Siyasal iktidar tüm aygıtlarını kullanarak HDP’ye saldırıyor ve bu saldırı dalgası, partiyi bütün siyaset zeminlerinden dışlayan, giderek kendi tabanına yabancılaşmasına, siyaset üretemez hale gelmesine yol açan bir ablukaya dönüşüyor. Binlerce üyesi ve yöneticisi gözaltına alınıp tutuklanan, binaları basılan, siyasal her etkinliği yasaklanan parti aynı zamanda, parti içinden ve dışından kendisine yönelen siyaset yapamama eleştirilerinin muhatabı oluyor. Son olarak belediyelerden ve meclisten çekilme çağrılarına, Ankara’da yaptığı toplantıda erken seçim cevabıyla karşı çıkan HDP, yaşadığı ablukanın farkında olduğunu ortaya koymuş bulunuyor. Parti sözcüleri yaptıkları açıklamalarla, kendilerini hedef alan saldırıların, aslında bütün ülkeyi hedef alan daha kapsamlı bir hamlenin ana ekseni olduğunu belirtiyorlar. Buradan hareketle tüm emek ve demokrasi güçlerini ortak mücadeleye çağırsalar da, bu çağrıların araçları geliştirilebilmiş değil. Partinin sıkışmışlık hali doğrudan devletin fiziksel ve ideolojik saldırısından kaynaklanıyor. Saldırı altındaki parti kaçınılmaz bir şekilde, bir yandan kendi varlığını, öte yandan kendini var eden mücadelenin kazanımlarını koruma çabasıyla hareket ediyor. Devlet, esas olarak HDP’yi savaş ve Kürt düşmanlığı üzerinden hedef alıyor. Bu politika HDP’yi ve Kürt özgürlük hareketini, kendini savunmaya zorlarken batıdaki emek ve demokrasi güçlerinden koparıp yalnızlaştırmayı amaçlıyor. Bu durum kaçınılmaz bir şekilde parti politikalarının savaşa ve Kürt sorununa sıkışıyor görünmesiyle sonuçlanıyor. Siyasal saldırı altındaki parti kaçınılmaz bir şekilde kendini savunurken, siyasetini saldırının gerçekleştiği zemine yani savaş ve Kürt sorununa yoğunlaştırıyor. Bu siyasal hat, halkı hedef alan devlet terörünü yeterince göğüsleyemediği için Kürdistan’da, ekonomik kriz ve toplumsal sorunların altında ezilen kitlelerin taleplerine cevap üretemediği için batıda eleştiriliyor. Kongre sürecine giderken HDP, her iki cepheye de cevap üretebilme kaygısını taşıyor. Bu kaygı parti çeperinde olduğu kadar, parti içinde de bir tartışmayı, arayışı tetikliyor.
Savunmada bırakılan ve tecrit edilme tehdidi altında olan bütün siyasal güçler gibi, HDP de bu siyaseti boşa düşürmek için genişlemek zorunda olduğunu biliyor. Genişleme çabası iki temel yöntem sayesinde hayata geçirilebilir. Bunlardan birincisi partinin hacim olarak genişlemesidir ve büyük oranda parti yönetimi tarafından tercih edilen bu yönelimdir. Kürdistan’a ve Kürt sorununa sıkıştırılmaya çalışılan parti, bir yandan Kürt ulusal birliğinin oluşturulması için uğraşırken, öte yandan kuzeydeki diğer siyasal oluşumları, kendi çeperine dâhil etmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda batıdaki emek ve demokrasi güçlerine yan yana yürüme çağrısı yapılarak, bu sıkışmışlık hali aşılmaya, devlete karşı cephe büyütülmeye ve tecrit kırılmaya çabalanmaktadır. Genişleme siyasetinin bir başka yöntemi ise hegemonik genişlemedir. Hegemonik genişlemeden kasıt HDP çevresinde duran ya da durmaya aday ama HDP içerisinde siyaset yapmayan toplumsal güçlerin ve işçi sınıfı hareketinin parti çizgisiyle uyumlu ortak bir mücadele hattına girmesinin sağlanmasıdır. Partinin örgütsel olarak kapsayamadığı toplumsal dinamiklerin partide vücut bulan mücadeleyle bağlarının kurulması, parti dışındaki mücadele zeminleri ile ortaklığın yakalanarak yalnızlaştırma siyasetinin boşa düşürülmesidir. Bu yazı esas olarak bu yönelimi temel alan bir arayışı tartışmaktadır.
Türkiye’de emek ve demokrasi mücadelesinin başarıya ulaşmasının ön koşulu, Türkiye emekçi sınıfları ile Kürt halkının, sınıf mücadelesi ile özgürlük mücadelesinin birliğinin sağlanmasıdır. Bu noktada esas olan bu yan yana yürüyüşün imkân ve araçlarının tartışılmasıdır. Gerek devletin saldırı dalgasının boşa düşürülmesi ve gerekse emek, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin güçlendirilebilmesi için özgürlük talebinin yanına emekçilerin talebinin eklenmesi gerekmektedir. Kabul edilmelidir ki sosyalist hareketin önderlik etmediği bir sınıf mücadelesinin, Kürt halkıyla omuz omuza yürüme koşulları yoktur. Bu noktada özgürlük mücadelesi, toplumsal mücadelenin bütün zeminleri ile buluşmadan, başarı şansının olmadığı görülmelidir.
Ekonomik, sosyal krizin baskısı altında kalan işçi sınıfı ve yoksul kitleler hızla politikleşmektedir. Bu kitleler, Kürt halkının doğrudan müttefiki olacak temel güçleri oluşturmaktadır. Bu tabanın Kürt halkıyla yan yana yürümesi için doğrudan onların sorunlarını temel alan, taleplerine cevap üreten, bu taleplerle Kürt halkının özgürlük talebini buluşturan güçlü politik özneler henüz ortaya çıkmamıştır. Hegemonik genişleme tartışması bir dolayımıyla bu politik öznenin inşası tartışmasıdır. Sıkışık zamanlarda olabilir olanın peşinden koşmak, zamanın verimli kullanılması anlamına gelecektir. HDP’nin Kürdistan’daki gücü, esas olarak özgürlük hareketinin gücünden gelirken, batıdaki güçsüzlüğü sosyalist bileşenlerinin hegemonik güçsüzlüğünden kaynaklanmaktadır. Bu noktada Kürt halkıyla omuz omuza yürüyecek sosyalist yan yana geliş arayışı aslında hegemonik olarak HDP fikriyatının büyümesi ve güçlenmesi çabasından başka bir şey değildir. Fikri konformizmin dar kalıplarına sıkışmadan, halkların ve işçi sınıfının ortak çıkarlarını temel alan ve birleşik mücadeleyi büyütecek her arayış meşru görülmelidir. Esas olan devrimci mücadelenin güçlendirilmesi olmalıdır.