A.Rezak Gülmez /Bolu F Tipi Cezaevi
Homeros destanlarında sözün kanatlanması der durur; işte şiirdir bu. O başka türlü söylenen dildir; söylenemez ve imkânsız olanı söylenebilir ve mümkün kılan büyülü bir gerçeklik olduğunu söyler dururuz. Görünmeyen kanatlar vardır, havalanır. Şiir o güne kadar dünyada olmayan bir dili dünyanın kılar. Bu dünyadan kopar, göğün mavisini daha neşeli yaşar da sessizlik son nefesini verir gibi gelir bana: Ercan Doğan’ın Zêmar’ını okuyorum. Kürtçe’nin şiirde kalmış bir dil olduğunu derinden duyumsuyorum. Zêmar’ın her bir dizesinde dimağımın susku yerlerinde üzerine ölü toprağı serpilmiş ses kırıntıları, tınılar, melodiler her birine yas tutulmuş kelimeler kanatlanarak bir ışık kamaşması halinde kalkıyorlar. Bir göz kamaşması içinde kristal bir ışımayla hatmettiğim ilk harfe gidiyorum: Anne yani kadın.
“Her zêmar ziyamareke merivan bi saxî dadiqurtine” (s. 35)
Şiirin de çocukluğu, ergenliği ve olgunluk dönemi vardır. Zêmar henüz gün ışığına çıksa da aslında Ercan Doğan’ın gençlik dönemi şiirlerinden bedene geliyor. Doğan, bir dil işçisi, anadilinin okulunu okumamış annesinden öğrendiği dilinin okuma yazma faslının kendi öğretmeni bir şair. O bir dil âşığı, politik tutumu yanında ömrünü dile adadığı bir kuyumcu inceliğiyle âdeta gergef örer gibi kurduğu şiirlerden anlıyoruz. Bundan olsa gerektir ki daha ilk eserinde sesini bulmuş bir şairle karşı karşıyayız. Bunun bahtiyarlığını yaşıyor olduğuna eminiz.
“Tarî kirasê xweli rojê dike û yazdeh can bê taveroj dimînin wax li min tavehîvê tu li ku yî were bi ser qidûmê min de bilorîne” (s. 76)
Zêmar ayrı ve aynı okuma imkânı veren iki nehir şiirden oluşuyor. Hem gerçek hem de metaforik çoklu çağrışımlara açık olan Zêmar’ın diğer adı ŞÎN’dir. Yas ve mavi gibi asimetrik, ikiz anlam taşıyor. Bu çifte anlamlılık eserin köklendiği toprağa ve zamana göndermede bulunuyor. Son analizde eser mavinin ve yasın, hayatın ve ölümün bileşkesi, zıtlıklar üzerinden bina oluyor. Bir yas şiiri tıpkı Eliot’un “çorak ülkesi” gibi ağıttan, trajediden yemyeşil hayata bir şelale misali dökülüyor. Yaşamın ve ölümün ciddiyetini kavrayan Ercan Doğan şiiri hayatın tam ortasında yası anlatan, ne ki umudu asla elden bırakmayan bir dizge kuruyor; doğacıl, hümaniter, toplumcu ve gerçekçi bir yönseme bağıntısı içinde kalıyor. O kadar ki akustik bir tonda söz dizinlerinden taşan yas ile mavi arasında esen o kadifemsi esintiyi yüzümüzde duyuyoruz. Zêmar’ın kırık, hazin bir derdi var; öleyaz yaraları var. Öyle ki yas, sevincin üzerinden çevrimlenerek duruyor. Eser kâh fırtınalı kâh su gibi durgun kâh hüzünlü ama ille de güç ve umut dolu dizelerle taşıyor. Yaşama şevki veriyor, umut ve direnç üretiyor, gel ki kulağımıza da usulca şöyle fısıldıyor Ercan Doğan:
“Ha ji te re sê darikên niftike Tu ye sê caran bidi qîran û bivêji … Biweli de Biweli de Biweli de… Li her şewqa heyvek sêzdeh şewî ! Ez ê di sisêyê şevê de li ba te bim Li Amediyê Li Amedê Li Amûdê..! De êdî çarçirayan netefînin di bextê wê de me.” (s. 29)
Umudu hak etmek için ilkin direnmeye başlamak gerekir! Kayaları yarıp boy atan dağ menekşeleri gibi. Değil mi ki o menekşe umuttur dağlarda kayaları kıran! Zaferden olduğundan daha çok direnmede ilham ve insanlık dramı vardır. Zêmar’ın yapı taşlarını genel bir tanımlama dâhilinde; ses, ahenk, ton, bakış, ışık, renk, sezgi gibi başlıklarla özetlenebilir. İyi bir şiirde tüm bunların yanında belki de en çok aranan bir yapı daha var ki o da anlam. M.Mungan, “Şiirin anlamı yapının yalnızca bir ögesidir; varoluş nedeninin tamamı değildir’’ der. Zêmar olay ve durum odaklı hikâye örüyor. Bu hikâyenin dip dalgasını kadınlar oluşturuyor. Bu hikâyeli şiirde kadınlar şarkılarını çığırıyorlar. Bazen apaçık bazen kapalı imgelerin, kırık dizelerin, ses boşluklarının, ünlemlerin, sembollerin anlamını derinleştiren kadın duruşu oluyor. Devrimci Kürt kadınları hayatta ve kavgada eksen karakterler biçiminde temsillerini buluyorlar. Hani bir romanı özetlerken istenen o ana fikir gibi hani bir filmin kırılma noktasını tespitte zorlanırız ya işte şiir de bu daha bir çetindir; zira her dize bir özettir, bir atom tümcesidir. Yine de deneyelim; Zêmar “vaktimiz yok onların matemini tutmaya” diyen ayak izlerine basarak bir erkeğin kadınlara yaktığı devrimci bir ağıt öbeğidir.
“Nizanım ji ber çi ye/Kefa destê min dişewite Ji wi agirê ku/Bi kirasê dayika min ketiye.” (s. 25)
Zêmar’da klasik şiir ile modern şiir harmanlanıyor. Bilgi kadar söz hünerleri de sergilenmiş. Modern şiir, sözden biçime doğru ve çoğunlukla biçimi söz yaratmış. Artık şiir okumak için yazılıyor. Ercan Doğan şiir söylüyor. Hem serbest şiirin yordamını hem de klasik şiirin terbiyesini dizelerinde vücuda getirmiş. Bir bakıma klasik Kürt halk şiir geleneğinin evrimsel serüvenine katılmış. Kürt şiiri kritik bir dönemeci geçerken Zêmar politik ahlaki tutumu estetik poetik bir kaygıyla bütünleştirmesi.
“Lê hestiyên ku di zimanê minde hen e yek bi yek dişkên, dipelixin Rehên ku di asoyê hişê min de hen e Ta bi ta diqetin, difilitin” (s. 62)
T.S. Eliot der ki bir ulus şairler yaratmazsa o ulusun konuşma dili de bozulur ve belki de daha güçlü bir dilin içinde eriyip gider. Eserin dili estetize edilmiş bir direnç dilidir. Bir dil şenliği, bir dil karnavalıdır. Her kelime diğer kelimelere anlam katacak şekilde yerini bulmuş. Şiirlerde kelimeler ne hak ettiklerinden az, ne çok yer işgal etmiş. Yeni ve eski, günlük ve akademik kelimeler tam bir kombinasyon ve ahenk içinde ortak bir müziğin ritmine ayak uydurmuşlar. Zêmar’da dil şiirin evidir; o tema kadar aktördür; derinlerinde inildikçe bir arkeoloji, bir dil kazısı ayan oluyor. Ercan Doğan dilin çeperlerini örselemeden onun doğal dünyasının yüreğinde kalarak su gibi, süt gibi, bal gibi akar buluyor. Bu, hayatın akarıdır. Zêmar’da dil duygunun evidir; düşünce evrensel olduğu halde duygular toplumlara hastırlar. Yabancı bir dilde ifade edilen bir duygu ana dilden farklı bir duygudur. Zêmar, kendi evinde otantik duygularla hemhâl oluyor.
‘’Qe xêrxwazek jî nalezîne nayê? /Ka ez ê gemara dengê xwe /Bi hêwana kîjan guhî-xim’’ (s. 45)
Zêmar’da dil ses’in evidir; Zêmar yani ağıdın atomları seslerden oluşmuş. O, ışıklı bir ses gülünün yüreğinde boy atan bir şiirdir. Tıpkı bir ressam, bir heykeltıraş gibi şair de kullandığı maddeye sadık kalmalıdır; burada şair yarattığı melodi ve ahenk işittiği doğal seslerden bulmuş gibidir. Ve… Zêmar sessizliğin evidir. Orada yazın yarattığı sessizlik bir çığlık halinde dolaşıyor! Ercan Doğan, engin maviliklere doğru Zêmar’la sözünü kanatlandırmış.
Yazar: Ercan Doğan
Kitap adı: Zêmar
Yayınevi: J&J,
2019