Bugün hem Gazi hem de Qamişlo katliamlarının yıldönümü. Gazi Katliamı tanığı Şevket Yavuz anlattı: Gazi Mahallesi Katliamı’nda kahvesi taranan Şevket Yavuz: Bu ülkede bu katliamlar ya Alevilere ya da Kürtlere yapılıyor. Hem Alevi hem Kürdüm, ikisinden de payımızı alıyoruz
Yadigar Aygün
Türkiye tarihi aynı zamanda bir katliamlar tarihi. Nerdeyse her takvim yaprağına bir katliam düşer. Bugünün takvim yaprağında 12 Mart 1995 Gazi Katliamı var. 1990’lı yılların kirli savaş döneminde Kürt illeri kontr-gerillanın faili belli cinayetleriyle çalkalanırken, kirli savaş adım adım batı kentlerine de taşındı. Büyük metropollerin kenar mahallerinde Kürt Alevi ve sol güçlerin yoğunlaşması, o dönemin özel savaş rejiminin dikkatini çekti. Bölgede her gün cinayet işleyen devletin JİTEM şebekesi, bu kez Gazi Mahallesi’nde ortaya çıktı. Gazi Mahallesi olaylarında 30’a yakın kişi katledildi, yüzlerce kişi de yaralandı. Aynı gün fakat farklı bir yılda ise bu kez Suriye’de bir katliam yaşanacaktı. Tarih 12 Mart 2004’ü gösterdiğinde Rojava’nın Qamişlo kentinde bir futbol maçında Esad Rejimi’nin Kürt katliamı yaşanacaktı. Tarih, yer ve ülke farklı, fakat katliam politikası aynıydı. Saldırılarda 52 kişi yaşamını yitirdi. Qamişlo Stadı tribünlerinde Esad Rejimi’nin Kürtlere uyguladığı baskı ve asimilasyon politikalarını protesto eden Kürt taraftarlara rejim yanlısı güçlerin saldırısı gerçekleşti. Her iki katliam da halkların hafızasında derin izler bıraktı.
Gazi’de neler yaşandı?
12 Mart 1995 günü akşam saatlerinde İstanbul’da Kürt Alevi yurttaşların çoğunlukta yaşadığı Gazi Mahallesi’ndeki dört kahvehane ve bir pastane aynı anda kimliği “belirsiz” kişilerce bir taksiden otomatik silahlarla açılan ateşle tarandı. Saldırılar sonucu Halil Kaya adlı bir yurttaş hayatını kaybederken, beşi ağır, yirmi beş kişi yaralandı. Faillerin olay yerinden uzaklaştıktan sonra gasp ettikleri taksinin şoförünü öldürdükleri ve taksiyi ateşe vererek kaçtıkları anlaşıldı. Olayların ardından çok sayıda Alevi yurttaş Gazi Mahallesi’nde toplandı, kolluk güçleri katliamı durdurmadığı için halk talepleri için polis karakoluna yürüdü. Polis halkın üzerine ateş açtı. Açılan ateş sonucu Mehmet Gündüz adlı bir yurttaş yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı. 13 Mart günü olayı protesto etmek için İstanbul’un dört bir yanından gelen yaklaşık 15 bin kişi polis karakoluna tekrar yürüyüşe geçti, çevik kuvvet ve özel timlerle desteklenen polislerle tekrar ateş açıldı. Saldırılar sonunda on beş kişi hayatını kaybederken, aralarında gazetecilerin de bulunduğu birçok kişi yaralandı. Aynı gün İstanbul Valiliği, Gazi Mahallesi ile iki mahallede, Zübeyde Hanım ve Esentepe mahallelerinde sokağa çıkma yasağı ilan etti. Gazi Mahallesi’ne giriş ve çıkışlar polis kontrolüne alındı. 14 Mart günü cemevi önünde toplanan kitlenin kendi arasında çıkardığı komite 4 maddelik bir istek listesi hazırladı ve istekleri yerine getirilmezse protestoların devam edeceğini bildirdi. Yapılması istenen 4 madde ise şunlardı; Cenazelerin verilmesi, sokağa çıkma yasağının iptal edilmesi, gözaltındakilerin geri verilmesi, asker ve polisin bölgeden çekilmesiydi. Bu istekler reddedildi ve aynı gün içinde 15 kişi daha polis saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. 14 Mart günü, Gazi Mahallesi’ne askeri birlikler sevk edildi. Yine aynı gün Gazi Mahallesi’nde yaşanan katliam nedeniyle Ankara Kızılay Meydanı’nda çıkan olaylarda otuz altı kişi yaralandı. 15 Mart’ta eylemler Ümraniye’ye de sıçradı. Ümraniye’de 4 kişi yaşamını yitirdi. 6 Mart’ta dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, olayların yatıştırıldığını söyleyerek bölgedeki sokağa çıkma yasağının kaldırıldığını açıkladı. Gazi Mahallesi Katliamı’nda 40’a yakın ölü ve yüzlerce yaralı vardı. Dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun, Emniyet Amiri Necdet Menzir’in, Mehmet Ağar’ın ve İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’nin istifaları istendi. Ancak istifa yerine Kozakçıoğlu ve Menzir, bir sonraki dönemde DYP’den milletvekili oldu.
Gazi Mahallesi katliamında kahvesi taranan Şevket Yavuz, katliam sırasında ve sonrasında yaşadıklarını gazetemize anlattı.
Panzerleri sürdüler
Gazi Mahallesi’nde gerçekleşen katliamın planlanmış, daha önceden hazırlanmış olduğunu söyleyen katliamın tanıklarından Şevket Yavuz, yaşadıklarını anlattı. Yavuz, yaşanan katliamı anlatırken hala o günün acısını yaşıyor. Yavuz, “10-15 gün önceden cemevlerimize yönelik saldırı olacağı konusunda kuşkulanmıştık. Gelen giden araçlardan şüphelenmiştik. Herhangi bir saldırıya karşı cemevlerimizde nöbet tutuyorduk. 12 Mart günü kahvem tarandı. Bir pazar günüydü. Kahvemiz 2 katlıydı, üst kata çıkmıştım. Aşağı indim, 3 metre kala kahvem tarandı. 2 tane taksiden uzun namlulu silahlarla sakallı kişiler kahvemi taradı. Halil amca vefat etti. Alevi kahveleri tarandı. İnsanlar, çocuklar kendinden geçmiş durumdaydı. Yaralıları sağlık ocağına götürdük. Benim kızım üstünü başını yırtıyordu. Cenazelerimizi almaya çalıştık. Cemevinden çıkıp cenazelerimizi mezarlığa götürürken panzerleri üzerlerimize doğru sürdüler. Orada ezilebilirdik. O gün böyle bir katı, acımasızca, vicdansızlıkla karşılaştık. Kahvelerimizi devletin içindeki faili meçhul cinayetleri işleyen çeteciler taradı” dedi.
Sorumlular yargılanmadı
Türkiye’de yaşanan katliamları hatırlatan Yavuz, gerçekleşen katliamların hala aydınlatılmadığına dikkat çekti. Yavuz, Gazi Katliamı’nı gerçekleştiren asıl sorumluların yargılanmadığının altını çizdi. Yavuz, “Gazi Mahallesi’nin çoğunluğu Alevi mahallesi olduğundan dolayı bu bölgede nasıl Alevi-Sünni kavgası çıksın diye bu katliamı gerçekleştirdiler. Bu kalleş katliamı yapan onursuzlara karşı Gazi halkı çok tepkili davrandı. Bu katliamın acısını hala yüreklerimizde hissediyoruz. Devletin kendi içerisindeki kişiler bu katliamı kimin yaptığını biliyor. Bu ülkede adalet sağlanmış olsaydı, samimi bir devlet olsaydı şu ana kadar faili meçhul cinayetler, bu kanlı katliamları yapanlar karanlıkta kalamazdı. Suçu işleyenleri bulmak isteselerdi yüzde yüz bulurlardı. Madımak Katliamı, Çorum Katliamı gibi büyük katliamlar yaşadık. O kadar acılarımız büyük ki. Cayır cayır 37 insanımızı Madımak’ta diri diri yaktılar. Bu katliamları yapanlar bu ülkenin yüz karalarıdır. O yobazlar kana doymuyorlar. Bu ülkede bu katliamlar ya Alevilere ya da Kürtlere yapılıyor. Hem Alevi hem Kürdüm, ikisinden de payımızı alıyoruz. Bu toplumda sürekli bir katliama uğruyoruz” diye konuştu.
‘Mücadele edeceğiz’
Yavuz, toplumda Alevilere, Kürtlere, Lazlara ve azınlıklara yönelik nefret söylemi ve ırkçılığın devam ettiğini vurguladı. Artan nefret söylemine, ırkçılığa, katliamlara karşı sonuna kadar mücadele edeceklerini söyleyen Yavuz, “Dönem dönem hala Alevilerin evleri işaretleniyor. Alevileri düşman olarak gösterip toplumla karşı karşıya getiriyorlar. Bazı kesimler bundan nemalanıyorlar. Biz bu ülkede Aleviyiz, Kürdüz, Lazız, Çerkesiz, Rumuz, kısaca hepimiz kardeşiz. Kardeşliğimizin bozulmaması için mutlaka nefret söylemlerini, ırkçılığı bitirmek zorundayız. Her gittiğimiz yerde yaşadıklarımızı anlatıyoruz. Anlatmaya da devam edeceğiz. Bunun mücadelesini veriyoruz. Gazi Katliamı’nı konuşurken tüylerimiz hala diken diken oluyor. Neler yaşadık, Allah kimsenin başına vermesin. Çocuklarımız, ailelerimiz, komşularımız, dostlarımız neler çekti? Gazi Katliamı için Ümraniye’de olsun 1 Mayıs Mahallesi’nde olsun dostlarımız şehit düştü. Onlar bizim onurumuzdur. Onların önünde saygı ile eğiliyorum. Bizler sonuna kadar bu katliamcı zihniyete karşı mücadele edeceğiz. Biz Aleviler bu toplumun mozaiğiz. Sağduyulu olan biz Aleviler kazanacağız” dedi.
Dava süreci ne oldu?
Olaylardan sonra yapılan otopsi sonucu ölen 17 kişiden 7’sinin polis mermisiyle hayatını kaybettiği belirlendi. Gaziosmanpaşa Savcılığı’nın olayla ilgili fezlekesi ile Eyüpsultan Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 polis hakkında “müdafaa ve zaruret sınırını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek” iddiasıyla dava açtı. İstanbul Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan dava kamu güvenliğinin sağlanamayacağı gerekçesiyle Trabzon’a gönderildi. 11 Eylül 1995’te Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan yargılama süreci, beş yıl içinde 31 duruşma yapılarak 3 Mart 2000’de karara bağlandı. Yargılanan yirmi polis memurundan Adem Albayrak dört kişiyi öldürmekten altı yıl sekiz ay, Mehmet Gündoğan iki kişiyi öldürmekten üç yıl dokuz ay hapse mahkum edilirken, (cezalar ertelendi), diğer on sekiz sanık polisin ise beraatine karar verildi. Ancak Yargıtay Albayrak ve Gündoğan hakkında verilen kararı “Haklarında adam öldürme ile ilgili net bir açıklığın olmadığı” gerekçesiyle bozdu. Yargıtay, sanıkların Türk Ceza Kanunu 49. maddesine göre yargılanmasını istedi. Bunun üzerine dava Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde tekrar görülmeye başlandı. Ancak aileler ve avukatlar Yargıtay kararı ile devletin bir kere daha kendini aklayacağı gerekçesiyle davadan çekildiklerini bildirdiler. Tekrar görülmeye başlanan dava üçüncü celsede karara bağlandı. Mahkeme heyeti Albayrak ve Gündoğan’a toplam dört yıl otuz iki ay hapis cezası verdi. Bunun yanında olaydan yıllar sonra çıkan Ergenekon iddianamelerinde olayın içinde emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün parmağı olduğu ileri sürüldü.
Kararın 11 Temmuz 2002’de Yargıtay tarafından onanması üzerine yakınlarını kaybeden 22 kişi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. Yargılama sonucunda mahkeme 27 Temmuz 2005’te açıklanan kararda Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinde düzenlenen, yaşam hakkı ve 13. maddesinde düzenlenen “başvuru yollarının kapatılması” hükümlerine aykırı davrandığı sonucuna vardı. Mahkeme Gazi Mahallesi’nde hayatını kaybeden on iki kişi ile Ümraniye’de katledilen beş yurttaşın ailelerine tazminat ödenmesine karar verdi. Katliamda yaşamını yitiren on yedi kişi için ayrı ayrı otuz bin euro tazminat verilmesine hükmeden mahkeme, böylece Türkiye’yi toplam 510 bin euro tazminat ödemeye mahkum etti. Böylece büyük bir katliam daha cezasızlıkla kapatılırken, yarası kuşaktan kuşağa devredildi.
Qamişlo’nun cevabı özyönetim oldu
12 Mart 2004 tarihinde Rojava’nın Qamişlo kentinde Fetva ile Cihad ismindeki futbol takımları karşı karşıya geldi. Maçın başlamasının ardından Qamışlo halkı, tribünlerde Baas rejiminin Kürtlere uyguladığı baskı ve asimilasyon politikalarını sloganlarla protesto etti. Bu protestolar sırasında ırkçı rejim yanlısı Arap grupları, rejim lehinde sloganlar atarak Kürtlere saldırdı. Bu saldırıların ardından Qamişlo’da yaşayan on binlerce Kürt sokaklara çıkarak “Özgür Kürdistan” sloganları atarak yürüyüş yaptı. Rejim güçleri, rejimi protesto eden Kürtleri silahlar ve tanklarla bastırma yoluna gitti. Çok sayıda kişi yaşamını yitirdi. Düzenlenen cenaze töreninde tabutlar Kürdistan bayrağına sarıldı. Cenazelerde Beşar Esad’ın resimleri yakıldı. Çatışmalar daha da büyüyerek Kobane, Haseke, Amuda, Afrin, Halep ve Şam’a kadar yayıldı. Haseke’de rejim yanlısı Arap gruplar, Kürt dükkanlarını yağmaladı, Kürtler de karşılık verdi. Tüm bu olaylar sırasında 52 kişiyi yaşamını yitirdi, çok sayıda insan yaralandı. Rojava’da kantonların kurulmasından sonra olayların başladığı stadın adı “12 Mart Şehitleri Stadyumu” olarak değiştirildi. Kürtlerin katliama cevabı tüm halkların içinde yer aldığı Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetimi olarak tarihe geçti.