Rejim, COVID 19 ile mücadele önlemlerini gevşetir, dolu dizgin yaklaşan toplumsal, politik ve ekonomik kriz karşısında halk üzerindeki genel baskı ve şiddet önlemlerini tahkim ederken, HDP topluma bambaşka bir gelecek perspektifi sundu: Toplumun karşısına, açılmakta olan yeni çığırın ima ettiği riskler kadar fırsatları da gören bir tutum belgesi koydu.
Saray’ın bedava propaganda aygıtına dönüşen AA ve TRT ile Erdoğan’ın gözdelerine zimmetlenmiş lağım medyasının HDP’nin çağrısını “susuş komplosu”yla karşılaması eşyanın tabiatı gereği. Ancak özgür basının ve toplumsal ve demokratik muhalefet güçlerinin bu belgenin bağlamını değerlendirmeyi ve dile getirdiği hedefleri irdelemeyi sürdürmesi beklenir. Eş Başkanlar Mithat Sancar ve Pervin Buldan’ın ortaklaşa sundukları belge iki açıdan muhalefet için tarihsel önem taşıyor.
Birincisi, tutum belgesi, tekil dinamiklerin iç içe geçerek oluşturduğu yaklaşan genel krizi, muhalefetin genel söylemine egemen klişelerin ötesine geçerek okuyor. HDP, krizi yazıklanılacak bir hal, bir tür kabus, başlıbaşına bir tehdit olarak nitelemiyor. Tersine toplumsal çelişkilerin kaçınılmaz bir sonucu ve halklarımıza “omuz omuza vererek birlikte mücadele ettikleri müddetçe kendi geleceklerini belirleyebilecekleri fırsat ve imkanlar da sunan” bir süreç olarak değerlendiriyor; muhalefeti, genel toplumsal-politik gidişatı bu ışık altında görmeye davet ediyor.
Bunun da ötesinde HDP, krizi “normal”e iade edilerek değil, krizin derinliğine denk düşecek bir sıçramayla öne atılarak, “israf ve kayırma üzerinde yükselen bu talan düzeninden kurtularak” aşma hedefini sivriltiyor. Dahası, bu hedeflemenin yalnızca iç değil uluslararası değişim dinamiklerini tetiklemesi olasılığını işaret ediyor; “bölgemizin umuda tekrardan yelken açması”na ön ayak olma; “bütün insanlık için bir örnek oluşturma” sorumluluğuna talip oluyor.
İkincisi, HDP bu “tutum belgesi”yle “aşağıdaki” toplumsal dinamiklerin işleyişinin “yukarıdaki” kaçınılmaz sonuçlarını bu çatışmaya denk düşen bir siyasal bağlama yerleştiriyor. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin “içinde bulunduğumuz siyasal krizin ve çözümsüzlüğün başlıca kaynaklarından” olduğunu saptayarak muhalefeti kuvvetle uyarıyor: Mevcut rejim içinden geçerek politik kurtuluşa ulaşmak bir hayaldir. Daha öteye giderek özgürlük ve demokrasinin bürüneceği somut siyasal biçimi HDP’nin temsil ettiği güçleri kapsayan yeni bir sınıf kompozisyonuna dayandırarak formüle ediyor: “Sosyal ve demokratik cumhuriyet”.
HDP, böylece, kendi program hedefleri ile muhalefetin ortaklaşacağı hedefler arasında ilk kez bu ölçüde bir yakınsama yaratmayı başarmış oluyor. HDP’nin bu yönelişi, kerameti kendinden menkul bir maksimalizmin eseri değil. HDP’nin, krizin muazzam derinliğine eşlik eden önerilerine programatik yönelimi yol gösteriyor. Bu, sıçrayış, başlıca toplumsal ve ekonomik program ve talepleri statüko çıpasına bağlı partilerin harcı olamaz. Oysa, kriz, bütün dünyada statükoyu sarsarak ilerlerken, kitleler arasında kapitalizmin ötesine geçme ihtiyacını her gün daha çok körüklüyor; ABD’deki isyan dalgası bu bakımdan uygulamalı bir ders gibi gözlerimizin önünde akıp gidiyor. Radikal mücadele biçimleri ve radikal çözüm önerileri halkın son derece yalın temel taleplerinin -“nefes almak”- şiddetle reddinden doğuyor. Kitle hareketi ne kadar genişlerse talepler o ölçüde birbirine ekleniyor. Ancak bu muazzam kitle hareketi, böyle bir programdan yoksun olduğu için sönümlenme riskiyle de yüz yüze. HDP ise “Yeni Yaşam” sloganının özetlediği programıyla, kriz derinleştikçe serpilecek kitle hareketinin politik bağlama yükselişi için başlı başına bir güvence oluşturuyor.
HDP’nin tutum belgesi öte yandan, partinin kendisi ve tarihsel rolü hakkında son derece berrak bir görüşe sahip olduğunun da bir göstergesi. Belge, özgül politik konumunu “halklarımızın demokrasi, özgürlük ve adalet ihtiyacının dili ve bilinci” olmakla gerekçelendirirken, “demokratik güçlerin genişleyen ittifakı” içindeki rolünü de ittifakın “demokratik ve özgürlükçü insanlık değerlerine bağlanması”nı sağlayan kitle hareketinin düzeni aşan talepleriyle ittifaklar sistemi arasındaki bağlayıcı halka olarak belirliyor. Kendisini de “bu hedeften hiçbir baskı ve zor nedeniyle vazgeçmeme” teminatıyla bağlıyor.
HDP, kuru sıkı iddialar ve boş böbürlenmelerden uzak teminatının güvenilirliğini kitlelerle olan organik bağlarına; doğruluğu pratikte sınanmış taktiklere, siyasal ve toplumsal ittifak deneyimlerinin kanıtlanmış başarılarına dayandırıyor: Halkların Demokratik Partisi, bütün gücünü “Saray iktidarına teslim olmayan […] halk direnişinden ve halklarımızın gelecek umudu”ndan alıyor ve kendisini “bu umudun gerçeğe dönüşeceği yolu açmak” ve “bütün toplumsal ve demokratik muhalefet güçleriyle birlikte bu hedefe yürüyüşünü sürdürmek” le görevlendiriyor.
HDP’nin bu tutumu bir “kuğu çığlığı” olarak kalmayacak. Nedeni çok basit ve yalın: HDP çöken değil, yükselen güçlerin; yenilmekte olan değil direnen güçlerin sesidir; tek başına boşlukta yankılanan yanık bir haykırış değil, mücadele halindeki güçlerin tok sesli korosudur. HDP halktır.