HDP’li Ayşe Acar Başaran, Meclis’te düzenlenen basın toplantısında açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerinin sonlandırılmasından sonra kimi cezaevlerinde tutukluların yaşamlarını tehlikeye atan davranışlarla karşı karşıya olduklarını söyledi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcüsü ve Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran ile Batman vekili Necdet İpekyüz, açlık grevleri ve ölüm oruçlarının sona ermesinin ardından tutuklulara yönelik yaklaşımlar ve yaşadıkları sağlık sorunlarına dair parti Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda ilk olarak Ayşe Acar Başaran konuştu. Başaran, açlık grevleri ve ölüm oruçlarının sonlanması üzerine gelişmeleri yakından takip etmek için parti bünyesinde Kriz Koordinasyon Merkezi kurduklarını belirtti.
‘Yaşamların tehlikeye atan davranışlarla karşı karşıyayız’
Bu merkezlerin farklı bölgelerde kurulduğunu dile getiren Başaran, “TTB, SES, ÖHD, İHD’li avukatlarla birlikte kriz masamızı oluşturduk. ÖHD ve ÇHD’li arkadaşlarla cezaevlerine ulaşarak ortaya çıkan sağlık sorunlarını TTB ve SES üzerinden çözmeye çalıştık. Birçok sorunu çözsek de halen tutsakların yaşamını tehlikeye atan tutum ve davranışlarla karşıyayız. Cezaevlerine hastane yönetimlerine çağrı yapmak, bir taraftan da uyulması gereken kriterleri açıklamak için buradayız” dedi.
‘Van cezaevi tehlikeli tutum içinde’
Başaran, bu konudaki sözlerini şöyle sürdürdü: “Birçok cezaevinde ortaya çıkan krizler, cezaevleri yönetimleri ile görüşerek çözüldü. Ama özellikle Van Cezaevi’nde, cezaevi idaresinin tehlikeli ve keyfi bir tutumu olduğunu belirtmek isteriz. Cezaevi idaresi ile kurmak istediğimiz iletişim engellenmek istenmekte. Ramazan ve farklı yoğunlukların olduğu gerekçesiyle randevularımıza talep verilmemekte. Yine Van Barosu ve TTB’nin girişimlerine cevap verilmemektedir. 27 Mayıs akşamı 9 kişinin yanlış beslendikleri için hastaneye kaldırıldıkları tarafımıza iletildi. 8 tutsak sağlıklı koşulların olmadığı mahkûm koğuşunda olmayı reddettiği için tutsakların tedavileri yapılmamıştır ve hala cezaevinde herhangi bir sevk yapılmamıştır.
‘Kan kusmalarına rağmen…’
Elazığ Cezaevi de bir kriz ve sorun olarak karşımızda duruyor. Elazığ 1 Nolu Cezaevi’nde bulunanlar açlık grevlerini sonlandırdıktan sonra hastaneye sevk edilmek istemişlerdir, ancak bu tutsaklardan herhangi biri hastaneye kaldırılmamıştır. 27 Mayıs akşam saatlerinde tutsaklar revire çıkartılmış, kan tahlilleri alınmış ancak ciddi kilo kaybı olmasına rağmen diyet listesi hazırlanmamış ve takviye yapılmamıştır. Yine tutsakların sağlık sorunları yaşamaması için kantinde gerekli gıdalar bulundurulmamakta ve buna direnilmektedir.
27 Mayıs’ta açlık grevini bitirdiklerini, tedavi olmak istediklerini idareye bildiren Ahmet Tekin ve Yasin Göngür isimli tutukluların hastaneye sevkleri sağlanmış, ancak kan kusmalarına rağmen yeniden cezaevine gönderilmişlerdir.
16 Mart’ta greve başlayan Cengaver isimli tutsağın aktarımına göre, revir doktorunun yazdığı diyet listesine göre iaşeler sağlanmayıp, kantinden almak istedikleri uygun gıdaların tedarik edilmemiş.
Elazığ daha önce de büyük sıkıntı ve sorunların yaşandığı bir cezaeviydi. Bugün de bu tutum ve davranışların sürdüğünü görmekteyiz. Buna karşı idarelere, cezaevi hekimlerine, cezaevinin güvenliğini sağlayan jandarmaya çağrıda bulunuyoruz. Tutsakların sağlıklarından cezaevi yönetimi sorumludur. Bunun hem yasal hem vicdani sorumluluğu olduğunu hatırlatmak isteriz.
‘Gerekli adımları atmalı’
Merkezi yetkililere sesleniyorum. Birçok sorunu aşmalarına rağmen özellikle tutsakların yaşamını tehlikeye atan bu keyfi tutumlar karşısında yetkililer derhal gerekli adımları atmalı, yasal girişimleri başlatmalıdır. Patnos Cezaevi’nde ölüm orucunda olan tutsaklar tedavi edilmek istendikleri zaman idare; ‘Nasıl başladıysanız aynı şekilde bitirin, bu bizim sorunumuz değil’ gibi bir yaklaşım gösterilmiştir. Bu sürecin hassasiyeti, açlık grevi yapanların sağlık durumları da dikkate alınarak herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi çağrısını yapıyoruz.”
Ayşe Acar Başaran’ın ardından Necdet İpekyüz konuştu. Açlık grevinin tıbbi bir olay olmaktan öte bir eylem ve protesto yöntemi olduğu üzerinde durarak sözlerine başlayan İpekyüz, bu yola başvuranların sağlıklarını değil daha çok eylemin gerekçelerini ön koşul olarak dile getirdiklerini ifade etti.
Dünya Hekimler Bildirgeleri ve uluslararası anlaşmalara göre, açlık grevleri sürerken müdahale edilmeyeceğini belirten İpekyüz, fakat eylem bittikten sonra tıbbi bir sürecin başladığını vurguladı.
‘Yalnışta ısrar ediliyor’
Dünya tarihine not düşecek düzeyde 3 bin dolayında kişinin katıldığı bir eylemsellikten bahsettiklerini sözlerine ekleyen İpekyüz, eylemlerin son bulması sonrası karşılaştıkları duruma dair şunları söyledi: “Görüyoruzki gerek partimizin ve STK’lerin önerilerine rağmen kimi yerlerde art niyetli, kimi yerlerde bilinçsizlikten dolayı yanlışta ısrar ediliyor. Tıpta Hipokrat, çokça dile getiriliyor. Hipokrat yemininde herkese hizmet sunmamızı önerir ve en büyük kurallardan biri ‘önce zarar vermemek lazımdır’ der. Hastalık yoktur, hasta vardır, her bir insan ayrı ayrı ele alınmalıdır. Bu insanlar sağlık taramasından geçmediler. Belki başka sağlık problemleri de vardı. Ama bittikten sonra birinci gün, ikinci gün diye nokta koymamak tekrar tekrar değerlendirmek lazım. Bu tıbbi değerlendirmeleri yaparken bilimsel ve etik koşullara uyulması gerekiyor.”
‘Klavuz metinlere uyulmadı’
Açlık grevcilerine dönük tıbbı müdahale konusunda gerek TTB’nin, gerekse de Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı klavuz metinler olduğunu hatırlatan İpekyüz, bu klavuz metinlerin bu süreçte kendileri ve sivil toplum aracılığı ile Baro’lara, Tabip Odaları’na ulaştırıldığını kaydetti. İpekyüz, ama maalesef kimi yerlerde bunlara uyulmadığını ifade etti. İpekyüz, “Bizim öteden beri bunlara özen gösterin dememize rağmen, birinci gün salçalı, yağlı besinlerle herhangi bir tetkik yapılmadan beslenmeye başlandı. ‘Tecrit kaldırılsın’ diye eylem yapanlar, bir nevi yeniden tecride alındı. Buna cezaevi idareleri, kolluk güçleri kimi zaman da sağlık profesörleri zemin hazırladı” dedi.
Karşılaştıkları bu durumlara karşı kimi girişimlerde bulunup, suç duyurularında bulunacaklarını söyleyen İpekyüz, devamında şunları söyledi:
“Birinci koşul, kişinin onayını almak lazım. Daha sonra muayenesini yapmak lazım. Birçok yerde gördük ki, muayene yapılmadan tetkik yapılıyor. Tetkik bir kez yapılmaz. İlk gün yaptığınız ile bir hafta sonra yapılmasına özen göstermek lazım. Bu kılavuzlara uygun yapılan beslenmelerde kişinin kilo kaybına göre dikkat etmek lazım. ‘Nasıl yapalım, neye geçelim’ diye soruyorlar. Kişiyi iyi bir muayeneden geçirmek ve sonuçlarına dikkat etmek lazım.
Ailelere çağrı
Aileler ve avukatlar, yapılan görüşmelerde herhangi bir sıkıntıya yol açmamak için kriz masalarına müracaat edebilirler. Bir cezaevinde tüberküloz ile ilgili bir şey var. Bir tüberküloz meselesi aktifse ilerde bunun daha da yayılmasına neden olabilir. Hem hekimlerin hem de sağlık personellerinin ciddi sorumluluğu var bu süreçte. Bize destek olanlara, STK’lere, TTB, SES, ÖHD ve İHD gibi kurumlara teşekkür etmek geriyor. 3 bin kişiden söz ediyoruz. Birkaç yerin dışında süreç iyi gidiyor ve buna katkı sunanlara teşekkür ediyoruz.”
HABER MERKEZİ