Seçim süreci yaklaştıkça, herkes söylemi ve eylemi ile bulunduğu yeri tarif ediyor. Türkiye siyasetinin bütün hikayesini siyaseten buluşanlar-buluşamayanlar, ittifaklar ve karşıtlıkları oluşturuyor.
Önceki dönemlerden farklı olarak kurulmuş hazır ittifaklar, aleni bir şekilde birlikte hareket eden siyasi yapılar mevcut. Sistem partilerinin ittifakları bu düzeyde aleni bir şekilde gerçekleştirdiği tarih 7 Haziran 2015 seçimleridir. Buna karşılık Kürt siyasi hareketi bir ittifaklar, demokratik ilişkiler siyaseti olarak vücut buldu ve bugüne geldi. Kürt hareketi gizli ittifaklar engellemeyince sistem ittifaklarını alenileştirmek zorunda kaldı. Sistem seçim gibi “sınırlı meşruiyet” koşulları içerisinde kendisini yeniden yapılandırırken karşısında herhangi bir engel, değişimi demokratik bir mecraya taşıyabilecek bir güç istemedi. HDP’nin o tarihten itibaren bu denli yoğun saldırı ve baskıya uğraması, rejimin AKP öncülüğünde dizayn edilme sürecine müdahale etmesinden, değişimin yönünü demokratikleşmeye evirecek bir meydan okumaya girmiş olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye’deki rejim esasen bu yüzyılın başından itibaren bölgedeki üniter/tekçi ve baskıcı rejimlerin yaşadığı bunalımı da aşan bir siyasi krizle yüz yüze kaldı. 90’lı yıllarda yaşanan yoğun çatışmalı süreç, sistemi aşındırdı ve mevcut haliyle işlemez hale gelen rejim, çareyi bir dönem kriminalize ettiği ve dini siyasal amaçları doğrultusunda kullanan yapılarla barışmakta buldu. Gönüllü olarak bu işe aday olan AKP, “üzerindeki gömleği” çıkardığını ilan ederek bu görevi üstlendi. Herhangi bir partinin bu konuda görev almasının yegane yolu Kürt hareketini tasfiye etmeyi amaçlamasıdır. Farklı yol ve yöntemlerle kendisine verilen “tasfiye” görevini başaracağına ilişkin sistemde bir beklenti yarattığı için AKP’ye bugüne kadar yaşama izni verildi. Bir de tabii AKP, egemenliğini kurmak için önündeki en büyük engel olan Kürt hareketinin mutlaka tasfiye etmesi gerektiğine iman etti.
Dolayısıyla Kürt hareketine, dostlarına, müttefiklerine yönelik saldırılar tek başına herhangi bir partinin inisiyatifine bırakılan, dönemsel, günün koşullarına göre gelişen bir durum değil. Bu tasfiye süreçlerinin farklılıkları ile birlikte ortak noktalarının varlığı, 1925’ten 90’lara iz taşıması ve bu süreklilikten kaynaklanıyor. Şark Islahat Planı, İskan Kanunlarının AKP tarafından refere edilmesi bu sürekliliğin göstergesidir. Sistem içerisinde beli bir misyonu olan her siyasi parti bu planın bir parçasıdır.
Tasfiye süreçlerinin başarısının ya da başarısızlığının test edildiği alanlardan biri de kör topal işleyen seçim süreçleridir. Çünkü Kürt hareketinin saldırılara rağmen elde ettiği seçim başarısı toplumsal meşruiyetinin belgesidir, arkasındaki halk desteğine işaret etmektedir. Sistem açısından mesele Kürt hareketinin şu aşamada toplumsal desteğini tümüyle bitirmek değil -çünkü bunun mümkün olmadığını biliyor- mümkünse bu desteği görünmez kılmaktır. Yüzde 10 seçim barajı da, Kürt illerinde silahların gölgesinde sandığa gidilmesi de, halk iradesinin gasp edilmesi de Kürt illerinde devlet partilerinin “Türklük sözleşmesi” kapsamında ittifak kurması da bu planın parçalarıdır. Kürt hareketinin önüne konulan barajlar, bariyerler, engeller yüzde 10 barajını fazlasıyla aşmıştır. Çünkü yüzde 10 barajı artık anlamsız ve geçersizdir. Baraj yeni yöntemlerle örneğin yargı marifetiyle yükseltilmiştir, sistem partilerinin her biri yıkılan bu barajda birer tıkaç görevi görmektedir.
Son dönemlerde HDP’nin AKP ile görüştüğüne yönelik yaratılan algı esasen AKP’yi HDP üzerinden hedef almak değil, Kürt seçmen nezdinde kredisi tükenmiş AKP’yi yeniden parlatmaya yönelik bir girişimdir. Bu oyun 7 Haziran seçimlerinden önce de devredeydi. O dönem bu görevi MHP üstlenmişti ve “Eğer HDP barajı geçerse AKP ile birlikte başkanlık sistemini getirecek” iddiasını gündeme getiriyordu. Daha sonra anlaşıldı ki MHP bununla Kürtleri AKP’ye yedekleyerek başkanlık sisteminin önünü açmak istiyor. Bu oyun tutmayınca MHP doğrudan devreye girdi ve Başkanlık sistemini AKP’ye armağan etti. Bugün MHP’nin kopyası İYİ Parti bu rolü üstlenmiş durumda. Amaç aynı. Dolayısıyla bu iddiayı dile getirenler AKP’nin ortaklarıdır. Dikkat edilirse, “HDP’yi meşru siyasetin bir parçası olarak kabul edemeyiz” diyen AKP, HDP ile görüştüğüne ilişkin iddialara karşı çıkmıyor. Hatta kimse bu iddiaları AKP’ye sormuyor. Bu yüzden HDP’ye karşı baraj sayısal olarak yüzde 10 olsa da siyasal olarak yüzde 100’dür. Bütün güçlerin HDP karşısında buluşmuş olması da onun seçimleri de aşan değişim gücünden, toplumda yarattığı umudun büyüklüğünden ve zafere yakın olmasından kaynaklanıyor.