasi partilerin seçim politikalarını netleştirmeye başladığı, siyasi faaliyetlerini ortaya koymaya başladığı, aday adaylarını tartıştığı ve seçim bildirgelerinin hazırladığı bir dönemde, partilerin her mahallede seçim bürolarını açmak için arayışa girdiği bir süreçte bizim partimizle ilgili bir karar verilmemeli. Biz seçime diğer partilerle birlikte adil ve eşit koşullarda girmek istiyoruz. Bu hem hukuk devleti olmanın gereğidir, hem seçim ve sandık güvenliği, seçimlerin eşit adil ortamda yapılması gerektiğine ilişkin hukuksal düzenlemelerin bir gereğidir. Bu olanakları hukuksal alanda tanımak durumundasınız, diyerek taleplerimiz ilettik. Ama AYM bu talebimizi reddetti. Tam da seçim kararının alınacağı 10 Mart’tan dört gün sonraya da sözlü savunma süresi verdi.
- Seçime demokratik hukuk kuralları çerçevesinde gidemiyoruz. Partilere de aynı eşitlik sağlanmayacak. HDP 14 Mart’ta savunmasını yapacak. HDP seçime doğru giderken kapatılabilir mi? Kararın seçim sonrasına bırakılması mümkün görünmüyor mu? HDP’nin alternatifleri neler?
Anayasa Mahkemesi iktidar ve MHP’nin seçim öncesi siyaseti, toplumu özellikle seçimi dizayn etme çabalarına maalesef ortak olmuştur. Anayasa Mahkemesi fiili olarak partimizin kapatılmasına ve seçime girmemesine karar vermiştir
Açık konuşalım, Anayasa Mahkemesi fiili olarak partimizin kapatılmasına ve seçime girmemesine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi maalesef bu davanın açıldığı hatta açılmamasından önceki süreçte başlayan, iktidar ve ortağının partimizin kapatılması konusundaki tehditleri ve şantajlarıyla karşı karşıya kaldı. Karardan iki gün önce Devlet Bahçeli çok açık biçimde Anayasa Mahkemesi’ni hedef göstermek suretiyle tehdit etti. Anayasa Mahkemesi’nin farklı bir kararı aklından dahi geçirmemesi gerektiğini; HDP’nin kesinlikle kapatılması ve seçime girmemesi konusunda bir karar alması gerektiğini tüm Türkiye kamuoyuna açıkladı ve mahkemeyi tehdit etti. Mahkeme iktidar ve MHP’nin seçim öncesi, siyaseti, toplumu, özellikle seçimi dizayn etme çabalarına maalesef ortak olmuştur. Bu baskılara boyun eğmek zorunda kalmış ve direnme dirayetini gösterememiştir. Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu bu karar özü itibariyle fiili olarak partimizin seçime girmesini, seçim çalışmalarını yürütmesini, seçim politikalarını oluşturmasını, siyasi faaliyetlerde bulunma kabiliyetini kısıtlayan ve ortadan kaldırmaya dönük siyasi nitelikli bir karardır. AKP-MHP iktidarının seçimlere yön verme ve dizayn etme hedefine dönük bir karardır.
- Böyle bir karar verileceğini düşünüyor muydunuz?
Biz bu durumu tabi ki öngörüyorduk, öngörmüyor değildik… Hatta seçimden kısa bir süre önce, seçim kararının alınmasından sonra siyasi partilerin ve partimizin seçim listesini YSK’ye vermesinden sonra Anayasa Mahkemesi’nin bir karar alma sürecini başlatacağını da biliyorduk.
- Aslında burada HDP’nin seçimler sonrasına ertelenmesi başvurusu bir prosedür gereği, çünkü kabul edilmeyeceğini öngörüyordu diyebilir miyiz? Seçimlerden bir hafta önce HDP kapatılır ve 451 siyasetçiye yasak gelirse ne olacak?
AKP-MHP iktidarı, Kürtlerle birlikte ortak mücadele hattında buluşan sol, sosyalist, demokrat kesimlerin tamamının seçime girmemesi için her türlü oyunu oynuyor. YSK seçime girme yeterliliğine sahip partileri bilinçli olarak açıklamıyor
AKP-MHP iktidarının bizi yargı üzerinden çok belirsiz bir sürece sürüklemek istediği aşikâr… Bizi çekmek istedikleri belirsiz, gri ve muğlâk bir alan var. Biz her duruma göre olabileceklerin hesabını yaptık. Partimizin etkin ve yetkin kurumları şunu söylemişti; bizim birden çok seçeneğimiz ve planımız var. AKP ve MHP’nin mahkeme üzerinden yapacağı hamle karşısında kuşkusuz bizim çok seçenekli ve alternatifli tutumumuz olacak. Yapılan bu son kapatma hamlesi bize de parti olarak seçim sürecinde seçeneklerimizi yeniden gözden geçirme gereğini ortaya koyuyor. Son anda partimizin kapatılması durumunda, aday olarak gösterdiğimiz isimlerle ilgili verilecek siyaset yasağı kararını da tartışıyoruz ve onlara o olanağı vermeyecek seçenekleri masaya yatırmış durumdayız. Biz olabilecek her türlü engellemelere karşı alternatiflerimizi oluşturmuş durumdayız. Ancak bu kadar söyleyebilirim…
Hem Anayasa Mahkemesi’nin hem AKP-MHP iktidarının, partimizi çekmek istedikleri bu belirsiz alana girmeyeceğimizi, onların hamlelerinin çok ötesinde, hatta onların akıllarına gelmeyecek hamleleri hesaplayıp, ona göre hazırlıklarımızı yaptığımızı özellikle söyleyeyim. Biz her halükarda seçime gireceğiz. Siyaset yasağı getirerek birçok adayı geri çekmemizi istiyorlar. Seçimden önce YSK’ye vereceğimiz listeyi tamamen ortadan kaldırmak istiyorlar ama onlara bunların hiçbirinin fırsatını vermeyeceğiz.
- Kürtler çok bilinçli ve politik bir seçmen tabanı oluşturuyor. Bu anlamda partinin kapatılmasıyla ilgili bir kaygıları yok. Çünkü HDP’nin mutlaka B planı olduğunu biliyor. YSK açısından durum ne?
AKP-MHP iktidarı, Kürtlerle birlikte ortak mücadele hattında buluşan sol, sosyalist, demokrat kesimlerin tamamının seçime girmemesi için her türlü oyunu oynuyor. YSK her yılın Ocak ayının ikinci haftasına kadar seçime girme yeterliliğine sahip siyasi partileri açıklar. Geçen sene 12 Ocak’ta açıklamıştı ama bu yıl henüz açıklamış değil.
- Neden açıklanmadı?
Yasal olarak açıklaması gerekiyor. Fakat bizim aldığımız duyumlar seçime kadar açıklamama yönünde karar aldığı yönünde. Şimdi Anayasa Mahkemesi’nden tutun da, devletin bütün kurumları, yargı organları partimizin ve parti bileşenlerinin, bizimle birlikte mücadele eden bütün kesimlerin seçime girmemesi için her türlü oyunu oynuyor. Biz YSK’ye seçime girme yeterliliğine sahip partilerin yasal olarak açıklanması gereken dönemde açıklanması için talepte bulunduk. YSK bunları açıklayacak! Hangi partilerin seçime gireceğini açıklamak zorunda.
Bizi çekmek istedikleri belirsiz, gri ve muğlâk bir alan var. Biz her duruma göre alternatiflerimizi oluşturmuş durumdayız. Akıllarına gelmeyecek hamlelerimiz olacak. Her halükarda seçime gireceğiz. Oyunu biz kuracağız, belirleyici rolde olacağız
- Ne zaman açıklamalı?
Hemen bugünlerde… Hemen açıklaması gerektiğini düşünüyoruz. Bu sadece partimizi ilgilendirmeyen, tüm Türkiye siyasetini ilgilendiren bir konudur. Diğer partilerin de seçime girme yeterliliğine sahip partileri görüp ona göre politikalarını oluşturması gerekiyor. Ama sadece bizler ve Kürtler, Kürtlerle birlikte mücadele eden kesimlerin seçime girmemesini sağlamak için tüm Türkiye siyasetini etkileyecek kararlar alıyor. Biz listelerin açıklanması konusunda talepte bulunduk, buna bir yanıt bekleyeceğiz. Ama bu yanıtın gelmeme ihtimaline yönelik görüşmelerimiz de var. Partimizin seçime girmemesi için her türlü yol yöntem denendi ama bizim birçok bileşenlerimiz var, birlikte hareket ettiğimiz ittifak partilerimiz var. Partimiz önümüzdeki dönemde de yol haritasını ortaya koymuş olacak.
- Hazine yardımına bloke konmasında da hukuksal bir sorun yok mu? Yatırılması gereken para daha HDP hesabına gelmemişken bloke kondu. Nedir bu durum?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 13 Aralık’ta hesaplarımıza bloke konulması talebinde bulundu. 29 Aralık’ta Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na şunu söyledi: “Sen HDP’nin hesaplarına bloke konulması talebinde bulunmuşsun ama somut gerekçeler ve delil sunmamışsın. Sana onbeş gün süre veriyorum. Bu süre içinde eğer delil sunarsan değerlendiririm,” dedi. Sonuçta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 13 Aralık’tan 29 Aralık’a kadar tek bir şey sunamadı.
Partimize yönelik bu komployu ortaya koyan özet şudur: Anayasa Mahkemesi “somut delil sun,” dedikten sonra, yanı 31 Aralık’ta, bir cumartesi günü, yılbaşı öncesi her ne hikmetse gizli bir tanık çıkıyor. 7 aydır haklarında dava açılmamış, iddianame tanzim edilmemiş olan gazetecilerin dosyasına gizli tanık gidiyor, “ben geldim, bir ifade vermek istiyorum” diyor. Ve ifadesinde ilk cümlelerinden biri “HDP’nin hesabına yatırılan hazine yardımı örgüte aktarılıyor” oluyor. Bu ifade alınıyor, hemen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderiliyor, savcılık da bunu Anayasa Mahkemesi’ne sunuyor. Bunu sunmadan önce, 2 Ocak’ta da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazı yazıyor, “HDP’nin aleyhine ne bulursanız toplayın bana gönderin” diye. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün elinde yüz sayfalık bir tutanak hazır demek ki! Aynı gün, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın yazıyı yazdığı gün gönderiyor. Ve 3 Ocak’ta sahte delilleri Anayasa Mahkemesi’ne sunuyor. Anayasa Mahkemesi de 5 Ocak’ta hesabımıza bloke koyuyor. İşte bu 5 günlük süreç partimizle ilgili açılmış olan davanın özeti.
- Peki para hesaba yatmadan bloke durumu meşru mu?
Anayasa Mahkemesi 5 Ocak’ta bloke kararı verdi. Bu karar 2023 yılında partimize yapılacak hazine yardımının bloke edilmesi kararıydı. Hazine yardımı hesaba yatırılır, yatırıldıktan sonra da blokeli hale gelir. Ama önce bu para hesabımıza yatırılmak zorunda… Biz yardım yatırılmadığı için bakanlığa gittik, dedik ki; bu para neden yatırılmıyor, yatırılmamasına dönük bir karar yok, blok edilmesi konusunda bir karar var. Bankaya yatırılır ama kimse tasarruf edemez, çekemez, kullanamaz.
- Bu talebe karşı bakanlıktan ne söylendi?
Bize bakanlığın karar doğrultusunda “blokeli bir hesaptır, parayı göndermemize gerek yok” şeklinde bir karar aldığı söylendi. Biz bunun üzerine yazılı başvuruda bulunduk ve bu yasaya aykırıdır dedik. Neden yatırılmadığı konusunda böyle bir kararınız varsa tarafımıza bilgi verin, dedik. Bu para bankaya yatırılmalı, elinizde tutuyorsunuz, bu parayı nemalandırıyorsunuz, belki de bu paranın faizini değerlendiriyorsunuz, burada bile bir hile ve hukuksuzluk yapıyorsunuz, diye yazılı talepte bulunduk. Yanıt vermelerini bekliyoruz.
- Kürtlerin bu seçimde kilit konumda olması hem Cumhur İttifakı hem de Millet İttifakı tarafından dengeleri altüst ediyor. Siz gelişen siyasi dengeleri ve HDP’nin belirleyici rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim partimize dönük saldırıların temelinde 2016 yılındaki seçimlerden sonra Türkiye siyasetinde belirleyici olma rolü yatıyor. HDP’nin kapatılmasına yönelik planın önemli nedenlerinden biri de budur. Bize yönelik saldırıların temel nedenlerinden biri cumhurbaşkanlığı seçiminde de parlamento seçiminde de partimizin anahtar rolde olmasıdır. Seçimde Cumhur İttifakı veya Millet İttifakı da kazansa Meclis’te yeni bir dengenin kurulacağını öngörüyoruz. Bu dengede de HDP’nin birçok konuda belirleyici olacağı, çıkarılacak yasalar ve anayasa çalışmasından tutun da Türkiye’nin demokratikleşmesi, insan hakları ve özgürlükler konusunda atılacak adımlara kadar her alanda belirleyici rolde olacağımızı Millet İttifakı da, Cumhur İttifakı da görüyor. Biz kendi gücümüzün zaten farkındayız. Kürt sorunundan tutun da yeni bir bağımsız yargıya, ülkedeki açlık yoksullukla ilgili temel sorunlara kadar her alanda bir araya gelip uzlaşı arayışına girmek istediğimizi eylül ayında açıklamıştık. Bu uzlaşıyla da ortak adayın belirlenmesi için çağrılarımızı 2021 yılından bu yana yapıyoruz. Ama çağrılarımıza bir yanıt gelmedi. Biz altılı masanın bir parçası değiliz. Biz Türkiye’de siyaset yapan, siyaseti belirleyen, yönlendiren temel aktörlerden biriyiz. Dolayısıyla da biz altılı masanın dışında kalmak suretiyle onların hamlesine ve atacağı adımlara göre siyasetini biçimlendiren bir parti değiliz. Biz siyasetimizi biçimlendiririz, diğer siyasetin de bizim biçimlendirmemize göre adım atmasını bekleriz.
- Oyun kurarız diyorsunuz?
Evet… Biz Millet İttifakı’nın kendi adayını belirlediği tarihe kadar bekleyecek bir parti değiliz. Kendi adayımızı belirleyeceğimizi ifade ettik. Emek ve Özgürlük İttifakı tartışma sürecini tüketti, şu an aday belirleme çalışması yürütüyor ve seçime de böyle gireceğiz.
- Bu süreç özellikle Kürtler üzerindeki baskıyı ve şiddeti daha da keskinleştiriyor. Bir tarafta da derinleşen tecrit var. Ne görüyorsunuz?
Özellikle 2016 yılından sonra Kürt halkına yönelik topyekûn saldırı politikası yürütüldü. Partimize dönük olarak milletvekillerinin, on birlerce yöneticinin, belediye eş başkanlarının gözaltına alınması, irade gaspının yapılmış olması; öte yandan içerde ve dışarda güvenlik politikalarının esas alınması, Kürtlerin kazanımlarını yok etmek adına savaş politikalarını devreye sokması; yargı üzerinden hem partimize kapatma hem Kobanê davası, HDP’nin üç yüzü aşkın il ve ilçe teşkilatına fiziki saldırı yapması şeklinde çok yönlü bir saldırı konseptiyle karşı karşıya kaldık. Bunun en önemli parçası da tecrittir. Tecrit bunun tam orta yerinde duruyor. Sayın Öcalan ile görüşmeye olanak tanındığı dönemler kuşkusuz Kürt sorunu ve temel sorunların çözümünde birtakım arayışların olduğu dönemlerdi. AKP’nin savaş politikalarına sarıldığı, kendisini hukuksuzluk üzerinden kaos ve savaş tam tamları üzerinden var etmeye çalıştığı dönemler ise Sayın Öcalan ile görüşmelerin kapatıldığı dönem denk geliyor. Sayın Öcalan’ın sadece Kürt sorunu değil, Türkiye ve Suriye politikasından tutun da Ortadoğu’ya kadar birçok soruna dair somut çözüm önerilerinin olduğunu da biliyoruz. Bu somut çözüm önerilerini toplumla, kamuoyuyla paylaşması durumunda AKP-MHP iktidarının çok zorlanacağını da biliyoruz. Sayın Öcalan diyor ki: “Ben çok kısa süre içerisinde bu savaşı sonlandırabilirim. Suriye’deki savaşın bir parçası da kuşkusuz Kürtlerdir bunu da sonlandırmak konusunda kudretliyim.” Ama çözümün kendi bekasına yaramadığını düşünen AKP, çözümsüzlüğe başvuruyor. Çözümsüzlüğün kendisi de İmralı’da tutulan, mutlak olarak iletişime geçilmesi engellenen Sayın Öcalan’ın sesinin toplumda duyulmasını, çözüm önerilerini ortaya koymasını engellemek…
Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatarak, kendisini çatışma, savaş, kaos politikaları üzerinden var etmeyi arzulayan, bununla iktidarını sürdürmeyi düşünen bir AKP var. Tecridin kırılması demek AKP’nin kırılması demek…
- Demokratik kesimler tecride ve HDP’nin kapatılmasına karşı gerekli tepkiyi gösteriyor mu?
Tecrit sürecinden sonra AKP’nin savaş politikalarını devreye soktuğu söylemiştik. Tecride karşı çıkmanın aynı zamanda Türkiye’deki hukuksuzluğa karşı çıkmak olduğunu, bir hukuk mücadelesi olduğunu ifade etmek isterim. Aynı zamanda savaş politikasına karşı çıkmak; yoksulluk, açlık ve ülkedeki ekonomik krize karşı çıkmak olduğunu söyleyebilirim. Çözümün Türkiye’deki toplumsal barış arayışı olduğunu, muhalefetin kendisi de Türkiye’deki diğer toplumsal dinamikler de biliyor. Ama mesele Kürt sorunu, mesele Sayın Öcalan olunca toplumun bütün kesimleri savaş politikalarına karşı çıkmaktan çekiniyorlar. Hukuktan bile bahsetmekten çekiniyorlar. Toplumsal uzlaşıdan, toplumsal barıştan, demokrasiden bile nerdeyse bahsetmekten çekinir hale geldiler. Eğer İmralı’da uygulanan bu hukuksuzluğa karşı çıkılmış olsaydı, bugün Erdoğan’ın seçime girmesi “hukuken uygun mudur, değil midir,” tartışması da yaşanmazdı. İBB’ye yönelik operasyon da bu kadar rahat yapılmış olmayacaktı. Sorun Kürtler olunca maalesef kendisini muhalif olarak addeden siyaset de sessiz kalıyor. AKP- MHP iktidarının bu politikasına ilham kaynağı olan da işte bu sessizlik… Partimize açılmış olan davaya karşı siyasetin güçlü bir duruş ortaya koymasını beklerdik. Yine partimize dönük Kobanê kumpas davası açıldığı zaman, Kürtlerin siyasetten tasfiye edilmesi amaçlanan bu davalara karşı muhalefetin çok açık şekilde tutumunu ortaya komasını beklerdik. Muhalefet içerisinde bazı partilerin de AKP’nin yapmaya çalıştığı Kürtleri tasfiye politikasını içten içe hoşnutlukla karşıladığını ifade edebilirim. Kapatma davasına olan sessizlik, tecritle ilgili sessizlik, Kürtlere topyekûn saldırıya dönük sessizlik, onların AKP ve MHP’den farklı düşünmediğini de gösteriyor. Her sessizlik yeni saldırılara zemin yaratıyor.
- Serhat Eren’in derdi nedir?
Gerçekten de bu ülkede eşit, özgür bireyler olarak yaşamaktır. Herkesin kendisini ifade edebildiği, dilediği yönetim biçimiyle yönetildiği, kendi diliyle, kültürüyle yaşadığı bir ortamda herkesin özgürce düşündüğü, düşündüklerini de özgürce ifade edebildiği bir ülke istiyorum. Bu ülkenin dünyada en az gülen ülke sıralamasında neredeyse en başlarda olmaktan çıkmayı arzuluyorum. Aynı zamanda dünya basın özgürlüğü endeksinde en son sırada olan bu ülkenin son sıradan çıkmasını istiyorum. Hukuk endeksinde de bu ülkenin son sıradan kurtulmasını diliyorum. İnsanların mutlu olması için bir çaba içindeyim derdim bunlar.