HDP’ye dönük yapılan eleştiri ve suçlamaların dönem özellikleriyle bağı olsa da, aslında geçmişten kaynaklanıp gelen zihinsel bir faaliyetin güncelleşmiş halidir. HDP herhangi bir partinin oluşumuna benzemeyen ve kendi özgünlüğü önde olan bir oluşumdur. Yani, bir grup insanın parti kurmak amacıyla toplanıp oluşturabildiği oluşumla mukayese edilemez. Öyle ele almak baştan temel bir sapmaya uğratır. Yanlış eleştiri ve değerlendirmelere götürür. Dolaysıyla HDP’den beklentileri de çok farklılaştırır ve yanlış sonuçlara yol açar. Rol ve misyonunun ötesinde ağır bir yükün altına koyar. Bu durum hiç de gerçekçi değil, HDP’yi haksız ithamlara maruz bırakabilir; ağır eleştiri ve suçlamalara zemin olabiliyor.
Son zamanlarda yapılan eleştiri ve yer yer de suçlamalara kadar uzanan yaklaşımlar bir yanıyla kaynağını HDP’ye yüklenmek istenen rolüyle ilgilidir.
HDP oluşumu HEP’e dayanan, bir yönüyle onun birikiminden beslenip gelişen, Türkiye devrimci ve demokratik zeminiyle buluşmayı hedefleyen bir yapılanmadır. Ancak şimdilik dayandığı temel kitlesel taban Kürt dinamiğidir. Kürt dinamiğinin şekillenmeye başladığı süreç, 1970’lerdir. Yani özgürlük düşüncesinin doğuş zamanıdır.
1990’larla birlikte Özgürlük hareketi Kürt halk desteğine ulaştı. Kitlesel diriliş ve direniş açığa çıktı. HEP yolculuğu açığa çıkan bu yeni toplumsal dinamik zemine dayanmasıyla başlar. Demokratik siyasal alanda HEP ile başlayan süreç inişli çıkışlıdır. HEP kapatılır. Onun yerini DEP alır. Ardından yeni kapatılmalarla ÖZDEP, HADEP, DEHAP, DTP gibi yeni oluşumlar yerini alır.
Uluslararası komplo ve 2000’li yıllar yeni şartlar ortaya çıkarır. Özgürlük hareketinin önceden gündeminde olan stratejik değişim yapma tasarımı; yeni duruma uygun olarak gerçekleştirilir. Adına Halklar veya Arap Baharı olarak isimlendirilen, Tunus’ta başlayıp tüm Ortadoğu’ya yayılan kitlesel başkaldırılar; Suriye’de iç savaş boyutuna ulaşır. Yine IŞİD vb. cihatçı yapılar, Irak’a, Suriye’ye açıktan yapılan bölgesel ve küresel müdahaleler yeni riskler-fırsatlar ortaya çıkarır.
İşte HDP bu yeni koşullarda önemli bir ihtiyaç olarak oluştu. O ihtiyaçtan ötürüdür ki HDP, HEP ile başlayan geleneğin HDK’ye dayalı bir kongre partisi olarak kuruldu. Dolasıyla HDP değerlendirmesini yapabilmek, mücadelesindeki yeterli ve yetersiz yanlarının doğru tespiti için, bu geniş çerçevede ele almayı zorunlu kılıyor. Kimi duygusal tepkilerle ‘HDP Meclis’ten çekilsin, mevzileri terk etsin’ yaklaşımı manipülasyona açık kapı bırakıyor. HDP karşıtı çevreler bundan yararlanır ve yararlanıyorlar da. Oradan düşünsel ve zihinsel karmaşaya yol açmaya çalışıyorlar. Buna zemin olmamak yurtsever, devrimci ve demokrat olmanın gereğidir.
Kuşkusuz koşullar oluşur, yeni mecralar açığa çıkarsa Meclis gibi yerler de terk edilebilir. Ancak iyi değerlendirmek, doğruluğunun tespiti ve yararının fazlalığı görülüyorsa yapılabilir. Şimdilik bir yararının olduğunu söylemek gerçekçi olmaz.
HDP’nin kökleri yoğunluklu olarak 1970’lere dayansa da, 1968 gençlik hareketine kadar uzanıyor. Zaten HDP’de temsilini bulan, Kürdistan özgürlük dinamiğiyle Türkiye devrimci-demokratik dinamiğinin buluştuğu bir platform oluyor. Diğer bir ifadeyle HDP, Türkiye halklarının mücadele bileşkesinin ifadesidir. Yeni bir hayaldir ya da yeni bir dünya tasarımıdır, programdır.
Yerele dayalı Türkiye gerçeğinde etnik ve dinsel bütün farklılıkları tarif etmeden, tanımlamadan, hakikat verisi olarak kabul eden ve birleşik mücadeleyle yeni bir Türkiye’yi inşa etme yaklaşımı oluyor. Farklılıkları inkâr değil, yaşaması ve kendisini ifade etmesi gereken toplumsal hakikat bilinciyle, iradeleşmeyi önüne bir görev olarak koymaktadır HDP. Çünkü inkâr, gerilim ve çatışmalar yaratıyor. Özgürlüğe değil, despotizme götürüyor.
Hakikat, verili olarak toplumsal gerçekliği tanıma, onun mücadelesini bilme ve buradan birleşik bir aktiviteyi açığa çıkararak demokratik ve özgür bir Türkiye’yi amaçlar. Hedef devleti ele geçirme, yönetme değil, her hakikatin özerklik temelinde kendi kendini yönetme koşullarını oluşturma mücadelesidir. Özgür ve demokratik Türkiye’den kasıt budur.
Ulus-devlet, toplumsal hakikatlerin inkarına dayanır. Ve onları yok etmeyi hedefler. Yok etme iki biçimde tezahür ediyor, biri fiziksel bir değeri asimilasyon yoluyla; farklı kültürleri, dilleri Türk kültürü içerisinde özümsemedir. Yüz yıldır Türkiye’de yaşanan gerçeklik budur. Ve getirdiği sorunlar bilinmektedir. Türkiye’yi bu girdaptan çıkarmak ve herkesi özgürleştirmektir.
Önündeki amaçlara bakıldığında HDP, diğer partiler gibi sistem içi bir parti değildir. Yani, seçimlere girip iktidara gelme ve devleti yönetme misyonu sınırlıdır. Esas misyonu, sistemi dönüştürme, değiştirme ve yeniden yapılandırma amaçlıdır. Çünkü, mevcut devlet sistemi bütün toplumsal varlıkları ret ve inkâr ediyor. Türklük esaslı bir devlet yapılanması söz konusudur. Onun dışında olan her farklılık sistem dışıdır. Dolayısıyla sistem yaşam hakkı tanımıyor. HDP’ye asıl saldırı kaynağı buradan gelmektedir.
Yine HDP öncelikli olarak, Kürt özgürlük dinamiği üzerinde yükselmektedir. Kürt halk iradesini Türkiye halklarıyla buluşturma hedefi vardır. Oluşum gerekçesinden biri de budur. Yani halklar iradesini karşılıklı buluşturarak ortak ve birleşik yaşamı gerçekleştirmektir. Hal böyle olunca devletin Kürt’e yaklaşımı, aynı zamanda HDP’ye de yaklaşımı olmaktadır.
Kürt’ün özgürlük mücadelesi ve diriliş serüveni sürecinde yaşanan olumlu veya olumsuz gelişmeler, birikip güncellenerek HDP’de ağırlıklı vücut buluyor. 1970’ler ve sonraki süreçlerde özgürlük mücadelesine karşı yürütülen negatif söylem; düşünceyi muğlaklaştırma ve itibarsızlaştırma Kürt’ün birleşmesini imkânsız hale getirmek içindir. Daha sonraki süreçlerde her dönemin özelliklerine uygun psikolojik, düşünsel ve ideolojik saldırılar olagelmiştir. Hedeflenen, düşünceyi muğlaklaştırmayla karmaşa yaratma ve o karmaşa ortamında Kürt’ün birleşmesini ve iradeleşmesini imkânsız kılmaktır. 1970’lerde ‘Kürt yoktur ve Kürdüm demek’ suçtur. Cezai yaptırıma tabidir. Hatta Ape Musa’nın ıslık çalması, “Kürtçe ıslık çalıyorsun” diye yargılama konusu yapılmıştır. Kürt yaratılan korku ikliminde, kimliğine yabancılaştırılmış, bellek ve hafızası tahrip edilmiştir. Bırakalım birleşme, birliği ve iradeyi yaratma, üç Kürt’ün yan yana gelmesi bile kendi aralarında kavgaya neden olabilmektedir. Yabancılaşma zirve yapmıştır. Kürt’ün düşüncesi yoktur! Özgürlük hayallerini bile kuramamaktadır. Hal böyle olunca öncelikle Kürt’e düşünce gereklidir. Öncelikli görev budur. Düşünce yoksa irade oluşmaz. Ve özgür yaşam, hayalin sınırlarına bile giremez. Dolayısıyla bu dönem asıl mücadele düşünceyi oluşturma, onun mücadelesini geliştirme olmuştur. Ve belli oranda düşüncenin gelişmesiyle birlikte, pratikleşme de ortaya çıkmaya başlar.
Düşüncedeki bu doğuş serüveni, karşıt düşünsel saldırlar da gelişmiştir. Kürtler vardır diyen kesimler, Türküye devrimci ve sosyalist hareketi olmaktadır. Ancak bu hareketin genel yaklaşımı; “Kürt halkının ayrı örgütlenmesi, işçi sınıfının böler” demektedir. Şiddetli eleştiriler yapılır, yer yer suçlama düzeyine varan yaklaşımlar da açığa çıkmaktadır. Hatta kendisine sol, sosyalist diyen bazı çevreler eleştiri dozajını epey aşan ve özgürlüğün düşünsel çıkışını, ‘Doğu’nun Bozkurtları veya Türkeşçileri’ diye yaftalayan tutumlar yaygınlaştırılmaya çalışır. Türkiye sosyalist hareketi, ‘Kürt vardır ama Türkiye’de devrim yapıldıktan sonra, kendi kaderini tayin eder’ söylemine sarılmaktadır. Yine, ‘sömürgenin sömürgesi olamaz, dolayısıyla Kürdistan sömürge değildir.’ İradeleşmeyen bir halk, kendi kaderini de tayin edemez. Bu yaklaşım Türkiye devrimci hareketi açısından ya görülmemekte ya da görülmek istenmemektedir.
Başlangıçta devletin yaklaşımı ise, “Kürt yoktur” inkarından ötürü doğrudan muhatap almama şeklindedir. Ancak Kürdistan’da işbirlikçi çevreleri harekete geçirme veya dolaylı olarak çeşitli kesimleri etkileme ve saldırtma şeklindedir. Fakat ilerleyen süreçte Kürt bütün saldırılara rağmen özgürlük düşüncesini kurumsal ifadeye kavuşturur ve kitleselleşmenin başlamasıyla devlet, doğrudan fiziksel ve ideolojik saldırılara başlayacaktır. Nihayetinde yükseliş durdurulamayınca devlet, en heybetli yüzünü gösterecek ve 12 Eylül Askeri Darbesi’yle üst düzeyde imha sürecini başlatacaktır.
Öncelikle HDP’nin duruşu ve mücadelesinin doğru anlaşılabilmesi için ’80 öncesi dönemi anımsamak gerekir. Sonraki süreçlerde karşıt saldırılar daha da inceltilmiş, ancak geçmişin deneylerine dayandırılarak sinsilik kazanmıştır.