Hepimiz yaralıyız, kırgınız, öfkeli ve kızgınız. Hepimiz, birbirimizden birşeyleri değiştirmesini bekliyoruz, hepimiz bir diğerimizin kendisine umut olmasını istiyoruz. Çünkü tanıklığı bile insanı kahreden, insanın içini fazlasıyla yakan yüzlerce olay, kötülük, melanet yaşadık. Halen de yaşıyoruz.
Yaşamadığımız hiçbir olay ve kötülük sadece bir tekimizi ilgilendirmiyor. Çocuklarının omuzlarına yüklediği sorumluluğun altında ruhen ve bedenen ezilen; sadece iş isteyen, sadece çocuklarına onurlu bir gelecek yaratmak için çırpınan Adem Yarıcı’nın Hatay Valiliği önünde “çocuklarım aç” diyerek titrek ama öfkeli, herkese duyurmak istediği sesi yüreklerimizi dağladı. Adem Yarıcı ile birlikte hepimiz yandık. Cizre’de zulüm üzerinde yükseltilen çok katlı ve heybetli Kaymakamlık binasından atlayarak hayatını kaybeden Nezir Kılıç ile birlikte hepimiz yere çakıldık. Van’da donarak hayatını kaybeden ve cansız bedenleri bile meçhul olan mültecilerle hepimizin yüreği dondu. İdlib’te, Libya’da bir hiç uğruna ve tamamıyla bir siyasi partinin geleceğini kurtarmak adına girişilen savaş fantezisinde hepimizin çocukları kurban edilecek.
Ekonomik kriz hepimizin cebini vuruyor, sofralarını eritiyor; hepimizin ekmeğini küçültüyor. Adalet ve yargı alandaki yozlaşma en son Gezi Davasındaki trajik komedide görüldüğü gibi hepimizi esir almış durumda. Hangimizin bu adaletsizliğe muhatap veya kurban olacağı sadece zaman meselesi, sadece bizi yönetenlerin keyfine bağlı. Küresel bir kötülük koalisyonu tarafından gerçekleştirilen Ankara Gar, Suruç ve Amed’deki katliamlarda hepimizin barış umutları, demokrasi hayalleri hedeflendi. Cizre, Sur, Nusaybin, Yüksekova, Varto ve daha pek çok kente yönelik abluka ve saldırılarda hepimizin insani duyguları örselendi, bir devletin ‘vatandaşına’ neler yapabileceğinin travmasını yaşadık hep birlikte. Roboski’de hep birlikte bombalandık, Gezi’de birlikte vurulduk. İster inanalım ister inanmayalım ama her gün yaşanan kadın katliamlarında, iş cinayetlerinde hepimiz ölüyoruz.
Soma’da göçükte, Erzincan’da enkazda, Van’da çığ altında kaldık. Kürtçe yasaklanınca aynı zamanda bu ülkenin demokrat Türkleri dilsiz bırakıldı. Tecrit sadece Öcalan’ın sesini kesmedi, ülkeyi bir baştan bir başa cezaevine çevirdi. Biz istediğimiz kadar tekil olarak kendimizi kurtarmaya çalışalım, bu yangının orta yerinde yanmamaya çalışalım. Ama artık ateş düştüğü yeri yakmıyor, hepimiz bu ateşte yanıyoruz. Sessizlik, içine atıldığımız bu ateşi harlıyor, tepkisizlik bu ateşe odun oluyor.
Bunun farkındayız; hangimize yönelirse yönelsin saldırının toplumsal olanı hedeflediğini, hepimize yönelik olduğunu yaşayarak biliyoruz. Çünkü hepimiz Gezideydik, hepimiz Roboski’de, Cizre’de, Sur’da, Ankara Gar’daydık. Kol kola, yan yana, omuz omuza durmaktan başka şansımız, seçeneğimiz yok. Hepimizin kaderi bir, her birimizin tutumu bir diğerimizin geleceğini etkiliyor. Aynı zamanda hep birlikte var olmaya çalışıyoruz. Bize yol gösteren, ışık olan, umut olan insanlar var. Pratikler var. Bunca zulme ve saldırıya rağmen direnen, soluk soluğa mücadele yürüten bir halk var. Bütün eksiklerine rağmen yılmadan yoluna devam eden bir siyasi hareket ve onun programa, pratiğe kavuşmuş siyasi partisi var. Bir kurtuluş projesi olduğunun farkında olarak gücünü toplumdan alan ve bununla yol almaya çalışan bir HDP var.
Karanlığın bu kadar koyulaştığı, saldırının bu denli azgınlaştığı, ülkenin bu denli ateşe atıldığı, umutsuzluğun bu kadar körüklendiği, topluma karşı darbe yapmış bir partinin “darbe olacak mı olmayacak mı” diye beyinleri uyutmaya çalıştığı bir dönemde HDP 4’üncü Olağan Kongresini gerçekleştiriyor. Bu kongre sadece bir siyasi partinin kongresi değil, bunca saldırının hedefinde olan bütün toplumsal kesimlerin yani hepimizin bir araya geleceği ortak bir zemin. Hepimiz bu kongrede olacağız. Gezi’de, Amed’de, Kazdağları’nda, Hasankeyf’te direnenler, Suruç’ta, Ankara’da vurulanlar, Roboski’de bombalananlar, Soma’da göçükte kalanlar, Karadeniz’de yaylasını savunanlar, anadiline, kimliğine, inancına sahip çıkanlar olarak bir araya geleceğiz. Birbirimizin acılarına tutunacağız. Birbirimizin mücadele deneyimlerinden güç alacağız. Dünyanın dört bir yanından yüreği bizimle atan enternasyonalistlerle iç içe olacağız. Ortadoğu’daki ilerici devrimci güçleri bağrımıza basacağız.
Veysel’in gülüşlerini, Ceylan’ın gözlerini, Cemile’nin hayallerini, Berkin’in esmer mahcubiyetini paylaşacağız. Bu ülkenin bütün ötekileri olarak birbirimizin gözünü oymaya çalışmadan, birbirimizi yücelterek, büyüterek güç katarak birlikte yol alacağız. En büyük devrimciliğin, demokratlığın dahası en büyük eleştirmenliğin de bu yürüyüşe, bu mücadeleye güç vermek, omuz vermek olduğunun bilinciyle orada olacağız. Mücadelemizi, direncimizi, bu ülkeyi kurtarma umudumuzu geriye çeken bilinçli ya da bilinçsiz her hareketi karşımıza alıp lanetleyeceğiz.
Çünkü biliyoruz ki, geleceği ancak hep birlikte ve birarada durarak yaratabiliriz. Biliyoruz ki, istikrarlı, bilinçli, coşkulu, iç huzurunu yaratmış, ne istediğini bilen bir yol alışla başarıya ulaşacağız. Biliyoruz ki güzel olanı istiyoruz, zor olanı tercih ediyoruz ama bunları yapmak imkansızya da hayal değil. Bu açıdan HDP’nin 4’üncü Büyük Olağan Kongresi’nde topluma ne vadettiği kadar mevcut gidişatla sorunu olanların bu mücadeleye ne katacağı da önemli.