Eğitimde, iş hayatında, sporda başarının ödülü bellidir. Diploma, para, ün, kupa vb. Politikada ise kazanmanın ödülü başkalarının adına karar verme,kural koymadır. Politikayı vazgeçilmez kılan budur. Uzun süre iktidarda kalanların kendisini dev aynasında görmesinin, dokunulmaz sanmasının ve en ufacık bir kaybetme korkusu karşısında paniğe kapılmasının nedeni de budur. Bilirler ki, kaybettikleri gün, kendileri hakkında karar verenler başkaları olacaktır. Hele diğerleri hakkında verdikleri kararlarda elleri kolları bağlı olmasın diye hukukun, teamüllerin dışına taşmışlarsa, korkuları daha da büyük olur.
Onun için tek düşündükleri kazanmaktır. Kazanmak, kazanmak, hep kazanmak!
Sadece kazanmak da yetmez bir süre sonra…Ne yapıp edip, kazananın her şeyi aldığı, kaybedenin geleceğinin, kazananın vicdanına kaldığı bir düzen kurmaya çalışırlar.
Günümüzde iktidarların meşruiyet kaynağı ne kaba kuvvetin gücü ne de tanrının onu kutsayan elidir. Çoğunluğun rızasıdır. Demokrasi içi ve demokrasi dışı rejimlerin ayrıldığı yer de burasıdır.
Demokrasi içi rejimler bu rızayı, çoğulcu bir yapıyı garanti eden ve bunu toplumsal bir sözleşmeye bağlayarak kapsayıcı kurumsal yapılarla ve serbest ve adil seçimlerle üretirken, demokrasi dışı rejimler için rıza, sandıktan çıkan çoğunluktur. Çoğunluğun sağlanması için sandığın meşruiyetini zedeleyen hiçbir uygulamadan kaçınmazlar.
24 Haziran’da böyle bir seçim yaşadık. Temsilde adaletin olmadığı, serbest seçim hakkının engellendiği ve eşit olmayan bir yarış ortamında, aslında 2015 Haziran seçimlerinin tekrarı ile başlayan yeni rejime OHAL altında çoğunluğun rızası alındı.
Ancak, ne olursa olsun kazanmak için yola çıkan Erdoğan’ın işi de hiç kolay değil. İttifaka yaslanmadan Cumhurbaşkanı seçildiği günden bugüne oyları 11 puan erimiş. Parlamentoda da tek başına çoğunluğu kaybetti. Bu nedenle MHP artık küçük ortak değil, Erdoğan’la eşit ortaktır. Üstelik bunu sağlayan da bizzat Erdoğan…Milliyetçi, tekçi söylemiyle ve sıfır baraj güvencesiyle MHP’ye bu imkanı sağladı.
Koalisyonlar istikrarsızlığın kaynağıdır diye yola çıkan Erdoğan’ın, şimdi bu devletin sahibi benim diyen bir koalisyon ortağı var. Hem de çok dişli bir ortak.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Sefer Aycan, “Bundan sonra Meclis’te siyaseti MHP yapacaktır. Biz ne dersek, o olacaktır. Bugün MHP Meclis’te kilit konumdadır ve MHP’nin genel başkanı hem Recep Tayyip Erdoğan’ı kurtarmıştır, hem Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurtarmıştır” diyerek bunun altını çizmiş. Her ne kadar Aycan, bu açıklamanın ardından görevden alınmışsa da, Bahçeli seçim akşamı “Millet denge ve denetleme görevini bize vermiştir” sözü ile MHP’nin pozisyonunu önceden belirtmişti. Aycan’ın bu görüşünün MHP tabanının görüşü olduğu da sır değildir.
Ama Erdoğan’ın nasıl bir ortakla yürümek zorunda olduğunu ve yeni rejimin ana hatlarını,en yalın haliyle, organize suç örgütü liderliğinden tutuklu bulunan Alaattin Çakıcı’nın Erdoğan’a yazdığı mektupta bulabiliriz. Çakıcı; “Devletin sahibi sen değilsin” diye seslendiği Erdoğan’a “Cumhur İttifakı’na oy verenler sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine değil, devletin bekası için sevse de sevmese de beka sorunu yaşayan devletimiz için sayın Tayyip Erdoğan’a oy vermiştir. AKP’li olmayan ama devlet bekası için ona oy veren ve verdirenlerin onun selamına ve teşekkürüne ihtiyacı yoktur!” diyor.
Bu mektup, yeni Türkiye rejimine damgasını vuracak koalisyonun omurgası ile ilgili yeterince fikir veriyor. AKP’nin yeni Türkiye projesinin ince ayarlarını artık MHP yapacaktır. Nitekim daha ilk gün OHAL kalkmamalı diyerek işaret fişeğini ateşlemiştir.
Erdoğan’ın asıl rakibi ise Türkiye’nin reel sorunlarıdır. Toplumsal kutuplaşmadan ekonomik krize kadar, yaratıcısı olduğu sorunlarla MHP kıskacı altında mücadele edecektir.
Kaldı ki, bu seçimler toplumda varolan kutuplaşmayı daha keskin hale getirmiş, tam anlamıyla toplumu ortadan ikiye yarmıştır. Demokrasi içi kapsayıcı kurumsal yapı tahrip edildiği için bu çözülmeyi durdurmak kolay görünmüyor.
Yükselen kur, artan faizler, yüzde 15’lere doğru çıkan enflasyon, milli gelirinin yüzde 6.5’uğuna ulaşan cari açık ve toplam 453 milyar dolar dış borcuyla incecik bir buz üzerinde yürüyen ekonomi ise Erdoğan’ın baş belası olacak gibi…
Özetle, ne olursa olsun kazanmak önemli, kazanan hepsini alır diyen Erdoğan’ın işi şimdi çok daha zor. Türkiye’yi soktuğu kurt kapanında kendisi de mahsur kaldı. Kazananı olmayan bir seçim oldu bu. Hem Erdoğan kaybetti hem de Türkiye!