Dilhan Yılmaz-Neğşirvan Güner/İstanbul
Hewno Bêreng (Renksiz Rüyalar), yönetmen Mehmet Ali Konar’ın ilk uzun metraj filmi. Geçtiğimiz hafta vizyona giren filmin dili ise Zazaki ve Kürtçe. 90’lar Diyarbakır’ında yaşananları bir çocuğun rüyalarına sığdırarak anlatan filmin oyuncu kadrosunda Civan Güven Tunç, Bilal Bulut, Orhan Alici, Cuma Karaaslan gibi isimler yer alıyor.
İlk gösterimlerini 37.İstanbul Film Festivali ve Uluslararası Ankara Film Festivali’nde gerçekleştiren film pek çok ödül aldı. İstanbul Film Festivali’nden ‘mansiyon’ alan film, Ankara Film Festivali’nde ise En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, Onat Kutlar En İyi Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Özgün Müzik ve SİYAD En İyi Film Ödülü olmak üzere 6 dalda birden ödül aldı. Oyuncu seçimindeki başarısının yanı sıra politik içeriğe sahip olmasına rağmen hikayeyi keskin hatlarla vermekten kaçınarak Kürt Sineması’nın başarılı yapıtlarından biri haline gelen filmin yönetmeni Mehmet Ali Konar ile 90’lı yılların karanlığında çocukluğunu geçirmiş her Kürt çocuğunun renksiz rüyalarını konuştuk.
Nasıl başladınız filminizden ve kendi sürecinizden bahseder misiniz?
Film 16 aylık bir sürecin ürünü, senaryo aşamasından İstanbul Uluslararası Film festivalinde prömiyerini yaptığı süreye kadar. Mütevazi koşullarda imkan ve potansiyeli büyük oranda düşünülmüş bir iş diyebilirim. İlk uzun metrajlı filmim daha önce de bir kısa film yapmıştım.
Muska, kötü rüyalar, 90’lar çocukluğunuza dair bir hikaye içerisine çekiyorsunuz izleyiciyi. Bu hesap sorma mı yoksa yüzleşme mi?
Filmde biçim ya da içerik olarak işlenen her şey (obje yada sembol) hikayenin en sade ve en direkt haliyle anlaşılmasını istediğim için kullandım-kullanıldı. Bunu yaparak hikayeyi gereksiz teferruatlara boğmaktan kurtardığımı düşünüyorum. Çünkü filmde bilinmeyen ya da söylenmemiş yeni bir şey söylemiyorum. Ben söylendiği sanılan şeylerin söylenmediğini, bilindiği sanılan şeylerin bilinmediğini ya da sedece fikir bazında bilindiğini söylemeye çalışıyorum. Bu durumda söylenmesi gereken şeyi sadece Mirza’nın bildiğini, Mirza’nın hissettikleriyle, gördükleriyle, rüyalarıyla anlatmaya çalışıyorum.
Filmdeki karakterlerin performansı son derece iyiydi özellikle de baba figürü ve Mirza. Babanın yüz ifadesi 90’ların aynası gibi. Peki ya Mirza… Bunu nasıl sağladınız?
Genel olarak bütün oyuncularımın performansından memnunum. Hepsi çok uyumlu ve yetenekliydi. Mirza’nın dışında diğer oyuncularımla çekim öncesi hariç prova almadım. Hem hepsinin döneme ilişkin uyanık birer hafızası vardı. Civan (Mirza) ile biraz prova yaptık. Bütün oyuncularımın daha farklı koşullarda hepsinin daha iyi işler yapacağına kuşkum yok. Umarım hepsinin yolu açık olur.
İyimserlik ya da karamsarlık ‘Renksiz Rüya’da bunlardan hangisinin cevabını vermek istiyorsunuz?
Açıkcası böyle bir cevap arama niyetiyle yola çıkmadım. Bence önemli olan doğru hatlarda doğru bir dil ile hikayeyi anlatmak. Bir şeyin iyi anlatılmasıdır önemli olan. Renksiz Rüya’da ırk temelli bir acının, bir duygunun temsiliyeti var ve bu acının-duygunun temsiliyeti hakkıyla yapıldığı için elbetteki mutluyum.
Özellikle Kürt sinemacıların hikâyeyi, beyaz perdeye yansıtırken politize ettiği gibi eleştiriler yapılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Başka bir hikayeyi beyaz perdeye taşımayı düşündünüz mü yoksa geçmiş ya da yaşananlar bunu zorunlu mu kılıyor?
Sinemada eser her türlü eleştirisini ne anlattığı değil nasıl anlattığı perspektifinden alır. Politik olup olmamasının film kritiği açısından bir önemi yok. Kürt Sinemacıların da kendi toplumunun süresiz matemine değinmesi kadar tabii bir durum olamaz. Eleştirilmesi gereken şey eserin konusu değil sanatsal yada estetik kıymeti olmalı.
Son olarak da yurt dışındaki festivallerde filminiz nasıl karşılanıyor?
Avrupa’da henüz filmi açmadık. İki talep oldu fakat kesinleşmedi. 9 ya da 10’uncu ayda filmi Avrupa’da nerede açacağımız netleşecek. Ama Almanya da açacağımızı sanıyorum.