TDP Başkanı ve eski Kuzey Kıbrıs Eğitim Bakanı Cemal Özyiğit’ten gazetemize çarpıcı değerlendirmeler: Berlin’de T.C. Dışişleri Bakanı’nın müzakerelere Akıncı’yla değil de Özersay’la başlama önerisi yakışıksız olmuştur
Mehmet Ali Çelebi
Bir zamanlar Rumlar ve Türkler arasında karma yerleşimlerin olduğu, sendikaların dayanıştığı Kıbrıs’ta ayrışma derinleşirken, setler yükseldi. Küresel ve bölgesel aktörlerin müdahil olmasıyla daha da çetrefilleşen Kıbrıs jeopolitiğinin düğümü çözülebilmiş değil. Başarısız kalan Kıbrıs müzakerelerinde kilit açacak stratejik hamleler için gözler Ekim 2020’deki seçimlerde. Kuzey Kıbrıs’ta Öğretmenler Sendikası’nın da yoğun çabasıyla 18 Mart 1976’da kurulan Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) ile 18 Temmuz 2003’te Mustafa Akıncı tarafından kurulan Barış ve Demokrasi Hareketi’nin (BDH) 3 Haziran 2007’de birleşmeleri sonucu doğan Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) önemli seçim zaferlerine imza attı. Nisan 2015 seçimlerinde ikinci kez aday olan dönemin cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na fark atıp yüzde 60.5 oyla 4. cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Akıncı, Ekim 2020 seçiminde ikinci kez sandıktan çıkmak istiyor. 17 Kasım 2013’teki kurultayda TDP genel başkanı seçilen Cemal Özyiğit ile seçimleri, müzakereleri ve Doğu Akdeniz enerji denklemini değerlendirdik. Özyiğit, “Çözüm, barış ve hukuk” vurgusu yapıyor.
- Öncelikle gençlik döneminize Kıbrıs adasının siyasi-toplumsal yansımasını, karşılaştığınız sancılı olayları, Rum ve Türk hakları arasındaki ilişkileri sormak istiyorum…
1960 doğumluyum. 1963’te toplumlararası çatışmaların başlamasıyla birlikte karma köylerin çoğu boşaltılmıştı ve 1974’e kadar Kıbrıslı Türkler “sancak” adı verilen bölgelerde yaşıyorlardı. Bu dönemde öğretmenler bir yandan varoluş mücadelesinde yer alıyor, aynı zamanda da Atatürk ilkeleri doğrultusunda laik, demokratik, çağdaş nesiller yetiştirmek için canla başla çalışıyorlardı. Hemen hemen her köyde bir ilkokul vardı ve bu öğretmenler, özellikle 1968’de sendika kurulduktan sonra KTÖS çatısı altında örgütlendiler. 1968’de dünyada başlayan daha eşitlikçi, adil paylaşımcı anlayış, demokratik ve özgür yaşam kavramları, sendikanın mücadelesinin temel değerleriydi. Bu uğurda mücadele veren KTÖS, yönetimle de ters düşmeye başlamıştı. Hatta BEY Yönetimi (Bayraktarlık, Elçilik, K.T. Yönetimi) ile görüş ayrılıkları başlamıştı. Nitekim KTÖS Genel Kurulu’na “empoze bir liste ile müdahale edilmek istenmiş, ancak üyeler tarafından reddedilmişti. 1974’ten sonra Kıbrıslı Türkler kuzeyde toplanmış, böylece okullar yeniden düzenlenmiş ve öğretmenler nezaretinde eğitime yeniden başlanmıştı. Bütün öğretmenler KTÖS’e üye idi. Bunda biraz da ilkokul öğretmenlerinin pek çoğunun Kıbrıs Türk Öğretmen Koleji’nde yetişmiş olmasının da önemli rolü vardır.
- Bir eğitimcisiniz. Genel Sekreterlik yaptığınız Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) sürecine mercek tutmak istiyorum. Rum eğitim sendikalarıyla ilişkileriniz ne düzeydeydi?
1981’de ben de bu okuldan mezun oldum. 1982 sonlarında tek öğretmenli bir köyde mesleğe başladım. Hemen ertesi gün gidip KTÖS’e üye oldum. Benim gibi düşünen arkadaşlarımla birlikte hareket etmeye başladım. Nitekim 1985 yılından itibaren etkin bir şekilde sendika yönetim ve yürütme kurullarında görev almaya başladım. Ben göreve başlamazdan önceki dönemlerde uluslararası bir organizasyonla, sendikamızın yetkililerinin Rum sendikacılarla birlikte Prag’da buluştuğunu öğrendim. 1988 yılında ise “yurtsever, ilerici” sendikalar olarak ve yetkili makamlardan da izin alarak, Rum sendikacılarla görüşmek üzere Güneye geçtik. O zamanlar da yürütme kurulu üyesiydim. 1994 yılında KTÖS Genel Sekreteri oldum. Kısa bir süre sonra sendikamızın Eğitim Enternasyonali’ne üye olmasını sağladım. Diğer sendikalarla birlikte AB ve dünya sendikalarının da katkısıyla, 1995 ve 1997’de Tüm Kıbrıs Sendikalar Forumu’nu organize ettik. O dönemlerde zaman zaman izin alarak karşılıklı ziyaretler gerçekleştirdik. Bu ziyaretlerde Kıbrıs’a barışın nasıl gelebileceğini, iki taraftaki çalışma yaşamının özelliklerini, eksilerini, artılarını konuştuk. Özellikle Rum öğretmen sendikalarıyla şoven eğitimin (hala daha Güneyde çok ciddi anlamda bir şoven eğitim vardır) barışın önündeki en büyük engel olduğunu ve bundan vazgeçilmesi gerektiğini konuştuk. Öğretmenlerin statüleri, çalışma saatleri de konuştuğumuz diğer konulardı.
‘Jurnallemelerle bütçe sıkıntısı yaşattılar’
- Kasım 2013’te yapılan TDP Başkanlığına seçildikten sonra Ocak 2018 Lefkoşa milletvekili, ardından Tufan Erhürman başbakanlığındaki hükümette Şubat 2018’de Eğitim Bakanı oldunuz. Okul Gelişim Modeli (OGEM) projeniz vardı? Bürokratik bariyerler oldu mu? Neler başarılabildi, neler yapılabilirdi?
Hemen hemen herkes ülkemizdeki eğitimden şikayet eder ve ezberci eğitimden söz ederek bunun değiştirilmesi gerektiğini, düşünen, tartışan, konuşan nesiller yetiştirmemiz gerektiğini söyler. Ancak iş değiştirmeye gelince pek çoğu yan çizer. Nitekim ben 2005-2010 arasında bir okulumuzda “tam donanımlı çağdaş bir eğitim sistemi” olan OGEM Projesi’ni deneme amacıyla uygulamaya başladığımda, bana en çok karşı çıkan yıllarımı verdiğim sendikamın yöneticileri oldu. Tabii ben ve bana inanan öğretmen arkadaşlarım, okul aile birliği, Başbakan Ferdi Sabit Soyer ve Eğitim Bakanlığı yetkilileri ile güzel adımlar attık. Ancak 2009’da yapılan seçimle hükümet değişti, göreve gelen UBP’li Eğitim Bakanı da özel okulların ve dershanelerin baskısıyla OGEM Modeli’ni uygulamadan kaldırdı. Ben de bunun üzerine 31 Aralık 2010’da emekli oldum ve aktif siyasete atıldım. Yıllarca dolaylı olarak katkı koyduğum sosyal demokrat hareketin temsilcisi olan TDP’de görev aldım. Önce ilçe başkanı, ardından genel sekreter ve 17 Kasım 2013’te de parti genel başkanı oldum. 7 Ocak 2018’de yapılan genel seçimlerde Lefkoşa milletvekili seçildim ve kurulan “dörtlü koalisyon hükümetinde” de eğitim bakanı olarak görev aldım. Ekibimle birlikte hemen işe koyulduk. İlk olarak “Vizyon 2030” adıyla eğitimde yeni bir sistem için çalışmaya başladık. Önemli mesafeler katettik. OGEM Modeli benzeri bir sistemin tüm Kuzey Kıbrıs’ta uygulamaya konması için bir yandan yasal hazırlıkları sürdürdük. Öte yandan da program çalışmaları ve gerekli bütçenin oluşturulması için çalıştık. Ancak bir de baktık ki, Atatürk’ün “laiklik ilkesi” başta olmak üzere “Hala Sultan İlahiyat Koleji”ni denetlememizden rahatsız olan “bazı çevrelerin” jurnallemesiyle Bakanlığımızın T.C. kaynaklı bütçesinde sıkıntılar yaşandı. Bu jurnallemeler öyle bir boyuta ulaştı ki, T.C. Eğitim Bakanı Sn. Ziya Selçuk beni arayarak ilahiyat kolejini kendilerine devretmemi istedi. Ben bunu kati bir dille reddettim. Bu yüzden kendisiyle görüşmemiz mümkün olmadı. Dörtlü Koalisyon bozulup ben görevden ayrılınca da yeni eğitim bakanı ilk olarak, İlahiyat Koleji’nin devrine yönelik bir adım olan mutabakat zaptı imzaladı. Tabii ki bütün bu zorluklara rağmen attığımız bazı adımların meyvelerini şimdiki bakan topladı, bazı adımlar da yarım kaldı.
- Kıbrıs; kumar, otel eğlenceleri ile, mafyatik ilişkilerden arananların geçiş yeri diye anılır oldu bir dönem. Üniversiteler kendi ülkesinde sınav kazanamayanların para ile diploma aldığı üniversiteler olarak lanse edildi. 2020 penceresinden bakıldığında nasıl bir tablo çizilebilir?
Kıbrıslı Türkler olarak ülkemizin kumar, uyuşturucu ve fuhuş cenneti olarak lanse edilmesi en fazla bizleri rahatsız ediyor. Bu arada şunu da belirtmek isterim ki “KKTC Vatandaşlarının casinolara girmesi yasaktır.” Biz göreve geldiğimizde üniversitelerimizle ilgili de bazı şikayetler vardı. Bunun üzerine gittik. Bu konuda yazılar yazan yabancı basın mensuplarını davet ederek, kendilerine ülke gerçeklerini açık bir dille anlattık. Nitekim daha sonra doğru bilgileri içeren yazılar yazdılar. Bunun yanısıra ülkemizdeki üniversite öğrencileri için bir “kayıt kabul tüzüğü” yaptık. Böylece öğrencilerin ülkemize gerçekten öğrenim görmek için gelmelerini sağladık. Sistemin sağlıklı işlemesi için de diğer Bakanlık ve kuruluşlar tarafından da erişilebilir olmasına önem verdik. YÖK’le işbirliği içinde çalışarak hak etmeden mezun olma yaklaşımlarını ortadan kaldırdık.
Üretim ilişkileri yeniden dizayn edilecek
- Coronavirüs (Covid-19) Kıbrıs adasının iki yakasında Rum ve Türk tarafını da olumsuz etkiledi. Corona salgınıyla birlikte ideolojik-politik, sosyo-ekonomik ilişkiler değişime uğradı. Corona sonrası dönemin karakteri, yeni dönem toplumsal, mesleksel örgütlenme modelleri nasıl olacak sizce?
Hiç kuşkusuz dünyamızı saran “Covid 19 Pandemisi” nedeniyle hepimiz sarsıldık. Pandemi sonrası Avrupa Birliği, ülkelerarası ilişkiler, kısacası dünya yeniden şekillenecek. Bir yandan insanlar “yeni normal yaşam”a alışmaya çalışırken öte yandan da üretim ilişkileri yeniden dizayn edilecek. Her ülke “yerli üretim, yerli istihdam” kavramlarıyla daha çok haşır neşir olacak. Günümüze kadar varlığını sürdüren bazı meslekler süreç içerisinde yok olurken, dünya yapay zeka ve bilgi teknolojilerinin ön plana çıkardığı yeni mesleklerle tanışacak.
‘Bu anlayış Kıbrıs’ta kabul görmez’
- Nerdeyse her kentten yürüyen Baro başkanlarının ve avukatların önce Ankara’ya sokulmadığı, ardından Meclis’e girişlerinin polis tarafından engellendiği ortamda ‘Çoklu Baro yasası’ Meclis’te oylandı. Yerel yönetimlere kayyumlar atandı, İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyükşehir başkanlarına da gözdağı verildi. Bu tür pratikleri TDP olarak nasıl okuyorsunuz ve Kıbrıs’a yansıması olacak mı?
Türkiye’de yürürlüğe giren Anayasa ve adına “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” denen yeni anlayış, çok büyük tartışmaları da beraberinde getirdi. Elbette ki bizim bakış açımız, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yüzünü batıya çevirmiş, ırkı, dini, dili, kökeni, rengi, cinsiyeti, cinsel yönelimi ne olursa olsun Türkiye coğrafyasında yaşayan herkesin en temel insan haklarından, eşit ve özgürce yararlanmasıdır. Hiç kuşkusuz bugüne kadar yaşananların en sağlıklı değerlendirmesini yapacak olan ve bundan sonra atılacak adımların ne olacağına, nasıl bir yön çizileceğine karar verecek olanlar Türkiye coğrafyasında yaşayanlardır. Elbette Türkiye’deki sistemin benzerinin bizim ülkemizde de yaşama geçmesini isteyenler vardır. Ancak şu iyice bilinmelidir ki, böyle bir anlayış Kıbrıs Türk Toplumu tarafından kabul görmez.
Çözüm, barış ve hukuk için…
- Nisan 2020’de yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı seçimleri Corona salgını nedeniyle 11 Ekim’e ertelenmişti. TDP olarak nasıl bir vizyonla hazırlanıyorsunuz. Yeniden seçilmesini istediğiniz Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın yeni dönem paradigması hangi açılara oturuyor? Seçmenden neye karşılık tercih kullanmasını istiyorsunuz?
TDP olarak Sn. Akıncı’nın beş yıllık süre içerisinde ortaya koyduğu “liderlik anlayışı”, tüm toplumu kucaklaması ve Kıbrıs sorununa çözüm bulunması için gösterdiği olağanüstü çaba nedeniyle, onun yeniden seçilmesi için canla başla çalışacağız. Partimize de diğer partilerle aynı mesafede olmaya özen göstermiştir. Temel yaklaşımımız “çözüm ve barış için, uluslararası hukuka dahil olmak için, kendi ayakları üstünde duran ve kendi kendini yöneten bir toplum için AKINCI.”
‘Dışişlerinin önerisi yakışıksız’
- Kıbrıs için barış görüşmelerindeki düğümler çözülemiyor. Seçim sonrası Lefkoşa, Ankara, Atina hattında neler görülebilir.
Kasım 2019’da BM Genel Sekreteri’nin de katılımıyla Berlin’de yapılan görüşmede, her iki toplum lideri yalnızca iki bölgeli, iki toplumlu, siyasal eşitliğe dayalı federal çözümün görüşüleceğini teyit ettiler. Bu görüşmenin de Kıbrıs’ın kuzeyindeki Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen sonra başlayacağı da bilinmektedir. Dolayısıyla seçimden hemen sonra trafik yoğunlaşacaktır. Bu arada geçtiğimiz günlerde (13 Temmuz 2020) Berlin’de Almanya, Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan görüşmede T.C. Dışişleri Bakanı’nın müzakerelere Akıncı’yla değil de Kudret Özersay’la (Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı) başlama önerisi maalesef yakışıksız bir öneri olmuştur.
- Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu neyi hedefliyor?
Sn. Akıncı’nın yerine Kudret Özersay’ı görmek istediklerini işaret ediyor. Seçmene mesaj veriyor. Ancak bu tür yaklaşımlar bizim toplumumuzda ters tepiyor.
- Doğu Akdeniz’deki doğalgaz-petrol aramaları, münhasır ekonomik bölgeler, kıta sahanlığı, adaların kıta sahanlığının olup olmadığı konusunda restleşmeler yaşanıyor, ittifaklar geliştiriliyor. Sizin bakış saçınız nedir?
Bu konuda ilk olumsuz adımı Rum tarafı atmıştır. Kendilerine yapılan, “çözümden sonraya bırakılsın ya da ortak bir komite hidrokarbon konusunda inisiyatif alsın, her iki toplumun hakları da gözetilsin” önerilerini görmezden geldiler. Bunun üzerine Kıbrıslı Türkler de Türkiye ile birlikte adım attılar. Böylece gerilimler yaşanmaya başlandı. Rum tarafı da yeni ortaklıklar kurmaya başladı. Oysa aklın yolu birdir. Bulunacak hidrokarbonun sıvılaştırılıp Avrupa’ya ulaştırılmasının en uygun ve en düşük maliyetli yolu Türkiye’den geçmektedir. Beklentimiz sağduyunun galip gelmesi ve Türkiye ile Yunanistan’ın da dahil olacağı, Kıbrıs’taki her iki toplumun haklarının korunacağı bir düzenlemedir.
- Son olarak ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Rum yönetimine uluslararası askeri eğitim verileceğini açıklamasının anlamı nedir?
Kıbrıs’taki “böl ve yönet” politikalarının mimarları hiç kuşkusuz İngiltere ile Amerika’dır. Dolayısıyla ABD Dışişleri Bakanı’nın yaklaşımını da bu şekilde değerlendiriyoruz. Oysa ülkemizin ihtiyacı Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik adımlar atılmasıdır. İki toplumu yeniden çatıştıracak adımlar, yalnızca bölünmüşlüğün kalıcılaşmasına hizmet eder, barışa değil.
Cemal Özyiğit kimdir?
Cemal Gürsel Özyiğit, 1960’ta Dağyolu’da (Fota) doğdu. İlkokullarda öğretmenlik, okul müdürlüğü yaptı. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası’nın (KTÖS) 1994-97 arası Genel Sekreteri. Eğitim Yönetimi alanında master yaptı. Spor kulüplerinde yöneticilik deneyimi var. 2011’de TDP Lefkoşa İlçe Başkanı. Şubat 2012’den Kasım 2013’e kadar TDP Genel Sekreteri. 17 Kasım 2013’te TDP Başkanlığı’na seçildi. Ocak 2018 seçimlerinde TDP Lefkoşa milletvekili seçildi. Şubat 2018-Mayıs 2019 arası CTP Lideri Tufan Erhürman’ın başbakan olduğu dörtlü koalisyonda Eğitim ve Kültür Bakanı oldu. İngilizce konuştuğu dillerden.