Kürt halkı yıllardır varlığını kanıtlama mücadelesi verdi. Büyük ölçüde kabul ettirdiği bu varlığın bir de özgürleşme sorunu vardı. Kürt halkı bu varlığı ve özgürleşmeyi HEDEP’in temsil ettiği siyasi parti geleneğinde başarabilmiştir
Mahsum Sağlam
Kürt siyasal hareketi Türkiye siyasi tarihinin en çok parti ismi değiştiren ve bu anlamda yenileme yaşayan bir hareketidir. Her dönemin zorlu süreçlerinde kendini alternatif olarak sunarken diğer yandan mücadele devamlılığını istikrarlı bir biçimde sürdürerek gücüne güç katarak ilerliyor. Dünya’nın hiçbir yerinde bu denli yasak, kapatma ve soruşturma ile karşı karşıya kalan başka bir parti yok gibidir.
Peki değişim ve dönüşümü yaratan güç nedir? Tüm saldırı ve baskılara rağmen tutuculuğun bu denli güçlü olduğu bir coğrafyada yenilenme becerisini gösterme nereden kaynaklanıyor? Tüm siyasi öncüleri cezaevindeyken, parti organlarında en aktif rol alan yüzlerce siyasi yasaklısı varken, her iktidarın açıktan hedefi haline gelmiş bu siyasal hareket enerjisini ve itki gücünü nereden alıyor? 15 Ekim’de Yeşil Sol Parti yaptığı kongreyle isim değişikliğine giderek Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) ismini aldı. HEDEP ismi aynı zamanda geçmiş yıllarda kapatılan Kürt parti isimlerinin bütününü çağrıştırıyor. HEDEP’i var eden siyasi gelenek köklü ve Türkiye siyasetini belirleyen bir yerde durduğu için 34 yıllık tarihsel varoluş aşamaları sürecini hatırlamakta fayda var.
Kapatılan partiler
12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından Kürt siyasetinin, 10 yıl sonra yeniden siyaset sahnesine çıkması 7 Haziran 1990’da Halkın Emek Partisi (HEP) ile oldu. HEP adayları 20 Ekim 1991’de yapılan genel seçimlerde Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) listesinden seçimlere katılarak 18 milletvekilini Meclis’e gönderebildi. HEP’i Türkiye ve dünya kamuoyuna taşıyan olay 6 Kasım 1991’deki yemin töreni oldu. Meclis’te yapılan yemin töreninde Amed Milletvekili Hatip Dicle, yeminini okumadan önce, “Ben ve arkadaşlarım bu metni anayasanın baskısı altında okuyoruz” dedi. Ardından Leyla Zana kürsüye yakasında Kürt ve Kurdistan’ı sembolize eden sarı-kırmızı-yeşil renkleri taşıyan bir mendil ve başında aynı renklerde bir saç bandı ile çıktı. Zana yemininin ardından Kürtçe, “Bu yemini Türk ve Kürt halkı adına ediyorum” sözlerini kullandı. Tarihe ‘yemin krizi’ olarak geçen olayın ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, HEP hakkında soruşturma açtı. HEP’in kapatılma ihtimali belirince, 25 Haziran 1992’de Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP) kuruldu. Bu sırada 3 Temmuz 1992’de HEP’e kapatma davası açıldı. Dava 14 Eylül 1993’te HEP’in kapatılmasıyla sonuçlandı. Kürt siyaseti bu olayla ilk kez parti kapatmayla tanışmış oldu. HEP’in yedeği olarak kurulan ÖZDEP hakkında da kapatma davası açıldı.
Kürt siyasi hareketinin kurduğu üçüncü parti ise Demokrasi Partisi (DEP) oldu. 7 Mayıs 1993’teYaşar Kaya’nın başkanlığında kurulan DEP’in ilk milletvekilleri SHP listesinden meclise giren isimler oldu. DEP’in 1.Olağan Kongresi’nden sonra yedi Genel Merkez yöneticisi gözaltına alındı, Genel Başkan Yaşar Kaya da 16 Eylül 1993’te Ankara DGM tarafından tutuklandı. Anayasa Mahkemesi’nin 23 Kasım 1993’te ÖZDEP’i de kapatması üzerine, Kürt siyaseti ikinci kez parti kapatmayla yüz yüze kaldı.
DEP milletvekillerinin tutuklanması
2 Mart 1994’te Hatip Dicle, Leyla Zana, Orhan Doğan, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Şırnak bağımsız milletvekili Mahmut Alınak’ın dokunulmazlığı kaldırıldı. Aynı gün Orhan Doğan ve Hatip Dicle Meclis’ten çıkarken gözaltına alındı. Orhan Doğan’ın başının bir polis tarafından eğilerek arabaya bindirildiği fotoğraf, bu dönemin sembolü olarak kayıtlara geçti. Milletvekilleri 16 Mart’ta tutuklanarak Ankara Merkez Cezaevi’ne gönderildi. Türkiye bu dava nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkum oldu.
Katledilen Kürt siyasetçiler
Kürt halkı yıllardır varlığını kanıtlama mücadelesi verdi. Büyük ölçüde kabul ettirdiği bu varlığın bir de özgürleşme sorunu vardı. Kürt siyaseti özgürlük, demokrasi ve barış sözünü daima yinelemekten geri durmadı. Bu nedenle Türkiye’de Kürtler için siyasal mücadele bedel veren bir yerde duruyor. 90’lı yıllar Kürt siyaseti açısından en zorlu dönemler oldu. Vedat Aydın Halkın Emek Partisi (HEP) Amed İl Başkanı iken 5 Temmuz 1991’de JİTEM tarafından kaçırılıp katledilmişti. Mehmet Sincar ise Hizbulkontra ve devletin derin güçleri tarafından Demokrasi Partisi (DEP) milletvekili iken katledilmişti. Halkın Emek Partisi’nin (HEP) bir dönem Ankara İl Başkanlığı’nı yapan ve sonrasında avukatlığını da üstlenen Kürt avukat Faik Candan, Ankara’da 14 Aralık 1994’te katledildi. Yüzlerce Kürt siyasetçi ve partili yanı sıra sadece partilerinin il ve ilçe binalarına girip çıkan yurtseverler derin güçler tarafından katledildi.
2000’ler ve Kobanê kumpas davası
2000’li yılların başı ve sonrası HADEP, DEHAP, DTP, BDP ve HDP ile siyasal gelenek güçlense de bu süreçte de katledilme, tutuklama ve kapatmalar bitmedi.
HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ile HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, milletvekilleri Abdullah Zeydan, Ferhat Encü, Leyla Birlik, Gülser Yıldırım ve Nursel Aydoğan’ın tutuklanması Kobanê kumpas davası ile bir dönüm noktasını işaret eder. Güçlenen ve yükselen bu siyasal hareket karşısında artık derin değil açık ve yüzeyde alenen bir saldırı ve bitirme çabası içinde oldu devlet.
HEDEP birlik ve varlık
Şüphesiz Kürt siyasi hareketi 34 yıllık direniş gücünü direnen halk gerçekliğinden alıyor. Her seçimde oyunuzu kime vereceksiniz sorusuna verilen cevap ‘oyumu kendime vereceğim’ cevabıdır. Burada parti ismi simgesi çok belirgin öne çıkmaz. ‘Kendime’ sözcüğünün aidiyeti parti ile bütünlük kurma ile ilintilidir. Tasavvufta buna vahdet-i vucut denilir. Birlik anlamındaki vahdet varlık anlamına gelen vucud ile yeni bir anlamı ifade eder. Varlığın birliği ya da birliğin varlığı anlamına gelir ki ulusal olmasa da Kürt halkı bu birliği HEDEP’in temsil ettiği siyasi parti geleneğinde başarabilmiştir. Değişim şart, 21 yy.’da artık sadece ulusal kurtuluş mücadelesinin tek başına anlam ifade etmediği ortada. Bugünün büyük sorunu kapitalist modernite ve onun mahşeri üçlüsü devlet, endüstriyalizm ve kapitalizm olunca buna bağlı olarak ideolojik bir mücadelenin varlığı ancak ayakta durma becerisi gösterebilir. Demokrasi, ekoloji ve kadın özgürlüğünü esas almayanların çağın ihtiyaçlarına cevap olamayacağı aşikâr. HEDEP geleneğinin işte tam burada varlığının nedeni güçlü olabileceğinin ıspatıdır. Sol sosyalist geleneğin mirasının Kurdistan mücadelesine, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Ortadoğu halklarına çözüm modelleri kadar önerme yapabilen geniş bakış açısıyla var olmuştur. HEDEP taze olduğu kadar köklü ve yeşerdiği kadar meyvesi pişmiş bir ağaçtır. Gölgesi demokrasi, özgürlük, barış isteyen herkesi serinletmeye hazırdır.