AKP-Saray Rejimi’nin çekmecesinden çıkardığı topyekûn saldırı planının adım adım uygulandığı ve bu saldırıların giderek sertleşerek devam edeceği belli olunca, Avrupalı partnerlerinin “derin kaygılarını” ifade etmeleri zorunlu oldu – elbette her zaman olduğu gibi timsah gözyaşları dökerek. Berlin-Brüksel-Strasbourg üçgeninden gelen açıklamaların adresi, kimi çevrelerin zannettiği gibi AKP-Saray Rejimi değil, tepkileri yumuşatılması gereken muhalif kesimler ve kamuoyudur.
Özellikle Almanya’nın milletvekilliği hukuksuz biçimde düşürülen Ömer Faruk Gergerlioğlu ve HDP’nin kapatılması girişimi karşısında verdiği tepki, bir yanıyla önümüzdeki aylarda neler olabileceğini göstermekte. Bu tepkilerden Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın açıklaması gerçekten evlere şenlik cinsinden: “Federal Hükümet Türkiye’den, Avrupa Konseyi üyesi ve AB üyelik adayı vasfıyla altına imza attığı yüksek demokratik ve hukuk devleti standartlarına uymasını beklemektedir”.
Alman emperyalizminin Türkiye’deki egemen sınıflardan ve AKP-Saray Rejimi’nden demokrasi veya hukuk devleti beklentisi içinde olmadığını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Öyle olsaydı, başta aslan sosyal demokratlar olmak üzere, Alman siyaseti kurulduğu günden bu yana parti olarak HDP’ye, üyelerine, yöneticilerine, belediye başkanlarına ve milletvekillerine yönelik sistematik hukuksuzluklar karşısında, Maas’ın bahsettiği “yüksek demokratik ve hukuk devleti standartlarının” gereğini yerine getirmek için adım atarlardı.
Maas’ın yaptığı açıklama ile HDP’yi ve Türkiye’deki muhalif kesimleri ehlileştirmeyi amaçladığını gösteren cümle, “HDP, PKK ile arasına kesin sınır koymalıdır” cümlesidir. AKP-Saray Rejimi ağzıyla konuşan Maas böylelikle hem rejim ile olan sıkı ortaklığın devam edeceği, hem de Almanya sınırları içindeki “Kürt politikasının” sertleşeceği sinyalini vermektedir. Önümüzdeki haftalarda Almanya ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde Kürt kurumlarına yönelik yeni siyasi saldırılar olursa, pek şaşırmamak gerekir.
Alman devleti, Türkiye söz konusu olduğunda iki yüzlülüğünü ustaca perdelemeyi biliyor. Örneğin daha iki hafta öncesinde, 9 Mart 2021’de iki dönemdir Federal Hükümetin Avrupa’dan sorumlu Devlet Bakanı görevini yürüten SPD’li Michael Roth, HDP Eş Başkanları ve Almanya temsilcileri ile görüşmüştü. Roth, basına yansıdığı kadarıyla, Türkiye’deki antidemokratik uygulamaları çok yakından takip ettiklerini, insan hakları ve demokrasi konusunda hiçbir şekilde taviz vermeyeceklerini vurgulamıştı.
Gelişmeleri ne denli “yakından” takip ettiklerini çok iyi biliyoruz. Güncel uygulamaların, düşman ceza hukuku koşulları altında dahi belirli bir hazırlık süreci gerektirdiğini ve Alman devletinin AKP-Saray Rejimi’nin atacağı her adımdan haberdar olduğu gerçeği düşünülürse, Roth’un HDP’li yöneticilerle görüştüğü esnada onları nelerin beklediğinden haberdar olduğunu varsayabiliriz. Yani HDP’lilerin gözlerine bakarak açıkça yalan söylediğinden hareket edebiliriz.
Ancak Alman devleti, HDP’de vücut bulan ve milyonları saran mücadele çizgisinin kolaylıkla alt edilemeyeceğini, dahası bu çizginin güçlenerek kendisine yeni kanallar açabileceğini de çok iyi bilmektedir. Bu nedenledir ki, HDP’yi ve HDP’yi taşıyan mücadele çizgisini ehlileştirmeye, etkisi altına almaya çabalamaktadır. Alman emperyalizminin asıl kaygısı budur ve kaygılanmakta haklıdır. HDP’yi taşıyan milyonların kararlılığı, parti yöneticilerinin bu oyuna gelmemek için gereken basireti göstermelerini sağlayacaktır. Aynı önceki parti kapatmalarında olduğu gibi…