Tarih 14 Mayıs 1994. Saat 11:00 civarı T.P., üç gerilla zanlısı ile birlikte Cobra tipi bir helikoptere bindirilir ve Lice Yatılı Bölge Okulu’nun karşısındaki pistten havalanırlar. Gerisini T.P.’den dinleyelim:
“Uzman çavuş, Abdurrahman’a kapının yanında durmasını emretti ve ‘Öteki dünyada bana da yer ayır’ diyerek adamı ölümüne itti. Abdurrahman aşağı atılmadan önce, uzman çavuş geride kalan üç tutsağa helikopterin sağ tarafındaki pencereden seyretmelerini emretti. Daha sonra Bermal’e kapının yanına gelmesini ve giysilerini çıkarmasını emretti. Bermal reddetti ama çavuş yine de elbiseleri yırttı. Çıplak vücudunu elledi, aşağılayıcı cinsel sözler sarf ederek onu s….. istediğini söyledi ve kızı kapıdan itti. Uzman çavuşun seyretme emrine itaat etmedim. Bakmak çok dehşet vericiydi, gözlerimi kapadım. Nasılsa öldürüleceğimi biliyordum. Zelal de soyulup aşağılandı ve helikopterden atıldı.”
Bu satırlar İnsan Hakları İzleme Örgütü Silah Projesi (Human Rights Watch Arms Project) tarafından hazırlanarak 1995’de yayınlanan “Türkiye’ye Silah Transferleri ve Savaş Yasaları İhlalleri”* başlıklı rapordan. Olayın tanığı T.P. istedikleri bilgiyi vereceğini söyleyerek canını kurtaracak ve aynı gece tutulduğu Yatılı Bölge Okulu’nun açık unutulan penceresinden kaçarak hayatta kalmayı başaracaktı.
Bu da, söz konusu olaydan bir yıl önce yaşanmış başka bir vakaya dair bir asker itirafı: “4.4.1993 günü öğle saatlerinde iki Ağrı Dağı arasında, PKK militanları ile tabura ait askerler arasında çıkan çatışmada yaralı olarak ele geçen aslen Malatyalı, İnönü Üniversitesi 2. sınıftan terk, Doğan isimli militan, Erzurum’a götürülmek üzere çatışmanın ertesi günü bir helikopterle askeri yetkililer tarafından alındı. Fakat hem sivil hem askeri kaynaklardan öğrendim; Doğan çözülmediği için Tendürek Dağı’nda helikopterden atılmış, ölmüştü.”**
Kürt şarkıcı Hozan Serhad’ın da (Süleyman Alpdoğan) 1999 Temmuz’unda Hakkari’de ya canlı olarak veya öldürüldükten sonra helikopterden atıldığı biliniyor.
Helikopterden insan atma, ABD ordusunun Vietnam’daki yaygın pratiklerinden biriydi. Orada görev almış askerlerin itiraflarını içeren, kalabalık bir belgeselci grubunun kolektif ürünü “Kış Askeri” (Winter Soldier, 1972) adlı muazzam belgeselin en başında, bebek yüzlü bir helikopter pilotu esir Vietkong’ların nasıl havadan atıldığını anlatır. Filmde, 1971 başlarında Detroit’te buluşarak günah çıkaran Vietnam gazilerinin ağzından işlenen insanlık suçları, yakılan köylerin, katledilen çocuk ve sivillerin, parçalanan bedenlerin hikâyeleri aktarılır baştan sona; helikopterden atılmak ise silahlı direnişçilere reva görülen bir uygulama.
Fransız ordusunun da hakkını yemeyelim: Helikopterden isyancı atmak, Vietnam’dan önce Madagaskar ve Cezayir’de sömürge karşıtlarına karşı sıkça başvurulan bir infaz yöntemiydi. Cezayir’de denize atılan cesetlerin sahile vurması üzerine ayaklarına beton bloklar bağlanmaya başlanmış ve bu dahiyane çözüm sonradan Latin Amerika diktatörlüklerine ilham kaynağı olmuştu.
Aynı zulüm kültürünün temsilcileri 1973 askeri darbesinde Şili’de, 1976’dan itibaren Arjantin’de benzer icraatları geliştirerek sürdürecekti. Şili’de komünistlerin iğneyle uyuşturulan bedenlerinin demir ray parçalarına bağlanarak Pasifik Okyanusunu’na nasıl atıldığı, Patricio Guzman’ın “Sedef Düğme” (The Pearl Botton, 2015) adlı belgeselinde detaylıca anlatılır. Film adını, kurbanlardan birinin teşhisini mümkün kılan, denizden çıkan ray parçasına yapışmış bir gömlek düğmesinden, ayrıca bir önceki yüzyılda sömürgecilerin Şili’den İngiltere’ye kaçırdığı bir yerli çocuk için ailesine ödenen ‘sedef düğme’den alır.
Cezayir’de, Vietnam’da, Şili’de isyancı muhalifleri tüketemediler, öte yandan o feci suçları işleyen rejimlerin tarihsel akıbeti hepimizin malumu. Dünya sömürge geleneğini işkence yöntemleri alanında da geriden izleyen Türkiye’de neticenin farklı olacağını düşünmek için bir sebep yok. Fark şu ki, tarlada çalışan sıradan köylüleri helikopterden atma seviyesine gelmiş sınır tanımayan bir zulüm rejimi var karşımızda.
İşkence kurbanlarının yaşadığı korkunç travmayı tasavvur etmek biz batıdakiler için zor, fakat birinin geçirdiği hafıza kaybını toplumsal hafızasızlığımızın, kan toplamış gözlerini körlüğümüzün metaforu olarak alabiliriz. Kolektif hafızamızı toparlamaya yeltendiğimiz, Kasım Çakan gibi eski muvazzaflar, o helikopterlerde bulunanlar, pilotlar vs. konuşmaya başladığı, bu konuda filmler yapıldığı zaman ve elbette sorumlulara hesap sorulduğu zaman ancak, barışa bir adım yaklaşmış olacağız.
(*) HRW raporu: https://www.hrw.org/reports/1995/Turkey.htm (Türkçede 1996 yılında “Savaş ve İnsan: Türkiye’de Silah Transferleri ve Savaş Yasaları İhlali, İnsan Hakları İzleme Örgütü Silah Projesi” başlığı ve Ertuğrul Kürkçü’nün çevirisi ile Belge Yayınları tarafından yayımlanmıştır.)
(**) Orduda on iki yıl sekiz ay görev yaptıktan sonra “Hristiyan” olmakla suçlanarak ordudan atılan eski astsubay Kasım Çakan’ın “Assubayken Er Olmak” (Tevn Yayınevi, 2006) adlı kitabından aktaran Nilüfer Zengin Kürkçü, Bianet, 26.08.2008 tarihli haber. Bu kitapta aktarılan suçları soruşturmak yerine kitabın yayıncısının yargıladığını bilmem belirtmeye gerek var mı?